Paylaş
Medya ve akademinin Türkiye’nin nükleer enerji projesine ne denli sorgulayıcı yaklaşması gerektiği açık. Herkes tetikte olmalı. Ben de İstanbul’da katıldığım, Amerikan Bilim ve Sanat Akademisi’nin düzenlediği “Ortadoğu’da Kitle İmha Silahları ve Nükleer Enerji” çalıştayına bu gözle yaklaştım. Ve düşünce kuruluşları Stanley Foundation ile CNS’in de dahil olduğu toplantılarda Türkiye açılı notlar topladım. Yürüttüğü nükleer enerji çalışmaları için bugün Türkiye’nin cevaplaması gereken çok kritik sorular var.
1- Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Türkiye... Ortadoğu’da bu ülkelerin hepsi nükleer enerji peşinde koşuyor. Ama hiçbirinde bunun için yeterli uzman yok. Harvard’da nükleer silahsızlanma çalışan Ariane Tabatabai, örneğin BAE’de sadece tek bir kişi olduğunu söyledi. Suudi Arabistan’da da yine sadece tek bir uzman var. Türkiye teknik açıdan nispeten daha iyi. Konferansa katılan değerli hocalardan Necmi Dayday gibi Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nda (UAEK) üst düzey görevler almış akademisyenler var. Ama örneğin işin güvenlik ve silah kontrolü boyutuna eğilen üst düzey tek öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu. Türkiye’de akademi kendini bu işe hazırlıyor mu? Türk Hükümeti, Dışişleri’nden Genelkurmay’a kadrolarını kuruyor mu?
2- Uzman olsa bile Türkiye’nin diğer sorunu, kurulacak nükleer santrallerin denetimi için gerekli yasal altyapısı yok. Örneğin regülasyondan sorumlu olacak Türkiye Atom Enerjisi Kurumu aynı zamanda uygulayıcı. Ayrıca TAEK’in Rus şirket Rosatom’un sahip olacağı Akkuyu Santrali’nde alacağı kritik kararlarda hangi ölçüde etkili olacağı net değil. Örneğin diyelim bir kaza oldu. Rus şirket kendi mülkünü düşünerek mi yoksa halk sağlını dikkate alarak mı karar verecek? Ve TAEK bu karar sürecinin neresinde olacak? Fukushima’da da yaşandı. Şirketin karşı çıkmasına rağmen sahadaki mühendis kazadan sonra tesisi deniz suyuyla soğutup facianın etkisini azalttı ama tuzlu su yüzünden tesisteki donanım da kullanılamaz duruma geldi. Türkiye’deki regülasyon bu senaryolara hazırlıklı mı?
3- Akkuyu için Ruslarla 2010’da yapılan anlaşmanın bir sürü açık noktası var. Türk toprağında bir Rus malı olacak santral. Ama Kibaroğlu ve Dayday’la konuştuğumda, Akkuyu’da UAEK’nın “safeguard” denilen güvence denetimleri için başvuruyu kimin yapacağının dahi net olmadığını anladım. Ruslar inşaata başlayacak. Peki UAEK denetim için ne zaman devreye girecek? Ruslar ne zaman isterse o zaman mı? Amerikalı bir üst düzey nükleer enerji uzmanı, “Nükleer tesislerin üst düzey güvenlik ağı da dikkate alındığında Akkuyu ile birlikte artık Türkiye’de bir Rus üssü olduğunu varsaymak mümkün” dedi. Türk Hükümeti işin güvenlik boyutunda gerekli çalışamalarını yaptı mı?
4- Nükleer enerjinin nükleer silaha dönüşmesindeki en kritik halka yakıt kısmı. Ancak Çiğdem Bilezikçi Pekar’ın Türkiye’nin en iyi çalışan düşünce kuruluşlarından EDAM’dan geçen ay çıkan raporuna göre Ankara’nın nükleer güç santrallerindeki kullanılmış yakıtla ilgili nasıl bir rejim uygulayacağı halen belirsiz. Türkiye, yeniden işleme uygulamasından sonra yüksek derecede radyoaktif kullanılmış yakıtı eninde sonunda kendi topraklarında depolamak zorunda kalacak. İşin çevre boyutu dışında bir de nükleer silahsızlanma kısmı var. Nasıl olacak? Niye kimse bilgi vermiyor?
5- Stanford Üniversitesi’nden Scott Sagan nükleer silah edinme ve demokrasi arasında harikulade bir sunum yaptı. Bir grafik. Ülkelerin Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi (NPT) anlaşmasını imzaladıktan sonra nükleer silah programlarının nasıl şekillendiğini gösteriyor. Ve İsviçre, İsveç, Avustralya gibi demokratik ülkeler NPT’yi imzalar imzalamaz hiç hile yapmadan programlarını sonlandırırken, İran, Kuzey Kore, Suriye gibi demokratik olmayan ülkeler devam ediyor. Biliyorum, bu çok daha geniş bir tartışma. Ama Türkiye nükleer enerjiye doğru ilerlerken, bu süreci denetleyecek kurumların oluşması açısından demokratikleşmesini de aynı oranda sürdürebiliyor mu? En önemli aktörler özgür basın ve sivil toplumun bu süreçteki eksikliği nasıl giderilecek?
* * *
SOMA’dan sonra... Otoriterleşme eğiliminden sonra... Nükleerde de güvenmiyorum. Ve bundan sonra da konuyla ilgili öğrendiklerimi yeri geldikçe aktarmaya çalışacağım.
Paylaş