Önümüzdeki günlerde bu araştırmanın ön raporu yayınlanacak. Bilim insanlarının bölgemizde yaptığı çalışmalarda Erdek ve Bandırma Körfezi zeminindeki çökeltiden toplamda 69 sediment ve karot örneği alındı. Örneklerin laboratuvar ortamında incelenmesinin ardından geçmiş yıllarda bölgenin kirlilik durumu verilerle ortaya konacak. Burada yapılan çalışmada Bandırma Körfezinde alınan zemin örneği, siyah ve çürük yumurta kokusuna sahip çamurdu. Bu çamurun oluşma nedeni ise kanalizasyon atıkları. Kısaca Bandırma Körfezinde dibe yayılmış olan bir kirlilikle de karşı karşıyayız.
*
Geçtiğimiz günlerde yapılan Bandırma Atık Su Arıtma Tesisi ve Altyapı yatırımları konusundaki tanıtım toplantısında Bandırma’nın 2023-2024 yıllarında biyolojik arıtmaya kavuşacağı anlatıldı. Projeye start verildi. 2006 yılında Belediye Başkanı Cemal Öztaylan döneminde başlayan proje, Sedat Pekel’e devam etti. 2014 yılında da Büyükşehir Yasası kapsamında BASKİ’ye geçti. Büyükşehir Belediyesi de bu projeyi devam ettirerek sonunda bugünlere gelindi. Şunu özellikle vurgulamak gerekli; siyasi partileri farklı olmasına rağmen her belediye başkanı bu projeye sahip çıktı. Olması gereken oldu. Geçtiğimiz gün yapılan toplantıda hem Büyükşehir Belediye Başkanı Yücel Yılmaz, hem Bandırma Belediye Başkanı Tolga Tosun, arıtma tesisi projesinin önemini vurgulayarak hayata geçirilmesi için işbirliği içinde çalıştıklarını anlattılar. Yücel Yılmaz, yol kazılarından ve çalışmalardan dolayı bir süre halkın konforunun bozulacağını belirterek bir noktada arıtma tamamlanana kadar sabır istedi. Maliyeti 20 milyon avroya ulaşan projenin; Avrupa Birliği Katılım Öncesi Mali Yardım Fonu (İPA) yüzde 85, Çevre ve Şehircilik Kalabalığı yüzde 6, BASKİ yüzde 9’unu karşılayacak.
*
Bizim toplum olarak sorunumuzun müsilaj olana kadar denizdeki kirliliği görmezden gelmemiz. Şimdi yüzeydeki müsilaj sona erdiğine göre denizdeki kirliliği gündemimizden belki de çıkaracağız. Halbuki denizdeki kirlilik yalnızca yüzeyde değil, dipte devam ediyor ve dipteki kirlilikle ilgili çok kısıtlı bilgiye sahibiz. Yukarıda anlattığım gibi arıtma tesisi ile Bandırma’nın kanalizasyon atıkları artık derin deşarjla denize gitmeyecek ama onlarca yıllardır körfezin dibinde biriken bir kirlikle de karşı karşıyız. Dolayısıyla bugün müsilaj konusunda yapılan çalışmalar, özellikle Bandırma Körfezi gibi alanlarda dip temizliği yapılmasını da kapsamalı. Umarım bu konuda da adımlar atılır.
DHA için yaptığımız röportajda Kenanoğlu tek tek cinsel istismara ve şiddete uğramış hayvanların hikâyelerini anlattı. Türkiye’nin çeşitli illerinde şiddette ve istismara maruz kalmış hayvanlar bu kasabada hayata tutunuyor. Kasaba sakinleri arasında 54 köpek, ördek, hindi, martı, kaz, güvercin gibi 230 kanatlı hayvan, bir at, bir oğlak, dört kaplumbağa kirpi ve bir de fındık faresi bulunuyor. Kasabada bulunan her hayvanın bir isimi de var. Kenanoğlu, her hayvanın kendini özel hissetmesi, değerli olduğunu görmesi adına her birine isim vermiş. Kenanoğlu’nun verdiği sevgi ve isimler birleşince “Unutulmuşlar Kasabası” sakinleri de artık hayata umutla bakıyorlar. Tek istedikleri de sevilmek. Aslında bu hayatta hepimizin istediği tek şey sevilmek değil mi?
