Paylaş
Viyana Silahsızlanma ve Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Merkezi’nin (VCDNP) düzenlediği bir çalıştaya. Aslında İran’ın programına odaklanacaktım. Ama Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nda (UAEA) yaptığımız toplantılarda nükleer enerjide “newcomer” (yeni katılan) sayılan Türkiye’nin, programını nasıl şeffaflıktan uzak ve yasal eksikliklerle yürüttüğünü bu alandaki en yetkili ağızlardan dinlemek zorunda kalınca... Ankara Putin’in ziyaretine Akkuyu santralinin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunun onayını denk getirmişken ben de UAEA’nin Ankara’ya teslim ettiği ve hükümetin kamuoyundan gizlediği, Akkuyu’ya ilişkin “Entegre Nükleer Altyapı Gözden Geçirme” (INIR) misyon raporundan bahsetmeye karar verdim.
*
NÜKLEER enerjide denetim yetkisine sahip UAEA, raporu 20 Şubat 2014’te teslim etti Ankara’ya. Kurumun Başkan Yardımcısı Alexander Bychkov bu iş için bizzat Türkiye’ye geldi. Enerji Bakanlığı Müsteşarı Metin Kilci ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı Zafer Alper’le buluştu. Ve çalışmayı elden verdi.
Bir defa Akkuyu’nun istisnai olan yanı, daha önce hiç denenmemiş bir modelle kuruluyor oluşu. Nedir o? Proje, Rusya ve Türkiye arasında imzalanan ikili bir anlaşmayla Rusların devlet nükleer şirketi Rosatom’a verildi. Onlar da yap-mülk edin-işlet (BOO) sistemiyle işe girişti. Böylece, nükleer enerjide en önemli kontrol mekanizması sayılan “kurumsal savunma” baştan çöktü. Çünkü parayı koyan da, inşaatı yapacak olan da, işletecek olan da Ruslar olduğundan arada denetim sağlayacak hiçbir devir-teslim süreci kalmadı. Bunun politik handikapları ayrı. Çünkü işin fizibiltesi yapılmadı, tamamen siyasi bir kararla başlandı ve dolayısıyla da her şey Putin’in iki dudağının arasına bırakıldı. Ankara’da ne yaptığını gördünüz. Tek bir sözüyle Güney Akımı projesini iptal etti. Ama politik açıklar bir yana rapor teknik açıklara odaklandı.
*
UAEA, seçilen BOO modelinin şimdiye kadar nükleer enerjide dünyada ilk kez denendiğini özellikle vurguladıktan sonra, bunun ortaya koyabileceği zorluklara ilişkin 24 tavsiye ve 15 öneride bulundu Ankara’ya. Bu tavsiyeleri de UAEA’nin belirlediği, nükleer enerjiye sahip olmaya çalışan ülkelerin üç aşamalı hazırlık sürecinin ikinci aşamasına göre düzenledi. Yani inşaat öncesi aşamaya göre.
Nükleer güvenlikten radyasyon korunmasına 19 farklı kriter üzerinden hazırlandı değerlendirme. Ama en önemli nokta olarak, Türkiye’nin bağımsız bir nükleer enerji düzenleyiciye sahip olmamasına, bunu sağlayacak bir nükleer enerji yasası geçirmemiş olmasına vurgu yapıldı. Dikkat edin. UAEA raporu Enerji Bakanlığı’na veriyor. Hükümete. Diğer teslim ettiği kurum TAEK de bırakın bağımsız olmayı, aynı zamanda Türkiye’deki araştırma reaktörlerinin uygulayıcısı konumunda. Ardından diğer kriterlerin hepsinde, tespit edilen açıklara dair hayati tavsiyeler sıralandı.
*
UAEA’dakiler bu noktaları belirtirken, aynı zamanda Türkiye gibi newcomer’larda nükleer enerji deneyimlerinin geçmişte birçok kötü örneğinin yaşandığını da hatırlatıyorlar. Örneğin Filipinler var. Yolsuzluğun sembol ismi Ferdinand Marcos da 1973’de “Nükleer santral yapılsın” diyor. Doğru düzgün hiçbir hazırlığa girişilmeden üç yıl sonra inşaata başlıyorlar. Sekiz yılda milyarlarca dolar harcanıyor. Ama Marcos 1986’da gidince yeni gelenler yapılan işi rafa kaldırıyorlar. Her şey çöpe gidiyor. Niye? Çünkü hiçbir şey kurumsal ilerlemiyor.
Ya da Avusturya. Onlar da yine 70’lerde girişiyorlar işe. Yine milyarlarca dolar para dökülüyor. Ama orası demokratik bir ülke olduğundan, nükleer karşıtı protestolar çoğalınca referanduma gitmeye karar veriyorlar. Ve bu kez halk “hayır” diyor. Niye? Çünkü işi daha en baştan şeffaf bir biçimde yürütmüyorlar.
*
UAEA’nin INIR misyon raporu hazırladığı tek ülke Türkiye değil. Ama önemli olan, Türkiye, UAEA’dan aldığı raporları gizli tutmayı tercih eden Ürdün, Bangladeş, Endonezya ve Vietnam’ın yer aldığı ülkelerin sınıfında. Polonya da örneğin benzer bir rapor alıyor UAEA’dan ama halka açıklıyor. Viyana’da katıldığım çalıştaya Norveç’le birlikte destek sağlayan, birçok yönünü eleştirdiğimiz Birleşik Arap Emirlikleri de alıyor. Hemen açıklıyorlar. Diktatörlükle yönetilen Belarus bile UAEA raporunu kamuoyuna sunuyor. Ama Türkiye, artık her alanda görmeye alışık olduğumuz bir biçimde, bu kadar önemli bir konuda bile şeffaflıktan uzak, kapalı kapılar arasında iş yürütüyor.
Bu konuyu irdelemeye devam edeceğim. Ama öncelikle UAEA’nin kayıp raporunun açıklanması işin en kritik yanı. Nükleer enerjide ne durumdayız, Türkiye’de herkes öğrenmeli. Bunu yapmak hükümetin asli sorumluluğu.
Paylaş