Paylaş
İki farklı mantık silsilesi var… Libya’da Amerikan elçisini öldürdüler, çünkü Hz. Muhammed’e hakaret eden bir film gördüler. Filmden Amerika’yı sorumlu tuttular, çünkü filmi çekenler Amerika’daydı. Filmciler engellenmedi, diplomatlar da saldırılmayı hak etti. Bu birincisi.
İkinci silsileyse şöyle: Filmi çekebildiler, çünkü düşünce özgürlüğü kapsamına giriyordu. Saldırıların hiçbir meşru yanı olmaz, çünkü en başta, Amerika’nın filmle ilgili yapacak bir şeyi yoktu.
Çok uzun ve zor bir tartışma: Ben ikinciye yakınım ama kimsenin de bir gazete yazısıyla böylesine bir konuda hemen fikrini değiştirmeyeceğini biliyorum. Aldığınız formasyon sizi çoktan bir tarafa çekmiştir. Sadece buna farklı bir perspektif katmaya çalışacağım. Ve tartışmanın felsefi kısmından öte, işin bir de rekabet eden iki şirket gibi iki dinin kökten savunucuları arasında süren bir rekabet boyutu olduğunu göstermeye deneyeceğim. Önce, ‘Müslümanların Masumiyeti’ dedikleri ucuz filmin arkasındaki isimle başlayalım. Sonra onun motivasyonu üzerinden sadede gelelim.
TELEFONDA KAHKAHA ATIYORDU
Cesur Hıristiyanlar Birliği diye bir dernek kurmuş. Şimdiki başkanı Rob Sivulka’ya ulaştım. Filmin beyni Steve Klein’la konuşmak istediğimi söyledim. “Elbette” diye cevap yazıp bir e-posta adresi ve bir cep telefonu verdi. İki gün denedim. Ne e-posta cevabı ne telefon… Cuma öğlen tam yazıyı yollamak üzereyken telefonu son bir kez daha çevirince… Bu sefer açtı: “Ben Steve Klein.”
Kendimi tanıttım. “Bir e-posta göndermiştim, aldınız mı bilmiyorum” deyince birden gülmeye başladı. “Özür dilerim ama e-posta okuyacak vaktim yok” diyor, bir yandan da gülmeye devam ediyor. Bir şey demesem daha da gülecek. “Size birkaç soru sorabilir miyim” dedim. Yine kendinden gayet emin. “Elbette” dedi:
- Türkiye’den filme destek veren Hıristiyanlardan bahsetmiştiniz. Bu konuda sizden biraz daha detay alabilir miyim?
- Hayır. Aslında sizinle önümüzdeki hafta konuşalım. O zaman daha geniş bir değerlendirme yapacağım. Ama şimdilik kimlerin nasıl destek olduğunu açıklamak istemiyorum.
- Filmin sonrasında böyle bir sonuç öngörmüş müydünüz?
- Bunun sonuçlarını, Müslüman Kardeşler’in nasıl hareket ettiğini, hepsini konuşalım. Benim de düşüncelerim var. Ama şu anda durum bir değerlendirme yapmaya uygun değil.
- Senaryonun değiştirildiği iddiaları?
- Benim için bunun hiçbir anlamı yok. Konu o değil. Olanlar benim hatam değildi. Bunu Hillary Clinton’ın düşünmesi ve diplomatların da korunması gerekirdi. Böyle bir sonuç öngörüp öngörmediğimin hiçbir önemi yok. Dışişleri Bakanlığı’nın öngörmesi gerekir. Dediğim gibi önümüzdeki hafta konuşalım. Size iyi şanslar.
EVANJELİZM-İSLAM
Klein bir Evanjelist. Geçmişte Vietnam’da deniz komandosu olarak görev yapmış, kurduğu Cesur Hıristiyanlar derneğinin adında da kendini belli eden şiddete meyyal bir Evanjelist. Kendisininki dışında Hıristiyanlık içinden çıkmış başka dini hareketlere de karşı. Mormonlardan nefret ediyor örneğin.
