AKP hükümetleri döneminde borçlanma oranı yüzde 120 oldu. Ülkemizin iç ve dış toplam borcu 445 milyar dolara yükseldi.
Aynı dönemde 173 milyar dolar borç ödedik. Aylık faiz ödememiz 3 milyar dolar oldu.
Borçlanarak borç ödüyoruz.
Dünya ekonomisi daralırsa başımız çok kötü ağrır. Bugün 100 milyarı aşan sıcak para ile durumu idare ediyoruz.
Sıcak para akışı durursa, borç bulmada zorlanırsak, Türkiye altından kalkamayacağı bir ekonomik krize girebilir.
İnsan bunu düşünmek bile istemiyor.
* * *
İhracat artıyor, 100 milyar doları geçti. Bu çok iyi ama ithalatın daha hızlı artarak 150 milyar doları bulması endişe verici.
Dış ticaret açığımız 60 milyar dolar, cari açık ise 33 milyar dolar.
Her iki açık da tehlikeli boyutlara geldi. Ama hükümetin aldırdığı yok.
2008 bütçesi ile ortaya çıkan tablo da iç açıcı değil.
Bütçenin yüzde 27’si faize ayrılmış. Facia. Demek ki daha çok borçlanacağız.
Yatırımlara sadece yüzde 6 pay ayrılmış. Tarıma ise hepsi hepsi yüzde 2.5’çuk.
Bozdur bozdur harca misali.
İsteyen istediği övgüyü düzsün, gerçek şu: Bu bir yatırım bütçesi değil, bir borç ödeme bütçesi.
* * *
İşsizlik felaket. Resmi rakamlara göre yüzde 9. İş bulmaktan umudunu kesenlerle birlikte bu oran yüzde 12.
İşsizlik gençlerde yüzde 20, üniversite mezunlarında ise yüzde 38’e dayanmış durumda.
2002-2007 arasında 1 milyon YTL ve üzerindeki mevduat hesaplarının değeri 4 kat arttı. 3 milyon mudi mevduatın yüzde 92’sine sahip. 70 milyon mudiye ise kala kala yüzde 8 kalmış.
2002’de 6.6 milyar YTL olan kredi kartları borçları, 2007’de 84 milyar YTL’ye yükseldi.
Nasıl olmasın, asgari ücretli 419 YTL, emekli memur (en düşük) 716 YTL, işçi 548 YTL, Bağkur’lu 428, çiftçi 334 YTL maaş alıyor.
Zenginin kazancı arttı, fakirin umudu AKP’nin yardım paketlerine kaldı.
Gelir dengesi bozukluğu gerçekten ürkütücü.
* * *
Hükümet, rejimi yozlaştırmak, toplumun üzerine İslam şalını geçirmek için epey hızlandı.
Cumhurbaşkanı gece yarısı yargının ipini çekiverdi.
"Cumhurun başkanı" olmak iddiasıyla o koltuğu ele geçiren Abdullah Gül, yurtdışından gece saat 3.00’te gelerek yangından mal kaçırır gibi hakimler savcılar yasasını değiştiren yasayı onayladı.
Ne inceletti, ne üzerinde beş dakika olsun düşündü. Bir noter gibi bastı mührü.
Elveda yargı bağımsızlığı.
Sırada üniversiteler var. Sonra sıra kime gelecek dersiniz.
Bir yorumcu hükümetin ülkemizi babasının çiftliği gibi yönetmesi konusunda şu uyarıyı yapıyor:
"Hukuk devleti, hukuka uygunluğun iktidarın iyi niyetine, insafına bırakılmayıp yargı organları tarafından denetlendiği devlettir."
Yorumcuya katılıyorum ama benim şunca yıl görerek, yaşayarak öğrendiğim de şudur:
"İktidarlar hukuku hiç sevmezler. Onun için de Türkiye bir türlü hukuk devleti olamadı. Ama böylesini de hiç yaşamadı."