Tufan Türenç: ANAP cephesinde yeni bir şey yok

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

TAM 4 seçimdir ANAP sürekli oy yitiriyor. 1987 seçiminde başlayan güven bunalımı giderek hızlanıyor ve bu parti son seçimde aldığı sonuçla DYP gibi baraj sınırının altına doğru sürükleniyor.

Halkın ANAP'a karşı duyduğu güvensizlik Özal'ın son dönemlerinde başladı, Yılmaz zamanında durmadı, tersine daha da hızlandı.

18 Nisan seçimlerinde ANAP yüzde 15'in altına inerek siyasi anlamda alarm vermeye başladı.

Yapılan değerlendirmelerde ANAP'ın bu duruma düşmesinde genel başkanın rolünün büyük olduğu sonucu çıkıyor.

Bu yargıyı doğrulayan somut olaylar yaşandı.

Örneğin bütün kamuoyu yoklamaları, 18 Nisan seçimlerinden ANAP'ın az farkla da olsa birinci parti olarak çıkacağını gösteriyordu.

Ama POAŞ ihalesiyle başlayan, Ticaret Bankası'nın satışıyla devam eden, Çakıcı ve Korkmaz Yiğit kasetleriyle doruk noktasına çıkan bir seri skandal, Yılmaz'ın güvenilirliğini paramparça etti.

Hele bazı müteahhitlerle evinde gece yarılarından sonra yaptığı görüşmelerin ve pazarlıkları onlar aracılığıyla yürütmesinin ortaya çıkması ANAP'tan büyük oy kaçışına neden oldu.

Bu olaylar sonucunda seçime çok az kala yapılan kamuoyu araştırmaları ANAP'ı büyük bir çöküşün beklediğini ortaya koydu.

Buna başta Yılmaz olmak üzere kimse inanmadı.

Ama sandıklar açıldığında şok düşüşün gerçekleştiği görüldü.

* * *

18 Nisan'da seçmen bütün saygınlığını yitiren Tansu Çiller gibi Mesut Yılmaz'a da güven duymadığını oylarıyla gösterdi.

Birinci olmayı bekleyen, hatta iktidar hesapları yapan bir partinin bu duruma düşmesi aslında büyük bir dramdı.

Demokratik ülkelerde böyle bir yenilgiyle karşılaşan partinin lideri hemen o anda istifa eder, hatta politikadan bile çekilirdi.

Ancak Mesut Yılmaz, hangi hesaplarla karar verdi bilmiyoruz ama istifa sözcüğünü ağzına bile almadı.

Hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmeyi seçti.

Yılmaz'ın bu tutumuna Türkiye gibi demokratik geleneklerin tam olarak yerleşmediği ülkelerde sık sık tanık olunabilir.

Ama parti içindeki vurdumduymazlık, şok düşüşün sorumlusu olan genel başkana karşı böylesine bir suskunluk, demokrasi adına onurlu bir yaklaşım kesinlikle olamaz.

ANAP kadroları bu dramatik sonucu tartışma gereğini bile duymadı.

Sanırım ANAP'lılar genel başkanlarını üzmemek için yenilgiyi sineye çektiler, partilerinin eriyip yok olmasını bile göze aldılar.

Doğu toplumlarında görülen tipik bir kapıkulluğu alışkanlığıdır bu...

* * *

Seçimin üzerinden 7 aya yakın bir süre geçtikten sonra nihayet bir ses yavaş yavaş yükselmeye başladı.

Lütfullah Kayalar, geçtiğimiz hafta başında grupta yaptığı konuşmada ANAP milletvekillerine şu soruyu yöneltti:

‘‘Nereye kadar devam edeceğiz? Acaba yok olmaya kadar mı devam edeceğiz? Yoksa, bu sürekli iniş hiç kimsenin, hiçbirimizin umurunda değil mi? Bence, hepimizin umurunda olmak mecburiyeti var.’’

Sonra da şu ilginç saptamayı yaptı:

‘‘Eğer zannediyorsak ki sürekli kaybederek kazanırız, böyle bir şey dünya siyaset tarihinde söz konusu değil. Bir yere kadar gidebilirsiniz, ama bir yerden sonrası yok. Sürekli kaybederek bir yere gidebilme yok.’’

Bu düşünceler doğrudur. Bu kanıya varan sadece Lütfullah Kayalar değildir. ANAP'ta büyük çoğunluğun bu görüşü paylaştığı biliniyor.

ANAP'ın kendi yönetiminde bir yere gidemeyeceğini çok iyi bilmesine rağmen Yılmaz, cumhurbaşkanlığı hesapları nedeniyle koltuğunu bırakmak istemiyor.

Siyasetçi olarak haklı olabilir.

Ama Yılmaz bugün, partisinin, ondan da önemlisi Türk siyasetinin önünü tıkayan lider konumuna düşüyor.

Tıpkı ezeli rakibi Tansu Çiller gibi...



Yazarın Tüm Yazıları