Çekim için 54 köpeğin bulunduğu alana girerken Haluk Kenanoğlu beni uyarıyor: “ Hepsi üstüne atlayacak, birini sevip diğerlerini sevmemezlik etme.”
Birkaç dakika köpeklerle zaman geçiriyorum, kayda hemen girmiyorum. Köpeklerden birkaçı Haluk’a bir kaçı da bana yöneliyor. Çekime başladıktan sonra sol kolumda bir ağırlık hissettim. Daha doğrusu birkaç dokunuşun ardından kolumda bir ağırlık oluştu. Çekimi de yarım bırakmamak için dokunuşlara rağmen devam ettim ama kolumdaki ağırlık hareketlerimi de kısıtlayınca kayıttan çıkmadan kamerayı sadece sağ elime alarak baktığımda. Bizim tontiklerden birinin ben çekime başladığımdan beri sevilmeyi beklediğini gördüm. Bu kısacık an kameraya da yansıdı. Belki bir gün anılarımı yazarken ya da haberlerde başımıza gelen ilginç durumları anlatırken bu görüntüyü okurlarımla paylaşırım…
O kocaman köpeğin başını okşayıp tekrar çekime döndüm. Döndüm ama o köpeklerin sevgiyle tanışıp diğer insanlardan da sevgi beklemesi dikkatimi çekti. Kenanoğlu aslında bunca hayvana babalık yapmak, onları doyurmak ya da tedavi etmekle değil, onlara sevgisini vermesiyle aslında başlı başına büyük bir iş yapıyor. Beni de hayvanlar onunla birlikte gördükleri için tıpkı ona davrandıkları gibi davranıyorlar ve onları sevmemi bekliyorlar. Aslında yaptığımız haberin özü de sevgi. Biz Haluk Kenanoğlu’ndan hayvanların nasıl sevileceğini, hayvanların insanları nasıl sevdiğini öğreniyoruz. 10 yıl boyunca taş taşımış Zigana isimli at Haluk’u görür görmez yanında bitiyor. Annesini emememiş Yağız isimli oğlak hep peşinde... Ördekler, kazlar Haluk’un belki de günlerce emek verip yaptığı küçük havuzda mutlu, Hindi Toygar hep bir şeyler anlatmak istiyor. Haluk’un adını Vurgun koyduğu ve Erdek’te demir sopalarla dövülen o güzel köpek sevginin gücüyle artık yürümeye başladı.
