Paylaş
* Uçak cuma günü düştü. Çarşamba sınırdaydım. Gazetelerde savaş hikâyeleri okuyoruz ama bölgedekilerin umrunda değil. Çünkü burası o çatışmanın içine çoktan girmiş. Sadece silah sesi değil. Özgür Suriye Ordusu’nun askerleri sürekli Suriye’ye giriş-çıkış yapıyor. Dinlenme dönemlerinde de Türk kasabalarında çarşı-pazar geziyorlar.
* Antakya’da dört tane Suriyeli kampı var. Üçü sivillerin kaldığı, Yayladağı, Altınözü, Boynuyoğun. Dördüncü de Suriye Ordusu’ndan kaçan ve şimdi Özgür Suriye Ordusu’nun komuta kademesini oluşturan askerlerin kampı Apaydın. Dördüne de gittim. Sivillerin giriş-çıkışı çok rahat. Kolayca bir izin belgesi alıyorsunuz. Sonra akşama kadar dışarıdasınız. Kapıda sadece polis bekliyor. Askeri kamptaysa idare Türk askerinde. Ve kağıt üzerinde refakatçisiz kimse çıkamıyor. Neden kağıt üzerinde olduğuna gelince...
* Antakya’ya girer girmez önce Yayladağı’na gittim. Suriye’de 2011 Mart’ında olaylar başlayınca 2011 Nisan’ında açılan ilk kamp... Eski Tekel binası. Kampa doğru gidiyoruz. Yolda biri üniformalı iki genç. Çarşıdan dönüyorlar. Durduk. Arabamıza aldık. “Neden üzerinizde asker elbisesi var” dedim. “Biz mücahidiz” dediler.
* Üniformalı Muhammed Zeley 21 yaşında. Daha önce Esad’ın askeriyken iki ay önce silahıyla taraf değiştiriyor ve Özgür Suriye Ordusu’na katılıyor. Sonra Türkiye’ye giriyor. Antakya’daki bütün Suriyelilerin en çok kalmak istediği, en rahat denilen Yayladağı’ndaki kampa gönderiliyor. Emir aldığı kişi Maliki Kürdi diye, yarbay olduğunu öğrendiğim bir Suriyeli. “0542 312...” numaralı bir cep telefonu var. Görev olduğu zaman Kürdi Zeley’i arıyor. “Hazırlan” diyor. Sonra bir otomobille Zeley’i ve yanındaki mücahitleri alıp Suriye’ye geçiriyor.
LAZKİYE’DE YARALANMIŞ
* “En son ne zaman Suriye’ye geçtin” dedim Zeley’e. Bir ay önce gitmiş. Lazkiye’de bir çatışmada elinden ve karnından yararlanınca dönmüş. Önce Urfa’ya geçirmişler. Oradaki hastanede ilk müdahaleyi yapmışlar. Sonra Antakya Devlet Hastanesi’nde ameliyat edilmiş. Kurşun yaralarını gösterdi. “Artık iyiyim. 10 gün daha dinlenirim. Sonra Kürdi yine arayacak, Suriye’ye geçeceğim” dedi.
* Bölgedeki hastaneler mücahitlerin reviri gibi. Yaralanıp tedavi gören başka mücahitlere de rastladım. Onlardan biri, Apaydın Kampı’nda komutanıyla görüşmek için bekliyordu. Muhammed Abbara. 22 yaşında. Burnuna şarapnel isabet etmiş. “İçeri almıyorlar mı” dedim. “ 16.30’dan sonra ziyaretçi kabul etmiyorlar, bekliyorum” dedi. 10 gün sonra tekrar Suriye’ye geçecekmiş. İçerideki komutanı Abdülaziz Naan’ın emirlerini almaya çalışıyordu.
* Kağıt üzerinde dediğim bu işte. Sıkı diyorlar. “Refakatçisiz Apaydın’dan çıkış yok” diyorlar. Ama Yarbay Kürdi kamplardan mücahit topluyor. Askerler Apaydın’a emir almaya geliyor. Mücahitler bir hafta Suriye’de çarpışıp bir hafta kampta dinleniyor. Yayladağı’nda bir Türkmen mücahitle konuşuyoruz. Ahmet Abdullah. 30 yaşında. “Özgür Suriye Ordusu’nun komutanı Albay Riyad Esad’la tanıştın mı” dedim. “O da Apaydın’da kalıyormuş”. “Albay dün Suriye tarafındaydı” dedi. “Nereden biliyorsun” dedim. “Dört gündür Çümmeren köyünde çatışmadaydık. Yeni döndüm. 14 Suriyeli
öldürdük” dedi.
SİLAHINI GÖM GEL
* Geçişler her yerden. Örneğin Abdullah, arabayla Kızılçat köyüne gidip dağlardan geçiyormuş. Arap mücahitler, Urfa taraflarından giriyormuş. Ancak hiçbirinin Türkiye’ye silah sokmasına izin verilmiyor. Anlaşma şöyle: Silahlarını Suriye tarafında bir yere gömüyorlar. Ya da birine emanet ediyorlar. Türkiye’ye silahsız giriyorlar.
* Türkiye’nin mücahitlere silah verdiği iddialarına gelince... 20’den fazla mücahide sordum. Ama her şeyi rahat rahat anlattıkları halde “Silah alıyoruz” demediler. Sadece Türkmen Abdullah’tan birkaç detay öğrendim. “Türk Hükümeti’nin verdiği yardımları biriktiriyoruz. Sonra Suriye’de silah kaçakçılığı yapan biri var. Ondan satın alıyoruz. İsmini açık edemem. Ama Arap” dedi.
* Son bir not... Kızılçat’tan Güveççi’ye ilerliyoruz. Yukarıpullu’da, yine asker kıyafetli ufak bir çocuk. Durduk. “Mücahidim” dedi. Yaş 16. Adı Rabiğ Cuma. “Ne yapıyorsun” diye sordum. “Ailem Kilis’teki kampta. Bize burada bir ev tuttular. Arkadaşlar beraber kalıyoruz. Sonra gelip alıyorlar, Suriye’ye savaşmaya gidiyoruz” dedi. Komutanı ölmüş. Daha önce hepsine ayda 20-50 lira veriyormuş. Komutan ölünce artık kimse ilgilenmiyormuş. “Zaten ölmek için savaşıyorum. Akrabalarım öldü” dedi.
NOT: Gezi sırasında Arapça tercümeleri yapan, bölgeyi beraber dolaştığım Metin Barbaros’a yardımları için teşekkür ederim.
HAFTAYA:
* Bölge halkı kamplardaki Suriyelilere neden “Sakallılar” diyor?
* Boynuyoğun’daki köylü kamp müdüründen ne istedi?
* Kriz, Adana Kaçakçılar Çarşısı’nda Suriye rakısının fiyatını nasıl etkiledi?
Paylaş