Çünkü New York’ta Tanrı yoktur!.. O yüzden mucizelerine de rastlayamazsınız.
Her zamanki gibi yalnız kaldığınız münzevi bir gecede... Polisin hava kararır kararmaz kapadığı Central Park’ın sessizliğine nazır... Junk maillerin arasından size özel yollanmış bir şeyler bulmaya çalışırken... Sıkılıp birilerini aradığınızda karşınızda telesekreterleri bulur... Aldığınız yatıştırıcılar da uyumanıza engel olduğu için aşağıdaki o aylardır kaldırmadıkları bet iskeleye bakıp... Uzun süredir düşündüğünüz şeyi yapmaya karar verir ve o anda etrafınızda sizi durduracak kimseyi göremezsiniz!.. En sevdiğiniz kişiyi düşünür, bir not hazırlar ve o ana kadar New York’ta ayakta durmanızı sağlayan demirden kararlılığınızla ölüme yürürsünüz. İntihar edersiniz. Niye?.. Ali Can Ertuğ’un pazartesi akşamı kendini aşağıya atmaya karar verdiğini duyduğumdan beri ben de bunu soruyorum işte. Neden?..
ALMAN LİSESİ MESELESİ Uzaktı Ertuğ. New Yorkluydu. Mesafeli... Ölçülü... İşini kusursuz yapan bir disiplin timsali. Alman Lisesi’ne hiçbir zaman ısınamadım. Çocukları ufacık yaşta alıp hepsinin omzuna hayatları boyunca taşıyacakları takıntılı bir sorumluluk duygusu yüklemeleri hiçbir zaman hoşuma gitmedi. Bir Alman Liseliydi o da.
EVİ BLACKBERRY’SİYDİ New York’ta zaman dilimi olmaz. Nereyle çalışıyorsanız oranın saatine göre yaşarsınız. Ertuğ da New York’u, İstanbul’u, Londra’yı aynı anda yaşamaya çalışanlardandı. Central Park dedim ama evi aslında Blackberry’siydi. Bir sabah yine sabahın 7’sinde buluştuk. Nasıl dayanıyorsun dedim. Burası çokuluslu bir yer, hepsine yetişmek zorundayım, dedi.
HAYATIYLA İNTİKAM ALDI Eşcinseldi!.. İntiharı bile o yüzden tırnak içinde oldu. İnandıramazsınız çünkü!.. Kesin başka bir şey vardır!.. Aslında bu açıdan belki de dünyada en rahat olabileceği kentte yaşıyordu. Ama tam da bu yüzden, belki de en karmaşık ilişkilerin olduğu yerdeydi. New York sadece Amerika’nın değil dünyanın eşcinsel gettosudur. Ve gettoda oyun çoğu zaman kuralsızdır. New York’taki sürgününde yaralandı. Ve hayatı pahasına bir intikam aldı belki de.
KOSTÜMÜ TEBESSÜMDÜ Gülerdi. Herkesin psikiyatra gittiği, gitmeyenlerin hasta sayıldığı şehirde neşeliydi. Emlakçılar ve Kanada’dan gelenler dışında kimse sebepsiz gülmez halbuki New York’ta. Ama şimdi düşününce fark ediyorum. İçinden öyle hissetmiyor olsa bile öyle görünmek için demek kendini zorluyordu. Demek maskeli baloda kendine seçtiği kostümdü tebessüm. Ve hep o kostümün baskısıyla yaşıyordu.
YAPTIĞI BENCİL İNTİHAR Bencildi. Durkheim’ın “İntihar” kitabında, yaptığı aynen böyle tarif ediliyor çünkü: Bencil intihar. Hele Türkiye’de yaşayan annesine bıraktığı o son not... Anneler Günü’nde verebileceği en acımasız hediye... O notla kendi anısını ebedileştirdi... Fakat tüm bencilliğiyle, bütün ailesinin hayatına ipotek koydu. Hiç geçmeyecek, koskocaman bir suçluluk duygusu bıraktı... Durkheim, anneliğin intiharda en büyük önleyici güç olduğunu savunur. Ama New York’taki herkes gibi... O da annesinden uzaktı.
MÜZİĞİ HİÇ KARIŞTIRMADI Müzik zevkini hiç konuşmadık. Facebook sayfasında ise Madonna ve Michael Jackson yazıyor. Liseden beri müzik dinlemiyor demek bu. O akşam için de özel bir şeyler çaldı mı bilmiyorum. Ancak son notunu bilgisayara yazdığına... Ölmek üzereyken bile el yazısını göstermek istemeyecek kadar kendini sakladığına göre... Bence dinlemiyordu. Bence ev o akşam Central Park kadar sessizdi. Çünkü düşünerek intihar etti. Ve müziğin onu kararından vazgeçirebilme ihtimalini göze almadı. Müziği karıştırmadı.
ÖZEL YEMEK OLAMAZ Sotheby’s’in tepesindeki kafede buluştuk bir gün. Yediklerine ne kadar dikkat ettiğini o gün fark ettim. New York’ta insan intihar etmeyecekse iyi yaşar. İstanbul gibi değil, İstanbul parasuisid. Kendini yavaş yavaş öldüren pasif intiharcıların kenti. O akşam da ne yedi bilmiyorum. Ama öleceği ana kadar tanıdıklarına iş mesajları yolladığına göre büyük ihtimalle yemek için de özel hiçbir şey hazırlamadı. Rutinine uydu. Ve her zaman olduğu gibi sıradışı hiçbir şeye izin vermedi.
GERÇEK FELSEFİ SORUN Sonuçta Albert Camus’nün dediği doğru. Yalnızca tek bir önemli felsefi sorun vardır, o da intihardır. Hayatın yaşanmaya değip değmediğine karar vermek, felsefenin temel sorusunu yanıtlamaktır!.. Ertuğ’un da bu kararı vermeden önce her şeyi kafasında çok iyi tarttığına eminim. Facebook sayfasında mezar taşını hazırlayacak kadar kendindeydi o akşam. Ama en önemlisi... Annesine yazdığı notta ne yazıyor olursa olsun... Arkasından ne söylenirse söylensin... Asıl nedeni hiçbir zaman hiç kimse bilemeyecek!.. Bu da onun giderken dünyadan aldığı intikam olacak!..