Paylaş
İstiklal Marşı’ndaki ‘Hangi çılgın bana zincir vuracak’ sözündeki ‘çılgın’, üçüncü şahıs olarak kullanılıyor. ‘Hayasızca akın’ı yapanlar, ‘ırkımı izmihlal’ etmeye çalışanlar, vs... Burada önemli olan, üçüncü şahsın kimliksiz bir şekilde kötülenmesi. Mesela, Klara Yeteroğlu’nun (annesi Türk, babası Ermeni olan ve Türkiye’de bir Ermeni olarak yaşamayı anlattığı yazısıyla geçen sene ödül kazanan 15 yaşındaki öğrenci) yazısına yapılan yorumlardan birine bakalım: ‘Bu yazının kopyalanıp Türkiye’ye karşı lobi faaliyetleri düzenleyenlere gönderilmesi lazım.’ Kim bu lobi faaliyetleri düzenleyenler? Parmağımızla gösterebiliyor muyuz? Hayır. Ben bunların doğruluğunu veya yanlışlığını sorgulamıyorum. Ama insanların söylediklerini ‘nasıl’ inşa ettiklerini incelemek daha çarpıcı.”
Bunlar Washington’daki Howard Üniversitesi’nde kültürler arası retorik üzerine doktora yapan ve Türkiye’ye ilişkin hazırladığı tez için önümüzdeki hafta savunma verecek Ali Erol ile aramızda geçen konuşmalar. Çıkış yeriyse Erol’un, Kürt ve Ermeni meseleleri gibi toplumsal sorunları ele alış biçimimizle eğitim sisteminde öğretilenler arasındaki dil bağını incelediği tezi. Savunmadan önce metni benimle paylaşma nezaketi gösterdi.
TEKRARLANAN METİNLER
Hayır, elbette “şu laf kalksın, şuradaki slogan değişsin” gibi önerilerle sembol yarışına girenlere katılacak değilim. Çünkü ben İstiklal Marşı’na ya da Hürriyet’in sloganına gelinceye kadar Türkiye’de barışın önce somut adımlarla, demokratikleşmeyle, özgürlükçü bir Anayasa’yla elde edileceğine inanıyorum.
Ancak Erol’un tezine bakınca, yetişkinler olarak birbirimize karşı kullandığımız dilin öğrenciliğimizde bize aşılanan metinlerden etkilendiğini anlıyorsunuz. Nasıl mı?
İstiklal Marşı, Gençliğe Hitabe ve Öğrenci Andı’nı ele alıyor Erol. Ve 7 yaşından 18 yaşına kadar en az 1000 kez tekrar ettirilen bu metinlere ‘eleştirel söylem analizi’ denilen bir dilbilimsel çözümleme yöntemiyle bakıyor. Ve şu sonuçlara ulaşıyor:
- İnsanların Kürt ve Ermeni meselesi hakkında konuşurken kullandıkları temalar ve gramerlerle eğitim sistemimizdeki metinlerin temaları ve gramerleri örtüşüyor.
- Halk, bu konuları konuşurken, iki ana kampa ayrılıyor: Milliyetçi söylemi savunanlar ve bu söyleme direnenler.
- Ancak milliyetçilere direnenler de eninde sonunda milliyetçilerle aynı grameri kullanıyorlar. Bir milliyetçi ‘Ben Ermeniyim’ diyen birine ‘vatan haini’ demekte nasıl bir sorun görmüyorsa, milliyetçilere direnenler de milliyetçilere ‘faşist, insanlıktan çıkmış’ demekte sakınca görmüyor.
- Çünkü her iki söylem de, eğitim sisteminde dolaşımda olan metinlere dayanıyor.
GÜÇLÜ SEMBOLLER
Erol, okulda verilen metinlerin halk tarafından algılanışının, toplumsal meselelerde birbirimize karşı kullandığımız nefret söylemine zemin oluşturduğu sonucuna ulaşıyor.
Peki ne yapılması gerek? Şunu öneriyor: “Eğitim sisteminin dili üzerinde durulması. Tarih kitaplarında savaşların yüceltilmemesi. İstiklal Marşı’nın okutulmasının azaltılması. Andımızın değiştirilmesi veya azaltılması. Gençliğe Hitabe’nin o zamanın şartları için geçerli olan bir metin olarak göz önüne alınması. Ve bu metinlerdeki tehdit algısının sürekliliğinin kesilmesi.”
Biliyorum, bir çok insan için manevi yönü çok güçlü semboller bunlar. Ama eğer rasyonel davranacaksak… Anlamsız yere Türkiye Cumhuriyeti lafını kaldırmaya çalışmaktansa üzerinde düşünülmeyi çok daha fazla hak eden bir konu. Başbakan’ın en sevdiği şair olsa da…
Paylaş