Paylaş
Yabancı politikacılar için Amerika’daki lobi kuruluşlarının iki anlamı vardır. Birincisi, bu örgütleri kendi ikballeri için kullanırlar. Mesela yine başkan olabilmek için Washington lobicilerine yüz binlerce dolar para ödeyen Honduras’ın devrik lideri gibi. İkincisi ise bu örgütlerle hizmet ettikleri ülkelerin çıkarları için görüşürler. Hemen her devlet adamının her Amerika seyahatinde yaptığı gibi...
Ancak ikinci durumda; yani aynı zamanda bir devlet yetkilisi olan bir politikacının ziyaretinde sınırlar bazen karışabilir. Konuşurken ülkesi için konuşur. Sonra, o ilişkileri kendi yararına da kullanır.
Mesele şu: Başbakan Tayyip Erdoğan, eylülde New York’a geldiğinde Yahudi lobi örgütleriyle niye görüştü? Türkiye için mi, kendi için mi?..
Önce durumu özetleyeyim:
1) Toplantı, Erdoğan’ın New York’a indiği gün, 21 Eylül’de oldu. Plaza Otel’deki buluşmaya 50’ye yakın Yahudi lider katıldı.
2) Organizatör, 96 yıl önce kurulan ve bugün AIPAC’tan sonra Amerika’nın en güçlü Yahudi lobi örgütü olan ADL’ydi. Sorumlusu ise örgütün 22 yıllık direktörü Abraham Foxman’dı (69).
3) Geçen hafta Foxman’la görüştüm. İçeride neler konuşuldu dedim. “Gazze Savaşı’ndan geçmişte bir olay gibi bahsediyordu. Ortalığı ateşe verici ifadeler kullanmadı. Anlaşmazlıklarımızın olduğunu ama ileriye baktığımızı söyledi. Mükemmeldi” dedi.
4) Foxman, İsrail’den bahsederken hep ‘biz’ dedi. Sordum, ADL’in Siyonist bir örgüt olmadığını ama üyeleri arasında Siyonistler olduğunu anlattı. İsrail’i eleştirip eleştirmediklerini öğrenmek istedim. Net cevap alamadım. Söylediği, “Biz Amerikan politikaları için çalışıyoruz” oldu.
5) Yahudi lobisinin Amerika’daki gücünü sordum. Bu kavramın dahi antisemitizme girebileceğini söyledi. “Örneğin petrol lobisinin gücünü biliyor musunuz” dedi. Etkililer. Sadece bu durumun komplo teorilerine konu edilmesinden rahatsızlar.
6) ADL, iki yıl önce Ermeni soykırımı iddialarını desteklediğini açıklamıştı. Türkiye’ye hangi konularda destek oluyorsunuz, dedim. Ermeni meselesine girmedi. Mümkün olan her konuda, dedi.
Sonuç olarak...
Başbakan, o akşam New York’ta, Türk dış politikasına ters düşen bir örgütün öncülüğünde, İsrail’i temsil eden, Amerika’nın en güçlü topluluklarından biriyle buluştu ve toplantı boyunca olumlu mesajlar verdi.
Ve ekimde başlayan Türkiye-İsrail kriziyle birlikte, şöyle bir durum ortaya çıktı:
* 21 Eylül’de Yahudi liderlere Gazze Savaşı’ndan geçmişte kalmış bir olay gibi bahsettiği halde, 11 Ekim’de Gazze gerekçesiyle İsrail’i tatbikattan çıkarttı.
* 21 Eylül’de “Birlikte işler yapacağız” dediği halde, Ayrılık dizisinin başladığı 14 Ekim’de “İsrail’i halkım istemedi” dedi.
* Ve 21 Eylül’de İsrail’e karşı hiçbir kışkırtıcı söz kullanmadığı halde, ekim ayı boyunca yaptığı her konuşmada, İran dahil gittiği her ülkede İsrail’i suçladı.