HAYAT BOYU HEP TÜKETİYORUZ
Biz insanoğlu o kadar benciliz ki, hep sevilmek istiyoruz ama bir başka canlının sevilme ihtiyacının olmadığını düşünüyoruz. Köpekler, kediler bitkiler… Doyurduk mu, suyunu verdik mi? her şey bizim için bitiyor. Oysa bizim için sevgi nasıl hayatı anlamlı kılıyorsa, onlar için de tıpkı öyle. Aramızdaki tek fark onlar bizim gibi dile gelip anlatamıyor. İşte onların anlatamadığını biz Haluk Kenanoğlu gibi insanlardan öğreniyoruz. Biz sevgiyi kendi aramızda tüketirken, Haluk sevgiyi o hayata tutunmalarını sağladığı hayvanlarla çoğaltıyor. Biz sevgiyi yalnızca insanlar arasına hapsederken O sevginin türler arasında bir değer olduğunu bize gösteriyor. Sözün kısası; sevgiden yana hatırlayacağınız her şey “Unutulmuşlar Kasabası”nda. Bize düşen en büyük sorumluluk ise Haluk Kenanoğlu’na maddi ve manevi destek olmak, sevginin çoğalmasına ortak olmak… Ne bileyim belki bir gün Haluk Kenanoğlu gibi insanların sayısı birken beş olur, yaşadığımız bütün kötülüklerin karşısında umut olur…
DHA için yaptığımız röportajda Kenanoğlu tek tek cinsel istismara ve şiddete uğramış hayvanların hikâyelerini anlattı. Türkiye’nin çeşitli illerinde şiddette ve istismara maruz kalmış hayvanlar bu kasabada hayata tutunuyor. Kasaba sakinleri arasında 54 köpek, ördek, hindi, martı, kaz, güvercin gibi 230 kanatlı hayvan, bir at, bir oğlak, dört kaplumbağa kirpi ve bir de fındık faresi bulunuyor. Kasabada bulunan her hayvanın bir isimi de var. Kenanoğlu, her hayvanın kendini özel hissetmesi, değerli olduğunu görmesi adına her birine isim vermiş. Kenanoğlu’nun verdiği sevgi ve isimler birleşince “Unutulmuşlar Kasabası” sakinleri de artık hayata umutla bakıyorlar. Tek istedikleri de sevilmek. Aslında bu hayatta hepimizin istediği tek şey sevilmek değil mi?
Çekim için 54 köpeğin bulunduğu alana girerken Haluk Kenanoğlu beni uyarıyor: “ Hepsi üstüne atlayacak, birini sevip diğerlerini sevmemezlik etme.”
Birkaç dakika köpeklerle zaman geçiriyorum, kayda hemen girmiyorum. Köpeklerden birkaçı Haluk’a bir kaçı da bana yöneliyor. Çekime başladıktan sonra sol kolumda bir ağırlık hissettim. Daha doğrusu birkaç dokunuşun ardından kolumda bir ağırlık oluştu. Çekimi de yarım bırakmamak için dokunuşlara rağmen devam ettim ama kolumdaki ağırlık hareketlerimi de kısıtlayınca kayıttan çıkmadan kamerayı sadece sağ elime alarak baktığımda. Bizim tontiklerden birinin ben çekime başladığımdan beri sevilmeyi beklediğini gördüm. Bu kısacık an kameraya da yansıdı. Belki bir gün anılarımı yazarken ya da haberlerde başımıza gelen ilginç durumları anlatırken bu görüntüyü okurlarımla paylaşırım… O kocaman köpeğin başını okşayıp tekrar çekime döndüm. Döndüm ama o köpeklerin sevgiyle tanışıp diğer insanlardan da sevgi beklemesi dikkatimi çekti. Kenanoğlu aslında bunca hayvana babalık yapmak, onları doyurmak ya da tedavi etmekle değil, onlara sevgisini vermesiyle aslında başlı başına büyük bir iş yapıyor. Beni de hayvanlar onunla birlikte gördükleri için tıpkı ona davrandıkları gibi davranıyorlar ve onları sevmemi bekliyorlar. Aslında yaptığımız haberin özü de sevgi. Biz Haluk Kenanoğlu’ndan hayvanların nasıl sevileceğini, hayvanların insanları nasıl sevdiğini öğreniyoruz. 10 yıl boyunca taş taşımış Zigana isimli at Haluk’u görür görmez yanında bitiyor. Annesini emememiş Yağız isimli oğlak hep peşinde... Ördekler, kazlar Haluk’un belki de günlerce emek verip yaptığı küçük havuzda mutlu, Hindi Toygar hep bir şeyler anlatmak istiyor. Haluk’un adını Vurgun koyduğu ve Erdek’te demir sopalarla dövülen o güzel köpek sevginin gücüyle artık yürümeye başladı.
