Paylaş
Amerikalılar da diyor ki, bu caniler her hafta benim bir vatandaşımı katlediyor ama ben operasyonları durdurmuyorum.
Türkler diyor ki, bu iş benim burnumun dibinde oluyor, terörün içeriyi vurma riski var.
Amerikalılar da diyor ki, Avrupa’yı vurmaya başladılar bile. Mayıs’ta Brüksel’deki Yahudi Müzesi’nde dört kişiyi öldürdüler. Bu artık bir risk değil, vaka.
Türkler diyor ki, tamam NATO’nun güneydoğu kanadını koruma sorumluluğum var ama bunu sessiz yapalım.
Amerikalılar da diyor ki, bir koalisyon kuruyoruz, en azından bunu açıkça ilan etmen gerek ki, diğer Müslüman ülkeler üzerinde etkisi olsun.
Türkler diyor ki, 2013’te 4 binden fazla kişinin ülkeye girişine izin vermedim, girişi yasak olanların listesi 6 bini geçti.
Amerikalılar da diyor ki, yine de Irak ve Suriye’ye Türkiye’den giden yabancı savaşçılar halen en büyük sorun. Daha fazlası lazım.
Türkler diyor ki, 13 kapım var Suriye ile sadece 3’ünü açık tutuyorum. Üçüncü ülke vatandaşları ise sadece iki kapıyı kullanabiliyor.
Amerikalılar da diyor ki, istihbarat paylaşımı arttığında daha iyi sonuç alınacaktır.
Türkler diyor ki, Irak’takileri silahlandımayın, o silahların sonra kimin eline geçeceği belli olmaz.
Amerikalılar da diyor ki, Irak’ta silahlandırılacak olanlar yerleşik, kurumsal yapılar. O dediğin tehlike asıl Suriye’de.
*
OBAMA, cuma günü Erdoğan ile görüştükten sonra Galler’de bir basın toplantısı yaptı. Gelen dört sorudan ikisi IŞİD’le ilgiliydi. Ve Türkiye’nin adı bir kere bile geçmedi.
Ankara’nın IŞİD’e karşı yürütülecek mücadelede öne çıkmak istememesinden değil sadece. İki taraf arasında başta aktarmaya çalıştığım farklılıkların da etkisiyle oldu bu.
Nitekim Erdoğan-Obama görüşmesinin beklenenden uzun sürmesinin ötesinde, görüşmeden sonra Amerikalıların Türk tarafında soğuk duş etkisi yaratan, görüşmeyle ilgili yayınladıkları bilgi notunda da duyulan rahatsızlığın işareti çok açık biçimde vardı. Beyaz Saray, Suriye’deki yabancı savaşçı tehdidine değindiği dört cümlelik görüşme notunda, kimsenin beklemediği biçimde “antisemitizm belasına” vurgu yaptı. Böylece doğrudan doğruya, Erdoğan’ın İsrail’i eleştirirken Hitler analojisiyle Yahudi aleyhtarlığına kayan sözlerini hedef aldı. Görüşme notunda antisemitizm tehlikesine işaret edilirken kullanılan “kapsayıcı toplum” ifadesi ise Yahudi örgütü ADL’in (İnkâr ve İftiraya Karşı Birlik) aynı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı açık mektupta bire bir kullanılan ifadeydi. Türkiye’deki Yahudi cemaatinin son dönem yaşadığı zorluklara bir gönderme. Ancak bir not olarak şunu da eklemem lazım. Erdoğan’ın bir kurmayına göre ise görüşmede iç politika hiç gündeme gelmedi ve “hoşgörülü ve kapsayıcı toplum inşa etme” ifadesi Irak ve Suriye’yi kast etmek için kullanıldı.
*
BU iş zannedilediğinden çok daha uzun sürecek. Hafta içi Brookings Enstitüsü’nün panelinde dinlediğim ABD Ulusal Terörle Mücadele Merkezi Direktörü Matt Olsen’in de dediği gibi IŞİD’i yenme işi muhtemelen başkanlığı 2016’da sona erecek olan Obama’nın döneminde gerçekleşmeyecek. Dolayısıyla IŞİD, daha uzun bir süre Türk-Amerikan ilişkilerinin en önemli aksı olmaya devam edecek. Böylece zaten her zaman “stratejik” olarak görülen ikili ilişkiler, daha da “stratejik” hale gelecek. Diğer bütün konular ikinci plana itilecek.
Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Eylül sonuna kadar süre biçtiği IŞİD’e karşı yol haritasını belirleme işi ve Ankara’nın bu işte sessiz kalma eğilimi ise beklenildiği gibi ilişkilerin üzerindeki en büyük gerilim olacak.
Üst düzey bir Amerikalı yetkilinin dediği biçimde, İngiltere ve Avustralya özel operasyon desteği verirken, Ürdün istihbarat sağlarken, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri para koyarken, Türkiye ne verecek? Bu soru Ankara’yı önümüzdeki haftalarda çok sıkıştıracak.
*
ÜST düzey bir resmi kaynağımdan aldığım bilgiyi aktarıyorum. Suriye’deki savaşın seyri bu şekilde devam ederse, Musul baskınında ele geçirdiği ağır silahların büyük bölümünü Suriye’ye taşıyan IŞİD’in Kuzey Halep’i düşürmesi an meselesi. Bu durumda yapılan projeksyionlara göre Türkiye’ye 1.5 milyon ilave Suriyeli göçmen gelecek. Ilımlı muhalefet denilen, gücü gittikçe zayıflamış, aralarında bir koordinasyon kalmamış gruplar da 3-6 ay arasında tamamen yok olacak. Ve IŞİD, Esad Suriye’nin başında kaldığı müddetçe bütün muhalifler, dünyanın her yerindeki radikal İslamcılar için bir çekim merkezi olacak. Böylece 2000’leri nasıl El Kaide konuşarak geçirdiysek, bundaki sonraki dönem ise IŞİD’in dönemi olacak.
Temel bir yaklaşım farkı var. 2013’te Reyhanlı’da Cumhuriyet tarihinin en büyük terör eylemi yaşandığı halde yurtdışı programını değiştirmeyen bir Başbakan gördü bu ülke. Ama Amerika öyle değil. IŞİD neredeyse her ay bir Amerikalı’yı katlediyorken... IŞİD tehlikesi büyüyorken... Çok farklı bir döneme giriyoruz. Çok sancılı bir dönem yaşayabilir Türk-Amerikan ilişkileri. Bunun ilk işaretleri de, beklenildiği gibi bu hafta geldi.
Paylaş