Ancak işin asıl ilginç boyutu… Geçen yıl Norveç’te 77 kişiyi katleden Anders Breivik Olayı’ndan sonra ‘Amerika’dan dünyaya bağnazlık ihracı’ diye bir yazı yazmıştım. Ve orada Breivik’in düşüncelerini şekillendiren Anti-İslamcı Amerikalılardan bahsetmiştim. Klein’ın portrelerinde de karşıma yine aynı isimler çıkıyor… Müslümanların Bosna’da intihar ettiklerini savunan Pamela Geller ile arkadaşları Robert Spencer ve Daniel Pipes. Klein, sadece takipçileri değil, örneğin Geller’ın blogunun en sadık yorumcusu. Yazdıklarına baktığınızda da… Dünyanın her yerinde insanların öldüğü bir olay sonrası bir gazeteciyle konuşurken ona ne kadar rahat olduğunu kanıtlamak için histerik kahkahalar atabilecek kadar dengesini yitirmiş bir köktendinci.
DÜNYA ONUN İÇİN BİR PAZAR
Peki motivasyonu ne derseniz… İşte başta bahsettiğim rekabet. Mensubu olduğu Evanjelizm, bugün en hızlı büyüyen dini akımlardan biri. 2005’te Amerikan Siyaset Bilimi Derneği’nin araştırmasına göre Evanjelizm, sadece Amerika’da değil Brezilya ve Fransa gibi ülkelerde de en hızlı büyüyen dini hareket. Guinness Rekorlar Kitabı’na göre Evanjelistler dışında en çok taraftar kazanan dinse İslam. Sadece 1990-2000 arası Hıristiyanlık’tan İslam’a 12.5 milyon kişi geçmiş.
Ne diyor Klein? “İslam bir kanserdir.” Çünkü kafasında dini dogmalarla bezenmiş, büyümesini istediği, kendini adadığı bir dava var. Dünya onun için bir pazar. Ve onun en büyük rakibi de İslam. Ancak sorun... İslam’la sürdürdüğü bu yarışın, işletmecilerin diliyle mükemmel rekabet ortamında yürümemesi. Şöyle...
Klein Amerika’da yaşıyor. Dinini istediği gibi yaşıyor. Öte yandan ülkedeki özgürlük ortamı nedeniyle, kimse onun inancına kutsal muamelesi yapmıyor. Televizyonlarda, gazetelerde Hz. İsa’yla alay ediliyor, Hıristiyanlığı aşağılayan kitaplar yazılıyor…Ve ülkede kurallar uygulandığından, komandoluk günlerine özenip bir saçmalık yapmaya kalkışamıyor. Fakat iş İslam’a gelince… Bırak eleştiriyi, dalga geçmeyi… Kimse ağzını bile açamıyor. Çünkü açan olursa, düzenin sağlanamadığı ülkelerde insanlar öldürülüyor. Yani rekabet âdil işlemiyor.
İKİ KAMPIN TEPİŞMESİ
Klein da, sonunda kendince şöyle bir formül üretiyor: Yaşadığı ülkenin özgürlük ortamından yararlanıp... Kendisine yapılanın aynısını rekabet ettiği öteki köktendincilere yapıyor. Arayan gazeteci olursa da, “N’oldu şiştiniz mi” diyen şımarık veletler gibi gevrek gevrek gülüyor. Kimsenin ona dokunamayacağını bilmenin rahatlığıyla…
Hangi düşünceye yakınsınız bilmiyorum. Söze önce “Onlar da o filmi yapmasalardı” diye mi başlıyorsunuz... Yoksa “Hiçbir şey böyle bir şiddeti meşrulaştıramaz mı” diyorsunuz, bir fikrim yok. Ama bütün yaşananların, iki köktendinci kampın bir tepişmesi olduğunu bilin istedim.
Paylaş