HAYAT BOYU HEP TÜKETİYORUZ
Biz insanoğlu o kadar benciliz ki, hep sevilmek istiyoruz ama bir başka canlının sevilme ihtiyacının olmadığını düşünüyoruz. Köpekler, kediler bitkiler… Doyurduk mu, suyunu verdik mi? her şey bizim için bitiyor. Oysa bizim için sevgi nasıl hayatı anlamlı kılıyorsa, onlar için de tıpkı öyle. Aramızdaki tek fark onlar bizim gibi dile gelip anlatamıyor. İşte onların anlatamadığını biz Haluk Kenanoğlu gibi insanlardan öğreniyoruz. Biz sevgiyi kendi aramızda tüketirken, Haluk sevgiyi o hayata tutunmalarını sağladığı hayvanlarla çoğaltıyor. Biz sevgiyi yalnızca insanlar arasına hapsederken O sevginin türler arasında bir değer olduğunu bize gösteriyor. Sözün kısası; sevgiden yana hatırlayacağınız her şey “Unutulmuşlar Kasabası”nda. Bize düşen en büyük sorumluluk ise Haluk Kenanoğlu’na maddi ve manevi destek olmak, sevginin çoğalmasına ortak olmak… Ne bileyim belki bir gün Haluk Kenanoğlu gibi insanların sayısı birken beş olur, yaşadığımız bütün kötülüklerin karşısında umut olur…
0000000
Geçmişte benzer şeyleri çok yaşadık. Elbet kent konseyi başkan adayları birilerinden destek isteyecek ve birileri de ekip olarak kendi adaylarına çalışacak ama önemli olan demokrasi kültürünü zedelemeden, insan onurunu kırmadan oylara talip olabilmek. Son yaşadığımız seçimde de Murat Ergöz’ün arkasında Cumhur İttifakı, Serdar Polat’ın ise Millet ittifakı vardı diyebiliriz. Buradaki önemli nokta; AK Parti, MHP ve onlara yakın STK- sendikaların bir başkan adayı çıkartmak yerine Murat Ergöz üzerinden seçime müdahale etmesi. Bazı iddialara göre son gece hazirun listesine 50-60 civarında dernek ve STK bile eklenmiş. Cumhur İttifakı, Ergöz ve Tolga Tosun arasında geçmişte yaşanan tartışmalar, CHP içindeki küskünlerin Ergöz’ü desteklemesi gibi durumları düşünerek kendine bir seçim galibiyeti çıkarmak istedi, ancak başarılı olamadı. İşte Cumhur ittifakı, AK Parti İlçe Başkanı söylediği için yazmakta sakınca görmüyorum. Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Serdar Polat’ın başkan adaylığından rahatsız oldukları için önce kendileri bir aday arayışına girişti ve ardından da bu konuda başarı sağlayamayınca pragmatik bir siyaset anlayışıyla Murat Ergöz’ü destekledi.
Siyasette bazı durumlar vardır. Kendi tabanınızı konsolide etmeye çalışırken bir bakmışsınız sizin karşıtlığınız rakibinizin tabanını konsolide etmiş. Bu seçimlerde de yaşanan biraz öyle bir durumdu. Cumhur İttifakı’nın yaptığı yanlışları sıralayacak olursak; bir aday dahi çıkaramadı, var olan sürtüşmelerden faydalanmak istedi başaramadı. Mesut Tatlıdil 80 oy alırken, yaklaşık 2 yıl önce TEMA Bandırma Şubesini arkadaşlarıyla birlikte kuran 33 yaşındaki Burak Uğur 114 oy aldı. Daha da kötüsü Cumhur İttifakı’nın burada aday gösterebileceği genç bir ismi muhtemelen yok. Açıkça taraf olup sıradan bir kent konseyi seçiminde dahi Cumhur İttifakı bileşenleri süreci iyi yönetemiyorsa bu üst düzey yöneticilerin elbette dikkatini çekecektir.
