Paylaş
* Caillou daha ortada yokken... Power Rangers, Pokemon çıkmamışken... Biz 80’lerde hepsinin anası Voltron’ı izlerdik. Önce tek başına dövüşüp dayak yiyen... Sonra Voltron’ı oluşturunca ışın kılıcıyla herkesi kesen 5 kaplanı... Şimdi yeni öğreniyorum. Voltron, o dönem Türkiye’ye geldiğinde, aslında Batı’nın kıyıda köşede kalmış ucuz işlerinden biri değilmiş. Tam tersine, yaratıcısı Peter Keefe, Voltron’la Japon animelerinin Amerikan pazarına girişini gerçekleştiriyormuş. Keefe öldü geçenlerde. Bunları hayat hikâyesinde okudum.
* 1830’larda yazdığı ‘Amerika’da Demokrasi’ kitabında Fransız Alexis de Tocqueville’in bir cümlesi var. Değişimi severler ama devrimden ödleri kopar diyor Amerikalılar için. Her gün ikincil unsurları değiştirirler. Ama asıl unsura asla dokunmazlar. Animeyi alıyorlar, hikâyeyi Batılılaştırıyorlar. Çizgileri koruyorlar, Japon kültürünü ayıklıyorlar. Böylece devrimden uzak, dışı Japon, içi Amerikan değişik bir Voltron yaratıyorlar.
* Başka türlüsü şimdi Obama’nın başına geliyor. iki yıl önce değişim vaat etti, şans verdiler. Ama iki yıl sonra o kadar mutsuzlar ki, görev başında ne kadar politikacı varsa... Demokrat-Cumhuriyetçi, hepsinin üstünü çizmeye başladılar. Önseçimlerde hepsi eleniyor. Ülke, kasımdaki sandığa hayatında ilk defa aday olmuş 2 bin 300 kişiyi hazırlıyor. Dışı Obama, içi Cumhuriyetçi değişik bir politik zümre oluşturuyor.
* Modern zaman, internette kimsenin kıramadığı bir eğilim yarattı. Tekelleşme eğilimi bu. Facebook çıkıyor, herkes Facebook’ta. Bebo batacak. Twitter deniyor, herkes Twitter’da. Friendfeed’in işi zor. Niye peki?.. Onlar ilk diye mi?.. Onların teknik kapasiteleri daha üst diye mi?.. Hayır!.. Tek sebep, bildiğiniz, basit sürü psikolojisi. İşin özünde sosyalleşme olunca, başkalarını en kalabalık neresiyse orada arıyorsunuz. İnsanlar nereye yürüyorsa siz de oraya yürüyorsunuz. Ve şimdiye kadar sizi hep bireyselleştirdiği söylenen teknolojiyle, tam tersine aslında devasa bir sürünün ortasında yaşıyorsunuz.
* Yazar Christopher Hitchens’ın bugüne çok uygun düşen bir devrimci tanımı var. Gerçek devrimci, iktidardakilerle çatışan değildir, diyor Hitchens. Gerçek devrimci, kendi arkadaşının yanlışını görmeye cesareti olandır. Sürünün içinden dışarı bağıran değil... Sürünün içindekilerle didişebilendir.
* Bırak şimdi... Amerikalılar Türkiye’ye ne diyor... İsrail krizi, İran oylaması... Ne olacak bu işler diyorsanız da... Şöyle bağlayayım... 80’lerde Voltron’ı izlemiş bir ülke. Işın kılıcıyla
sorunları çözebileceğine
inanıyor. Kolektif bilinci de sağlam. Hatta internetteki tekel etkisiyle sürü psikolojisinde. Topluca hoşnutsuz. Devrimi
sevmiyor diye devrimci de bırakmamış. Bu yüzden yanlış düşünüyor olabileceğini söyleyecek arkadaşı içeride de yok dışarıda da... Ama en önemlisi, değişime çok güveniyor. Kendisi kasımda kadrolarını nasıl değiştirecekse Türkiye’de de aynısının yaşanabileceğini düşünüyor. Yani... Bir yaprak dökümü bekliyor...
Paylaş