Paylaş
Hangi perspektifle?.. Etraflarından ne kadar etkilenip... Etraflarını ne kadar etkiliyorlar?.. Bunlar henüz cevapsız sorular. Haber arayan gazetelerin söylemek istediğini söylettiği yeni oyuncağı mı?.. Yoksa gerçekten toplumun yeni kanaat pusulası mı?.. Hafta içi Nobel ödüllü psikolog Daniel Kahneman’ın yeni kitabı çıktı: ‘Hızlı ve Yavaş Düşünme’. Kitaptan şimdilik çıkarabildiğim notlarla biraz bunu konuşalım istiyorum. Twitter sosyolojisini...
Araştırmayı yaptıran Yahoo. Çalıştığı sosyologlardan istiyor. Ve 200 milyona yakın kayıtlı üyesi olan... Kendi iddiasına göre 100 milyon... İçeriden sızan bilgilere göre 50 milyon aktif kullanıcının sürüklediği Twitter’ı kimler domine ediyor, bakıyorlar... Ve herhangi bir Twitter kullanıcısına ulaşan tweet’lerin yüzde 50’sinin, 20 bin kişilik bir grup tarafından üretildiği anlaşılıyor. Gazeteci, şöhret ve blogger’lardan oluşan bir elit gruptan...
Yaptığı tercihleri nelerin etkilediğini anlatırken, Kahneman vermiş örneği: “Düşündüm” diyor kitabında. “Politikacılar mı yoksa doktorlar mı daha çok aldatır. Afrodizyak etkisi yaratan güç ve evden uzak hayatın cezbediciliğini aklıma getirince ‘politikacılar’ dedim. Ancak sonunda fark ettim ki, politikacıların kabahatleri daha fazla haber oluyordu. Benim sezgisel algılarım da, tamamen gazetecilerin tercihleriyle oluşuyordu.”
Kahneman’ın kitabı, insanın karar verme süreçlerini inceleyen ve davranışlarını neye göre oluşturduğunu ele alan uzatılmış bir makale. Rasyonel karar teorisinin tabutuna çakılan son çiviler.
“1970’lerde sosyal bilimciler insan doğasıyla ilgili iki konuda anlaştı” diyor girişte: “Birincisi, insanın genelde rasyonel ve düşüncelerinin normalde sağlam olduğunu söylediler. İkincisi de, insanı rasyonellikten koparanın korku, sevgi, kin gibi duygular olduğunu savundular”... “Ama” diyor, “Biz normal insanların düşüncelerindeki sistematik hataların duyguların yarattığı bir yozlaşmadan değil, bilişsel mekanizmadan kaynaklandığını belgeledik.”
Twitter’da depremin hak edilmiş bir ceza olduğunu mu söylüyor?.. Yanına bir sürü destekçi mi buluyor?.. Örgütleniyor, çoğalıyor, sosyal medya çalkalandı algısı mı yaratıyor. İşte tüm bunlar... Kahneman’a göre aslında insanın düşüncesinde oluşan defolardan değil... O sezgileri doğuran deneyimler ve medyanın belirlediği haber tercihleriyle oluşuyor.
KARAR ALMA
Deneyim yoksa ya çaçaron oluyorlar ya da bir tutucu
Yeni bir durum yok aslında. Sosyal medyanın yeni bir kanaat önderi... Ya da yeni fikirlerin üretildiği, yaratıcı, cıvıl cıvıl yepyeni bir mecra olduğunu sakın zannetmeyin. Hatta şunu düşünüyorum. Eğer mesela Andy Warhol ezkaza 50 yıl sonra doğmuş olsaydı, Yahoo sosyologlarının bulduğu 20 bin elitin arasında harcanıp giderdi. Çünkü sosyal medyayı domine eden bu grubun bütün yaptığı da... Warhol gibi var olan tabloid dilini deforme edip popüler kültürü beslemek. Ve sahneye çıkarken üstüne parfüm şişesi boşaltan şarkıcılar gibi... Koku en arka sıralara kadar gitsin diye sallanabildiği kadar sallanmak...
Fark, eskiden bunu yapan bir tabloid gazete varken... Sosyal medyanın binlerce mikro tabloid yaratmış olması. Beğenmediğini şeytanlaştıran... Beğendiğini allayıp pullayan bir dil sunması.
“Deneyim” diyor Kahneman. Ve bugün hiperbağlıların kontrolündeki sosyal medyanın kararlarını nasıl oluşturduğuna açıklama getirecek tezinde... Önyargılar ve sezgileri oluşturan deneyimlere işaret ediyor.
Buna göre... Eğer birey, geçmişinde, karşılaştığı duruma uygun deneyimler yaşadıysa, aklına gelen sezgisel çözümler muhtemelen doğru oluyor. Binlerce saat satranç oynayan birinin, bir satranç masasına baktığında sıradan birinden çok daha fazlasını görmesi gibi... Ancak o türden deneyimleri olmadıysa... Sezgisel kestirmeleri muhtemelen onu yanlış yere sürüklüyor.
Sonuçta deneyim yoksa...
Ya çaçaronluk yapıyor. Avazı çıktığı kadar bağırıyor.
Ya da sahne korkusuyla iyi aile çocuğunu oynuyor. Politik doğrucu bir tutucuya dönüşüyor.
DİL
Neyi nasıl anlatıyorlar
Bunun dışında her şey kullandığınız dille ilgili. Kahneman için önce size hangi hikâyenin sunulduğu... Sonra da o hikâyenin nasıl anlatıldığı önemli... Tıpkı o meşhur deneyinde olduğu gibi...
Asya’dan Amerika’ya bir salgın hastalık geliyor. Ve 600 kişinin ölebileceği, salgına karşı koymak için de iki seçenek olduğu anlaşılıyor. Buna göre... A Programı’nda 200 kişiyi kurtarıyorsunuz. B Programı’ndaysa üçte bir olasılıkla 600 kişinin hepsini kurtarıyorsunuz, üçte iki olasılıkla kimseyi kurtaramıyorsunuz. Soruyorlar. Deneye katılanların dörtte üçü “A Programı” diyor.
Sonra aynı deneyi farklı bir gruba yapıyorlar. Tek fark, başka bir dille... “C Programı’nı seçerseniz 400 kişi ölecek. D Programı’nı seçerseniz üçte bir olasılıkla kimse ölmeyecek, üçte iki olasılıkla herkes ölecek” diyorlar. Ve aslında her iki deneyde de ortaya konulan seçenekler tamamen aynı olmasına rağmen... Sırf ‘kurtarma’ lafı yerine ‘ölüm’ lafını seçtiğiniz için... İkinci deneye katılanların beşte dördü D Programı’nı seçiyor.
Rasyonel mi?.. Tabii ki değil!..
Peki Twitter’dakiler farkında mı?.. Asla!..
Ya da Kahneman’a ihanet etmeden daha dürüst olayım. Medya kadar!..
Paylaş