BRAVO BURAK UĞUR…
Her zaman gençlerin siyasette ve STK’larda aktif rol alması gerektiğini söyledim. Kent Konseyi Yürütme Kurulu Seçimlerinde Polat’ın listesinde yer alan Burak Uğur ve Ümit Doğan en çok oy alan iki isim oldu. Her iki isim 114 oya ulaşarak ciddi bir başarı sağladı. Ben buradan yaklaşık 2 yıl önce arkadaşlarıyla birlikte Bandırma’da TEMA’nın şubesini kurarak çocuklardan yaşlılara herkesin yaşamına dokunmaya çalışan Burak Uğur’u tebrik etmek istiyorum. Gençlerin bizlerin desteğine ihtiyacı var ve gençler işlerini, dernekçiliği, siyaseti hakkıyla yaptıktan sonra gerçekten toplumda da sandıkta da karşılık buluyor.
Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle Erdek ve Bandırma’da yapılan çalışmalar kirliliğin tarihçesini ortaya çıkaracak. Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Soykan, Prof. Dr. İsa Cürebal, Doktora Öğrencisi Furkan İnan, Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serkan Kükrer, Dr. Öğretim Üyesi Dilek Aykır, Ahi Evran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Şakir Fural, Celal Bayar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hilal Aydın’dan oluşan araştırma ekibi, Erdek ve Bandırma Körfezinde örnek alımlarını tamamladı.
*
Bandırma’da bilim insanları tarafından yapılan çalışmaya ben de katıldım. Yaklaşık 5 saat boyunca denizde dalgalarla boğuşarak örnekleri topladılar. Örnekler arasında hemen Bandırma Limanı yani dalga kıranın bulunduğu alandan alınan örnek denizdeki kirliliğin ne denli yoğun olduğunu gözler önüne serdi. Zeminden alınan örnek simsiyah ve çürük yumurta kokusuna sahipti.
Serkan hocaya bu örneğin kokusunu sorduğumda kısaca bana şu şekilde açıkladı: “Organik maddenin ayrıştırıcılar tarafından parçalanması sırasında oksijen kullanılır. Eğer sulara aşırı organik madde deşarj edilirse, aşırı oksijen tüketimi olacağından bir süre sonra oksijen tükenir. Bundan sonra sülfür bakterileri çalışmaya başlar ve hidrojen sülfür gazı oluşur. Bu gaz çürük yumurta kokusuna benzer.”
*
Buradaki sıkıntı ağırlıklı olarak Bandırma’nın biyolojik arıtmaya sahip olmamasından kaynaklanıyor. Evlerimizde tükettiğimiz yağlar, deterjan ve kimyasallar doğrudan denize gidiyor. Burada bir eksikliğimize dikkat çekmek istiyorum. Sanayi kuruluşlarının neden olduğu kirliliği konuşuyoruz ama kentlerin biyolojik arıtma tesisleri olmamasını çok fazla konuşmuyoruz. Düşünsenize insanların oltalarıyla gelip balık tuttuğu denizin ne yazık ki zemininde oksijen yok, oksijen olmayınca dipte bir yaşamdan da ne yazık ki söz edemiyoruz.
Yönetmelik kapsamında faaliyet tanımının belediyelerin yetki alanı ile kesişmesi nedeniyle birçok belirsizlik hatta sorun yaşanıyor. Giderleri belediye tarafında karşılanan, belediyeye tavsiye kararı alan yani ekonomik bağımsızlığı ve hukuki bir yaptırım gücü olmayan Kent Konseyleri, kurulduğu günden bu yana birçok tartışmaya neden oldu. Bunların başında da “belediye ile uyum içinde çalışma” söylemi yer alıyor. Yönetmelikleri temel aldığımızda belediyeye yalnızca tavsiye kararı alan, hukuki yaptırım ve ekonomik gücü bulunmayan Kent Konseylerinin belediye ile uyum içinde çalışmasının zorunlu olduğunu görüyoruz. Kaldı ki, aslında Kent Konseylerinin kuruluşunun bir nedeni de belediye çalışmalarına sivil toplumu ortak etmek ve belediye çalışmalarına katkı sağlamak. Ancak egosu yüksek, kendi reklamını yapma derdinde olan kişilerin Kent Konseyi Başkanı olması, kendini belediye başkanıyla yarıştırması gibi durumlar yaşandığında da belediye ile uyum içinde çalışacak bir yapı oluşturulamıyor ve bu durum kente zarar veriyor.
