Olimpiyatlar, İran ve Kürtler

Odada oturuyoruz. İranlılar Suriye’de kaçırılmış. Tahran, Ankara’yı tehdit etmiş. Başbakan Erdoğan onlara cevap vermiş. Gerginlik nereye tırmanır diye konuşuyoruz. Konuşuyoruz ama bir yandan da bilgisayarda olimpiyat oyunları açık.

Haberin Devamı

İran Amerikan Ulusal Konseyi’nin başkanı Trita Parsi ile olimpiyatları izliyoruz. “İranlıların bu kadar iyi disk attığını bilmiyordum” dedi bir ara Parsi. Sonra da o ana kadar İran’ın sekiz madalya kazanmasının ne kadar şaşırtıcı olduğunu anlattıı ve “Sizinkiler ne durumda” diye bana sordu. Ben de o güne kadar Türkiye’nin tek madalya aldığını anlattım. “AK Parti yüzünden. Değil mi” diye dalga geçerek gülmeye başladı. Ve ben de gayet ciddi, AK Parti geldikten sonra 2004’te Türkiye’nin 10 madalyadan 2008’de 8’e şimdi de daha geriye düştüğünü söyledim. Ve İngiltere’nin 1996’daki dipten sonra hükümet politikalarıyla sağladığı başarıyı, bu işlerin nasıl politik iradeye bağlı yürüdüğünü anlattım.
O uzun olimpiyat siyaseti konuşmama biraz şaşırdı. Sonra da, “Aslında ben de AK Parti konusunda büyük hayal kırıklığı yaşıyorum” diye bu sefer o anlatmaya başladı: “AK Parti şimdiye kadar hep yapıcıydı, çözüm üretendi. Ama son aylarda, İran’la örtülü savaş yaşayan Suudi Arabistan’a o kadar yaklaştı ki, Türkiye çok farklı bir pozisyona geçti. En kötü senaryom şöyle: Bölgenin en güçlü iki ülkesi Türkiye ve İran reaksiyoner politikalar yüzünden örtülü savaşa sürükleniyor.”
O gün epey oturduk Parsi ile. İran’ın desteklediği Hizbullah ile Suudilerin parasının girdiği her yere sokulan Selefi örgütlerin bölgeyi ne hale getirebileceğine dair uzun uzun konuştuk. ”İşte Türkiye hakkındaki hayal kırıklığım da bu” dedi ve durumu özetleyen aynen şu lafı söyledi: “İçeride iç savaş yaşanan bir ülkeye dışarıdan müdahale edenler bundan onurlu bir şekilde asla sıyrılamazlar.”
 O konuşmamızdan iki gün sonra Türkiye oyunlardaki ilk altın madalyasını kazandı. Tekvandoda. Ve  finalde Türk sporcu kiminle dövüştü biliyor musunuz? Bir İranlı’yla.

Haberin Devamı

Türkiye Soğuk Savaş Amerikası’na mı dönüşüyor?

Eğer bir gün karşınıza ‘diplomasi uzmanlığı’ filan gibi laflar eden birileri çıkarsa, sakın inanmayın. Çünkü Türk Hükümeti’nin diplomasi dediği şey, artık sadece bir bilanço hesabından ibaret.
Hafta içi, uluslararası ilişkiler uzmanı, Halepçe Kürt’ü Zubet Hewrami ile telefonda konuşuyorum. Kuzey Irak’ta kim kiminle iş yapıyor, anlamaya çalışıyorum.
Anlattı. Kuzey Irak Hükümeti’nin üretimden pay verme havucuyla Chevron, Exxon gibi Amerikalı şirketleri nasıl bölgeye çektiğini, Irak Hükümeti’ni nasıl devreden çıkardığını özetledi. Ben de bir ara, bölgeyi yöneten ailelerin bu anlaşmaların neresinde olduğunu sordum. “İspatlayamam. Elimde kanıt yok ama Barzani ve Talabani ailelerinin Kuzey Irak’taki bütün işlerden pay aldığını bölgedeki herkes bilir” diye yanıt verdi.

Haberin Devamı

FONKSİYONEL YOLSUZLUK

Ben buna ‘fonksiyonel yolsuzluk’ diyordum. Özal’a da söylenirdi hani. “Çalıyor ama iş yapıyor” diye. Ama Hewrami ile konuştuktan sonra Kuzey Irak’taki yolsuzluk düzeninin onun çok daha ötesine taşındığına ikna oldum: “Barzani, 77 İnşaat, Talabani de Nokan gibi şirketlerle bölgedeki işlerden pay alır. Barzaniler hırsızlığı aile üyeleriyle yapıyor. Talabaniler bürokrat düzeyinde. Kaynaklar ellerinde. Kimi çekmek isterlerse parayla bunu başarıyorlar. Türkiye ve petrol şirketleriyle de böyle ilişki kurdular. Kârı gören gidiyor. Ülkede güçlü muhalefet de yok. Çünkü kritik herkesi maaşa bağlamışlar. Bir köylüye rastladım bölgede. Ormanı koruması için para veriyorlarmış; orman yoktu.”
Dedim ya... Diplomasi, Türkiye için artık Başbakan’ın o sonsuz pragmatizmiyle Davutoğlu’nun takıntılı romantizmi arasında sıkışmış bir tramvay. Ne zaman mı bitti? O beğenmediğiniz monşerler gidince. Türkiye’yi yıllar yılı imkânsızlıklara rağmen incecik bir ip üzerinde yürütüp , o ‘dinden uzak’ halleriyle İran’ın molla rejimiyle bile bir dengede kalmayı başarmış bürokratlar sinince.
“Geldim can Kerkük” diye sağa sola mesajlar atan ihtiras küpleri... Suriye’yi baştan tasarlama heveslileri... Ve petrol kokusu alıp yolsuzluk ve hırsızlığa batmış Kuzey Irak Hükümeti’ni koşar adım Irak’tan kopuşa sürükleyenlerden sonra... Tek ölçü, bilançonda kırmızı mısın, değil misin?
Sanki Soğuk Savaş döneminin büyük günahkârı Amerikalılar, 11 Eylül sonrasında yaptıklarından da ders almış, köşeye çekilmiş. Onun yerine Türkiye geçiyor.
Ve sanki Türkler petrol kokusuyla sarhoş olmuşken, 11 Eylül’e giden sürecin psikolojik zeminini de hazırlayan, şeytan yaratma ustası İran, Amerika’dan sonra şimdi yavaş yavaş Türkiye’nin  başına musallat oluyor. Bölgedeki anti-Amerikancılık yerini anti-Türkçülüğe bırakıyor.

Yazarın Tüm Yazıları