Foxman’a, siz geçmişte Erdoğan’ı hiç kişisel olarak desteklediniz mi, bir politikacı olarak lobisini üstlendiniz mi diye sordum. “Hayır biz Erdoğan’ı değil, hep Türkiye’yi destekledik” dedi.
Ancak bütün bu çelişkilerden sonra sormak gerekmiyor mu!..
Erdoğan o toplantıyı niye yaptı? Türkiye için mi, kendi
için mi?..
Davos anlık sinirdi şimdiki bir kayma
Türkiye doğuya mı gidiyor batıya mı, tartışması İsrail krizinden sonra başladı. Gazetelerde çıkan, doğuya kayan Türkiye haberleri... Politikacıların demeçleri... Bunda Yahudi lobisinin etkisi olduğunu da kabul etmek gerek. Foxman’la bahsedilen politika değişikliğini de konuştuk. Son dönemi Davos’tan farklı gördüğünü söylüyor. “Davos’ta Erdoğan’ın anlık bir sinir yaşadığını düşündük. Ama şu anda bence bir kayma var” dedi. Bahsettiği temel politika değişikliğini de şöyle formüle etti: “Şimdiye kadar Türkiye, Arap/Müslüman ülkelere şunu söylüyordu: Sizin dostunuz ve müttefikiniziz. Ama ilişkimiz, bizi İsrail ile daha az dost olmaya zorlayamaz. İsrail’e de şunu söylüyordu: Sizin dostunuzuz. Ortak çıkarlarımız var. Ancak bunlar, bizim Arap/Müslüman ülkelerle ilişkimiz pahasına olamaz. Son dönemde işte bu değişti. Türkiye, Arap/Müslüman ülkelerle olan ilişkisinin İsrail’i kaybetme pahasına büyümesi gerektiğine karar verdi.”
İsrail ve Türkiye’nin dost kalması mümkün mü diye sordum. Şöyle cevap verdi: “Biz Türkiye’nin dostuyuz. Türkiye bizi çağırır ve yardımınıza ihtiyacımız var der. Eğer dürüst bir ilişkiniz varsa bu çağrıya cevap verirsiniz. Ama ayda bir surata tokat atarsanız olmaz. Dostlar her hafta anlaşmazlık yaşarsa, daha fazla dost kalamazlar.”
Bloomberg niye kazanacak
Salı günü Michael Bloomberg New York’un 3. kez belediye başkanı seçilecek. * Çünkü çok zengin. Rakibinin 16 katı büyüklüğünde reklam bütçesi vardı. * Çünkü arkası sağlam. Kentteki bütün güç simsarlarının desteğini aldı.
* Çünkü kural tanımaz. Tekrar seçime girebilmesi için yasa çıkarttıracak kadar.
* Çünkü oportünist. Seçilmesi için her seçim parti değiştirecek kadar.
* Çünkü saldırgan bir işadamı. Kent krizdeyken onun bu yönüne güveniyor.
* Çünkü rakibi zayıf. Demokrat Partililer bile kendi adaylarına kerhen destek verdi. * Çünkü iyi yönleri de çok. Cumhuriyetçilerin adayı olsa da bir liberal. Bir halk sağlığı gönüllüsü. Hiç yolsuzluğu çıkmadı. Olsaydı NY Times yazardı. O yazmasa Daily News yazardı. O yazmasa New York Post yazardı. Ayrıca çok çalışkan. Ve sürekli fikir üreten biri.
Foreign Affairs dergisinin editörü Gideon Rose, bir keresinde bu durumu karısının bakış açısıyla açıklamıştı. Karısı İskandinav kökenli. Dolayısıyla İskandinav demokrasisinde büyümüş herkes gibi bu kadar gücün, paranın demokrasiye zarar vereceğini düşünüyor. Ama bir yandan da Bloomberg’ün başarılı bir belediye başkanı olduğunu düşünüyor. O yüzden içten içe seçilmesini istiyor.
Bloomberg ikilemi... İstesek de istemesek de...
Paylaş