Paylaş
Ancak Türkiye’de yaşananları, mesela tarihi binaların otel yapılması gibi projeleri okudukça, bu örnekleri çoğaltmak gerektiğine karar verdim. Çünkü o otel fikrini bulana “New York” dediğiniz zaman, hemen “Vaaayyy” der büyük ihtimalle. “Ben de bilirim oraları.” Halbuki kafasındakinin, uzaktan gözünde büyüttüğü, anlamsız imajlar yüklediği, içi boş, özentilik kokan bir New York algısı olduğuna eminim. O yüzden, özellikle o parlak fikirlinin okuması için, yeni örnekler vermek istedim...
*Yaz sokakları diye bir şey başlattılar. Her hafta sonu bir sokak kapatıp eğlence düzenliyorlar.
*Belediye sponsorlar bulup kentteki açık hava etkinliklerinin hepsini bedava hale getirdi.
*En önemlileri, Central Park konserleri. Bu hafta New York Filarmoni’nin geleneksel konseri vardı.
*Bryant Park’ta her pazartesi açık hava sineması var. Central Park gibi, piknik malzemelerinizle gidip çimenlerin üzerinde izliyorsunuz.
*Lincoln Center’da dans geceleri düzenleniyor. Dans bitecek, dünya gruplarının konserleri başlayacak.
*Ve sokak sergilerinden kano turlarına, kentin her yerinde New Yorkluların New York’u daha fazla kullanabilmesi için aktiviteler düzenlenecek.
BM, Türkiye’den El Kaide toplantısı istedi
İlk önce Los Angeles Times Gazetesi’nde bir yazı çıktı. Afganistan ve Pakistan’da El Kaide’ci 2 bin Türk var, diye. Sonra bir Türk şirketinin bu aralar El Kaide’nin hedefi olabileceği bilgisi yayıldı. Geçen hafta Birleşmiş Milletler’in iş yapan ender birimlerinden El Kaide ve Taliban Komitesi’nin bir toplantısı vardı. Toplantıdan sonra komiteye istihbarat veren izleme biriminin başındaki Richard Barrett ile görüştüm. Türkiye’yle ilgili El Kaide söylentileri nereden çıkıyor, sormak için.
Barrett’a göre 2 bin Türk El Kaideci, abartılı bir rakam: “Eğer Özbekleri, Kazakları diğer Türk kökenlileri de sayarsanız bu sayıya ancak ulaşabilirsiniz.” Aynı yazıdaki iddialardan, Almanya’daki Türk diasporasının El Kaide için bir kaynak olarak görülmeye başlandığını ise kabul ediyor. Ancak risk altında olduğu söylenen Türk şirketiyle ilgili özel bir risk görmüyor. “Dedikodu çıkabilir” dedi.
Barrett’la konuşmamızda verdiği asıl önemli bilgi ise Türkiye’de düzenlenecek bir El Kaide toplantısı.
24-25 Haziran’da Rusya’nın Kursk Kenti’nde kapalı bir toplantı yapılmış. Rus Gizli Servisi FSB’nin davetiyle aralarında Türk istihbaratçıların da bulunduğu yaklaşık 50 ülkeden temsilci katılmış toplantıya. Ve içeride herkes, kendi çalışmalarıyla ilgili bir sunum yapmış. Barrett, Türkiye’nin sunumunda neler olduğunu, kimlerin katıldığını açıklamadı. Ancak Kursk’taki buluşmada, Türkiye’de El Kaide konusunda özel bir toplantı yapılmasına karar verildiğini söyledi.
Toplantıyı, daha sonra görüştüğüm Birleşmiş Milletler Türk Daimi Temsilciliği de doğruluyor. “Ne zaman yapılacak” diye sordum, “Barrett sonbaharda olsun istiyor” dediler: “Şimdilik ekim veya kasım gözüküyor, ancak Türiye’deki birimlerin cevabına göre ileriye de sarkabilir.”
