Paylaş
Her an düşecekmiş gibi çalışan asansörden çıkınca karşılaştığım, analog şifreli kapının arkasında cam bir bölmede oturan, saçları meçli sekreter ise 60’lardan. Lambri dekorasyon, sararmış haritalar, sanki zamanın New York’un bu köşesinde donduğunun kanıtı. Halbuki niye buradayım? Kente belediye başkanı olmak isteyen, dünyanın en zengin ilk 500 kişisinden süpermarket kralıyla randevum burada. Çünkü New York’un en güçlü Yunan kökenli işadamı John Catsimatidis ile burada konuşmam gerekiyor.
New York egzantrik insanların kenti. Buna şüphem yok. Ama 1.7 milyar dolar kişisel servete sahip John Catsimatidis’i duvarları orta sınıf lokantalar gibi ünlülerle çekilmiş fotoğraflarla dolu bir odada, iki yardımcısıyla yan yana oturup sağ gözü artık çapaklanmış halde çalışırken bulunca, egzantrik olmak ne demek, o zaman anladım.
Catsimatidis ile iki nedenden buluştuk. Birincisi, New Yorklu bir zenginin ortalama gününü merak ediyordum. İkincisi, New York politikası konuşmak istedim.
Anne-baba Yunan. 6 aylıkken geliyor kente ve Harlem’de büyüyor. O kadar fakirlik çekiyorlar ki, çocukken çalışmaya başlıyor. Okulu bırakıyor. Harlem’de bir bakkal açıyor. Ve yıllar içinde New York’un en zengin süpermarket patronuna dönüşüyor. Sonra da bir petrol devi, emlak kralı ve medya yatırımcısına...
Küçükken astronot olmak isteyenlerden. Şimdi 2 çocuğu ve bir zamanlar sekreteri olan karısı için yaşıyor.
Sıfırdan gelen birçok kişi gibi işkolik. Gece uyurken kalkıp yardımcılarına mesajlar atıyor. Sıradan bir muhasebeci gibi bütün gün çalışıyor. Ya işlerini düzenliyor ya da zor durumda bir şirket belirleyip ele geçiriyor. Mesaisi bitince de smokinini giyip çıkıyor. Artık o akşam hangi politikacıyla buluşacak ya da hangi yardım kuruluşuna bağış yapacaksa onun yemeğine...
Kendinizi nasıl tarif edersiniz, bir işadamı mı, bir New Yorklu mu yoksa Yunan kökenli biri mi, diye sordum. “Amerikalıyım” dedi.
Gitmeden belediye başkanlığı hırsına dair çok haber okumuştum. Destek de topladığı, ciddi bir adaylık iddiası vardı. Ancak biz buluşmadan, çekildiği, şimdiki başkan Michael Bloomberg’ü destekleyeceği açıklandı. Niye, dedim. “Bloomberg iyi. Ben de 4 yıl sonra olurum, ne fark eder” dedi.
New Yorklu birçok işadamı gibi partiler üstü. İlişki odaklı. Demokratlara değil Clinton Ailesi’ne destek veriyor örneğin. Obama dahil bütün başkanları 5. Cadde’deki evinde ağırlıyor, yakınlaşıyor. İş parti meselelerine gelince de hepsine birden bağış yapıyor.
Bir röportajında, “Müslümanlarla savaşacaksak Hıristiyanların birleşmesi gerekir” dediğini okumuştum. Benimle konuşurken ise öyle değildi. Hatta dindar mı, onu bile bilmiyorum. Sordum. “Allah’a inanıyorum, fakat kiliseye giden biri değilim” dedi. Dinle ilişkisi de politika gibi. Tanrı’dan ziyade Tanrı’nın adamlarıyla ilgileniyor. Bütün bağlantılarını kullanıp Papa ve Patrik Bartholomeos’un görüşmelerine ön ayak oluyor mesela.
AB VETOSUNU DA O KALDIRTMIŞ
Bu yönüyle, insanları buluşturan bir aracı. Fidel Castro’yla da görüşen, hahamlarla da dost olan bir ilişki gurusu. Politik gücünü kullanmayı seviyor.
Türkiye’yi de ilgilendiren iki girişimini öğrendim. 99 depreminden sonra bir akşam Bill Clinton ile yemek yerken, o dönem başkan olan Clinton kendisine bir görev vermiş. Yunanistan Başbakanı ile konuş, Türkiye’ye yapılacak AB yardımına vetoyu kaldırsın, demiş. “Gidip konuştum, mesajı ilettim, vetoyu ben kaldırttım” dedi. En son Obama’nın Türkiye’ye yaptığı ziyarette bahsettiği, ruhban okulunun açılması meselesini de Obama’ya kendisinin söylediğini anlattı.
Bir saate yakın konuştuk Catsimatidis ile. Onu New York metrosuna benzettim ben. Saat gibi tıkır tıkır. Ayrıca her türden insanı taşıyacak kadar güçlü ve geniş. Hepsini ayrı bir yerde indirecek kadar da çok istasyonlu.
