Paylaş
Suriye politikasını savunurken Türkiye’nin tarihin doğru tarafında yer aldığını, değil mi? Metot olarak konuyu ele alma şeklini doğru kabul edip Türkiye’nin aslında tam tersi bir noktada kendini konumlandırdığını göstermeye çalışacağım.
Hafta içi haberi ilk Wall Street Journal duyurdu. Ve Başkan Obama’nın İran dini lideri Ali Hamaney’e geçen ay gizli bir mektup daha yolladığını yazdı. Hamaney’in Obama’ya cevap verip vermediğini bilmiyoruz. Ama üst düzey bir Amerikan yetkilisinin New York Times’a verdiği bilgiye göre Obama mektupta Hamaney’e şunu söyledi: “Biz orada (Irak ve Suriye) sadece IŞİD’le savaşmak için varız ve siz de bizim bunu yapmamıza izin vermelisiniz. Çünkü bu size de yardım edecek.”
Ve Wall Street Journal’a konuşan başka bir yetkiliye göre de mektup, Washington’ın IŞİD’e yönelik hedeflerinin altını çizerken aynı zamanda yaklaşan 24 Kasım tarihine vurgu yaptı. Bir sene önce İran ve Batı ülkeleri arasında İran’ın nükleer programı için başlayan müzakerelerde altı aylık bir uzatmadan sonra belirlenen son tarih. Çünkü Obama, Hamaney’e IŞİD’le mücadele için işbirliği önerirken bunun 24 Kasım’da oluşacak sonuca bağlı olduğunu da açıkça belirtiyordu.
*
ABD ve İran arasında tarihi bir detant (yumuşama) fırsatı da sunan bu müzakerelerin nasıl sonuçlanacağını şu anda kimse bilmiyor. Örneğin Georgetown Üniversitesi’nden Karim Sadjadpour’a bunu sorduğumda, üç seçeneğin de halen geçerli olduğunu söyledi. Ya çözüm ya başarısızlık ya da yine uzatma. Ancak Sadjadpour’a göre muhtemelen üçüncü seçenek gerçekleşecek ve bütün bölge dengeleri de buna göre yeniden şekillenecek. Çünkü Sadjadpour’un ifadeylesiyle İran ve ABD arasındaki bu “yönetilmiş karar vermeme hali” (managed irresolution), hem İran’ın (nükleer) bombaya ulaşmasını engellemek isteyen ama hem de İran’ı bombalamaktan kaçınan Obama için çıkış yolu olacak. Ve herkes bu en gerçekçi sonuca razı olacak. Ne kadar? Obama’nın 2017 Ocak’ta Beyaz Saray’daki görevi sona erene kadar. Yani sonuna kadar. İşte Türkiye’nin tercihlerinin isabet derecesi, Sadjadpour’un işaret ettiği sonucun yaratacağı yeni dengelerde ortaya çıkacak.
*
OBAMA ve Erdoğan arasında kırılmaya doğru giden farklılıkların kökeninde Washington’ın bu İran politikasının yattığı artık yavaş yavaş netleşiyor. Peki Türkiye ABD’nin İran’la ilişkileri düzeltmesinden rahatsız olur mu? İşe rasyonel olarak bakarsanız aslında elbette hayır. Çünkü normalleşme sağlandığında, İran’a yönelik yaptırımların kalkması sonrası bundan en çok yararlanacak ülke Türkiye. Ama zaten sorun da, Türkiye’nin uzun süredir artık olaylara rasyonal bakmamasından kaynaklanıyor. Nasıl? Çünkü Türkiye, Erdoğan’ın Başbakanlık’taki ilk iki döneminde izlediği pragmatist dış politikayı terk edip İran sürecinden elde edeceği kazanımları göz ardı ederek, İran’ın bu süreçten sağlayacağı bölgesel etkiye odaklanıyor. Ve Amerikan yetkililerinin Hamaney mektubuyla ilgili Wall Street Journal’a söylediği “Tahran’a iletilen mesajlarda, Irak ve Suriye’deki ABD askeri operasyonları Tahran ya da müttefiklerini zayıflatmayı amaçlamıyor” taahhüdü, Ankara’yı çileden çıkarıyor. Zira mesajdaki “müttefik” vurgusunun, Erdoğan’ın artık “kanlısı” haline gelen Suriye Lideri Beşar Esad’ı kast ettiği biliniyor. Bu da Ankara’nın Suriye politikasının tam tersi olduğundan, Türkiye kendisine böyle bir yer seçiyor. İran sürecinden memnun olmayanlar kulübü.
*
BU kulüp kazanır mı? Göreceğiz. Belki de bu iş sadece Obama’yla sınırlı kalır ve 2016’da seçilecek yeni Amerikan başkanından sonra yine her şey eskiye döner. Ama bildiğim, Ankara gibi Obama’nın İran politikasından memnun olmayan Cumhuriyetçilerin Amerikan Kongresi’nde sağladıkları hâkimiyet bile bu detant çabasını durduramaz. Nitekim bunun açık bir işareti, hafta içi Bill Burns’ün ardından Dışişleri Bakanlığı’nın iki numaralı koltuğuna kimin geçeceği tartışmasında da görüldü. Emekli olan Burns’le birlikte İran müzakerelerini yürüten üç numara Wendy Sherman’ın Burns’ün yerini alacağı resmi bir duyuruyla açıklandı. Ama sonra bu duyurunun Dışişleri Bakanı John Kerry’nin bir emrivakisi olduğu ortaya çıktı. Ve Beyaz Saray, cuma akşamı, müzakereler sırasında İranlılara “yapıcı” yaklaşmadığı belirtilen Sherman’ı tek kalemde çizip onun yerine Obama’nın en güvendiği isimlerden Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Anthony Blinken’ın atandığını duyurdu. Kongre’den onay alma zorunluluğu pahasına.
Kongre’yse Kongre. İsrail’se İsrail. Hatta Kerry’yse Kerry. Bu süreçin karşısında kim durursa, bir daha seçilme kaygısı olmayan topal ördek Obama’nın hedefi olacaktır. Türkiye de Suriye konusunda izlediği bu ideolojik tutumunu, Esad takıntısını, irrasyonel politikalarını devam ettirdiği müddetçe aynısını yaşayacaktır.
Paylaş