HENÜZ ADAY YOK
Temmuz ayı içinde Bandırma’da Kent Konseyi seçimleri yapılacak. Henüz resmi olarak adaylığını açıklayan kimse yok. İsimler ortaya çıktığında tek tek yapacakları çalışmalar üzerine de elbet konuşacağız ama Bandırma’nın ihtiyaçlarını göz önüne alarak seçimler öncesi önemli birkaç noktaya dikkat çekmek gerekli… Öncelikle projeler üretmesini belediğimiz Kent Konseyi; belediye, kurumlar ve STK’larının yanı sıra üniversiteler ile de birlikte çalışma koşullarını oluşturmalı. Bu birliktelik bilimsel projelere dönüştüğünde aynı zamanda kent hafızası da oluşacaktır. Örnek vermek gerekirse; son dönemde Marmara Denizindeki kirlilikle boğuşuyoruz. Bu çevre sorununun yanı sıra Bandırma’da kanser hastalığının yoğun olarak görüldüğü konuşuluyor. Ancak kanser konusunda bölgemizi kapsayan tek bir çalışma yok.
BELEDİYE İLE İŞBÖLÜMÜ NASIL OLMALI?
Yukarıda Kent Konseyi ile belediye yetki alanının kesiştiğine değinmiştim. Bu kesişme beraberinde bazı belirsizlikleri de getiriyor ve bu nedenle ortak akıllı etkin kılarak işbölümü yapmak çok önemli. Bu konuda da Bandırma’nın en büyük sorunlarından biri durumuna gelen trafikten bahsetmeliyiz… Trafik aslında Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin yetki alanında ancak bu dönemde Bandırma Belediyesi ile birlikte çalışılmaya başlandı. Bandırma Belediyesi, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi de işin içine katarak trafik çalıştayı düzenledi. Konuyla ilgili öğretim üyelerinin çalışmaları devam ediyor. Veriler ışığında Bandırma’da yeni düzenlemeler yapılacak. İşbölümü ve ortak akıl dediğimiz kavram tam burada devreye giriyor. Kent Konseyi bu çalıştaya paralel olarak, trafik sorununun insan yaşamına etkisini masaya yatırabilir ve toplumda trafik bilinci oluşturmak için çalışma yapabilirdi. Kısacası; ortak akıl, çok seslilik ve uzlaşı kültürünü etkin kıldıktan sonra Kent Konseylerinin yapacağı çok iş var.
Sokağa çıkma kısıtlamasının başlama saati ise 22.00 olarak belirlendi. Aylardır kapalı olan, kiraları, borçları, faturaları birikmiş esnaf için normalleşme dönemi umut oldu ama koronavirüs salgınının ekonomik olarak en ağır bedelini ödeyen esnaf için zararları kapatmak belki de yıllar alacak. Özelikle eğlence sektörü hala işvereniyle, çalışanıyla, müzisyeniyle büyük sorunlar yaşamaya devam ediyor. Bu dönemde işyerlerinin açılması önemli bir adım olsa da beraberinde sıkıntılı bir süreci de getirdi. Bu süreci kısaca özetlemek gerekirse; saat 21.00’a kadar açık kalabilen mekânlara bu saatten sonra denetim yapılarak tutanak tutuluyor. Bu tutanaklar mülki amirin imzasının ardından cezaya dönüşüyor.
*
Böyle bir duruma tesadüfen rastladım ve hem emniyet güçlerinin hem esnafın içinde bulunduğu durumu anlatma gereği duydum. Öncelikle emniyet güçleri kendilerine verilen emri, genelgeleri uyguluyor ancak bu emir ya da genelgeler konusunda denetimleri yapan ekiplere inisiyatif kullanma şansı verilmezse önümüzdeki günlerde de çok esnafın canı yanacak gibi gözüküyor. Şöyle ki, genelgeye göre esnaf mekânı 21.00’de kapatmak zorunda, oturur durumda müşteri bulunmaması gerekiyor ancak sokağa çıkma kısıtlamasının 22.00’de başlaması nedeniyle müşteriler oturmaya devam etmek ya da mekânın kapandığı son dakikaya kadar süreyi değerlendirmek istiyor.