HEM GERÇEK HEM GERÇEKÇİ
John Catsimatidis ile konuşmamız boyunca yanımızda basın danışmanı vardı. New York’un eski belediye başkanlarından La Guardia’nın yardımcısının oğluyla anlaşmış. Danışman, Hürriyet’i dünyanın en büyük gazetelerinden biri olarak anlattıktan sonra “John istersen başlayalım” dedi. O da brife uygun olarak konuşmaya başladı. “Hayatta iki tür insan vardır. Gerçek insanlar bir de plastik insanlar. Ben gerçeğim” dedi. Bence de öyle. Hem de lise arkadaşlarıyla bile hâlâ düzenli olarak buluşacak kadar gerçek. Ama aynı zamanda bir o kadar da gerçekçi. Her cevaptan sonra göz ucuyla danışmanına bakıp durum kontrolü yapacak kadar.
Medyada herkesin aradığı iş modelini biz bulduk
New York Times’ın 3. sayfasında sağ üst köşe, gazetenin 90 yıllık müşterisi Tiffany&Co’ya aittir. Dünya yıkılsa, orada mutlaka her gün bir mücevher reklamı durur. Lüks markalar için de Tiffany ile yan yana görünmek prestij sayıldığından, 3. sayfa genelde 5. Cadde gibi çıkar. Gucci’den Saks Fifth Avenue’ye herkes oradadır.
Bunu televizyonda yapamazsınız. İnternette de daha uzuuun yıllara ihtiyacınız var. Peki o zaman niye olmuyor? Niye bu New York Times bir türlü düze çıkamıyor. Niye bulamıyorlar bir formül?
Geçen hafta Washington’da Politico’nun CEO’su Jim VandeHei (38) ile görüştüm. Amerika’nın son birkaç yılda ortaya çıkardığı en başarılı internet projelerinden biri sayılan Politico.com sitesinin kurucusuyla.
Politico.com, ilk bakışta sıradan bir internet sitesi. Farklı bir yanı yok. Ancak 2006’da kurulan şirket, medyada yeni reklamcılığa uygun iş modelini kendilerinin bulduğunu iddia ediyor.
Sitenin kurucuları, Washington Post’tan ayrılan gazeteciler. Kendilerine mülteci diyorlar. Finansör ise 39 yaşında bir televizyoncu.
Politico.com, bugün 13 ulusal Amerikan gazetesinden daha çok okuyucu çekiyor. Aylık tekil ziyaretçi sayısı 3 milyon. Web sitesinin özel haberleriyle basılan Politico Gazetesi ise Kongre’nin en çok takip edilen yayınlarından.
VandeHei’ya göre şirketin en büyük başarısı, bulduğu yeni iş modelinin dışında yeni bir gazetecilik stili geliştirmiş olması. “Washington muhabirlerini okuduğunuzda çok sıkıcılardır. Halbuki bar sohbetleri çok eğlencelidir. Biz burada, barda konuşur gibi yazıyoruz” diyor.
Politico’da şu anda yaklaşık 100 gazeteci çalışıyor. Yöneticiler genç. Yazarlar ise 60’lı yaşlarında. Birçoğunu akşamları kablolu haber kanallarına görüş verirken izliyorum.
Şirketin iyi para kazanıp kazanamadığını sordum. Geçen yılı zararsız kapattık, bu yıl kâr büyüyecek, dedi. Krize rağmen mi? Evet. Çünkü krizi bir avantaja çevirmişler. Herkes maliyet kısmak için DC bürosunu kapatırken, onlar küçülen gazetelere içerik sağlamaya başlamışlar. Ayrıca Reuters ile bir ortaklık kurdular. Dünyaya Politico haberi servis ediyorlar.
Politico, Tiffany için bir mecra olabilir mi bilmiyorum. Ama her geçen gün büyüdüklerini, hatta şimdi akıllarında bir televizyon kanalı kurma fikri olduğunu biliyorum. VandeHei’ya bu gidişle belki Times’ı siz kurtarırsınız, dedim. Onların işi çok zor, dedi.
POLITICO’NUN SİHİRLİ FORMÜLÜ
* * * Nasıl ESPN sporu, Wall Street Journal finansı domine ediyorsa, onlar da sırf politikayla ilgileniyor. Uzmanlaşıyorlar.
* * * Bu sayede reklamverenlere daha net bir profil vaat edebiliyorlar: Politikayı takip eden, üst gelir grubu Amerikalılar.
* * * Hızı, büyümekten önemli görüyorlar. Bürokrasi, yönetim kurulu stresi yok.
* * * Ana iş dışında hiçbir işle uğraşmıyorlar. Güvenlikten bilgi işleme, bütün yan birimleri taşeronlara devrediyorlar.
* * * Onlar da politika haberlerinde gazetelere taşeronluk yapıyorlar. Sağladıkları içerik karşılığında da reklam mecrası alıyorlar. 5 Politico haberi karşılığında mecra gelirinin yüzde 50’sini, 10 Politico haberi için de yüzde 40’ını gazetelerle paylaşıyorlar.
Paylaş