Sürgündeki liderler neden Amerika’ya gelir
Bu soruyu, karmaşık teorilerle, gıllıgışlı bağlantılarla açıklamak isterseniz, olur. İnternetin de yardımıyla kaynak sorunu yaşamazsınız. Ancak Amerikalıların meseleye bakışını, ben bir profil üzerinden daha basit anlatmaya çalışacağım.
Uygur olaylarında hep Rabia Kadir ön plandaydı. Kadir dışında, Uygur meselesini sahiplenen başka gruplar da var ve onların liderleri de Amerika’da. Bunlardan biri, geçen hafta görüştüğüm, Sürgündeki Doğu Türkistan Hükümeti’nin başbakanı Enver Yusuf Turani.
Enver Yusuf (47), Virginia’da yaşıyor. 80’li yıllarda ayrılmış ülkesinden. Türkiye, Suudi Arabistan derken, 21 yıl önce de Amerika’ya gelmiş ve tıpkı Kadir gibi sığınma almış. Ancak Rabia Kadir ile karşılaştırıldığında ondan çok daha radikal bir çizgi seçmiş.
“Rabia Kadir sadece insan hakları konusunda konuşuyor. Otonomcu. Biz ayrılıkçıyız. Çin’den toprak istiyoruz” diyor. Uygur hareketinde etnik kökenden çok, Müslüman kimliği öne çıkarıyor. Suudi Arabistan’la yakın. İslam’a bakışı katı. “El Kaide’nin bir terör örgütü olduğunu söylüyor musunuz” dedim. Cevap olarak “11 Eylül saldırısını bir terör olayı olarak görüyoruz” dedi sadece. Guantanamo’daki Uygur kökenli tutsaklar için çaba harcıyor.
Peki niye Amerika’da Enver Yusuf? Niye böyle biri, iki coğrafyada İslamcı gruplarla savaşan bir ülkede yaşar? Sorunca, “Çünkü burada bizi özgür bırakıyorlar” diye cevap verdi. “Şiddete karışmadığınız sürece her konuda konuşma hakkı veriyorlar.”
Mesele, sadece ifade özgürlüğü de değil. Mesela Amerikan Kongresi’ne gidip davası için destek arıyor Enver Yusuf. Dengelerden yararlanıyor. Amerikalı politikacılarla konuşuyor. Amerikan kurumlarıyla parasal yardım görüşmeleri yapıyor. Sistemin sağladığı tüm kanalları kullanıyor. Hatta işi bile bir devlet kurumunda. 10 yıldır bir okulda fizik öğretmenliği yapıyor.
Enver Yusuf sadece bir örnek. Amerikalıların başka ülkelerdeki politikalarını, uygulamalarını her zaman tartışabilirsiniz. Ancak içeride, kendi ülkesinde yaşayanlara karşı, sistem çok geniş bir hareket alanı sağlıyor. Örgütlülüğü de her anlamda teşvik ediyor.
IRS (Vergi Dairesi) kayıtlarına göre, bugün 1.5 milyon kâr amacı gütmeyen kuruluş var Amerika’da. Her 200 kişiye bir örgüt demek bu. Toplam 2 trilyon dolar yıllık gelire sahipler. Ve ülkede ödenen maaşların yüzde 8’ini tek başlarına karşılıyorlar. Ancak genele baktığınızda, hep aynı kritere göre denetleniyorlar. Radikal derecede dinci de olsalar, uluslararası alanda ayrılıkçılık da yapsalar... Önemli olan, şiddete bulaşmamak ve IRS’e düzenli olarak mali rapor sunmak.
İşin içine bir de uluslararası politika girince, karmaşık teoriler üretmek kolaylaşır dediğim gibi. İki bağlantı, üç isim, hikâyeyi hemen çözdüğünüzü düşünürsünüz. Ancak bütün o teorilerin yanında; konunun bir de basit ve Amerika açısından ilkesel bir boyutu var.
Rahatlar. O yüzden Amerika’ya geliyorlar.
Paylaş