*
Mekânlara gelen kişilerin daha çok eş dost olduğunu da düşünürsek esnaf servisi kapasa dahi insanları tam saat 21.00’de kaldırmakta zorluk yaşıyor. Gelen müşteriler de zamanı son dakikasına kadar kullanmak isteyince hesap, lavabo gibi ihtiyaçlar nedeniyle mekândan ayrılma saati sarkıyor. Bu durumun bedelini de ne yazık ki esnaf ödüyor. Benim tanık olduğum olayda ise tutanak saati 21.06 olarak kayıtlara geçti. Doğal olarak esnaf ve içerideki müşteriler yapılan uygulamaya tepki gösterdi. Burada yapılması gereken cezalandırmak değil, iletişimi geliştirmek. Uyarı mekanizması oluşturmak… Esnaf için dükkânlarının aylardır kapalı olması zaten yeterince büyük bir ceza. Bu dönemde uyarı olmadan, dakika sayarak tutanak tutmanın kimseye faydası yok.
Yıllardır Marmara Denizi kentlerin kanalizasyonları, fabrikalar ve gemiler tarafından kirletiliyor. Bu verilen zararın da insanlara bir geri dönüşünün olabileceği belki bugüne kadar hiç aklımıza gelmedi ama doğa o kirliliği yaklaşık bir aydır müsilaj olarak yüzümüze vuruyor. Balıkçılar balık tutmakta zorlanırken müsilaj su soğutmalı motora sahip teknelerin soğutma borularını tıkıyor. Bir çok insan denize girmekten ve balık tüketmekten çekiniyor. Uzun vadede ise ne ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz.
*
Tarım ve Orman Bakanlığı, hemen her yıl hileli ürünler ve bunları üreten firmaları açıklayarak bir noktada kamuoyunu adı geçen firmalara karşı uyarıyor. Buradaki temel amaç toplum sağlığının korunması. Peki, benzer bir uygulama çevreyi kirleten kuruluşlar için yapılamaz mı? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bugün karşı karşıya kaldığımız deniz kirliliği konusunda 22 maddelik eylem planı hazırladı. Bu planın bir parçası da Marmara Denizini kirleten kuruluşların açıklanması olabilir. Bu süreç şeffaf bir şekilde çevre temizliği faaliyetlerinin sürdürülmesine olanak sağlar ve çevre konusunda ciddi bir kamuoyu oluşturur. Böyle bir liste açıklandığında artırma sistemi olmayan firmalar üzerinde ciddi bir kamuoyu baskısı da oluşacaktır.
*
Çevre konusunda bakış açımızı değişmediğimiz sürece bugün Marmara Denizi’nde müsilaj ile uğraşan bizler, yarın farklı hatta çok daha kötü çevre sorunlarıyla yüz yüze kalabiliriz. Çevre konusunda yapılacak en önemli şey şeffaf denetim ve denetim sonuçlarının kamuoyuna açıklanması. Müsilaj nedeniyle devlet birçok olanağını seferber etti. Denizde temizlik başladı ve bu süreç üç yıl gibi bir süre alacak. Bu noktada dikkat çekmek istediğim çevreye verdiğimiz zararı geri döndürmeye çalışmak onu kirletirken elde ettiğimiz paradan çok daha fazlası. Ekonominin dışında bir de insan ve hayvan sağlığına verilen zararlar var ve bunun para ile ölçülemeyecek kadar büyük bir yükü var. Kısaca çevre konusunda yapmamız gerek ilk şey çevreyi temizlemek değil, çevreyi temiz tutmayı öğrenmek.