Paylaş
İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin basın toplantısı bitti. İki hafta önce New York’tan eve dönüyorum. Trenden indim. Saat gece yarısı.
Union Station çıkışında Wall Street Journal’da çalışan arkadaşıma rastladım. O da benimle aynı trendeymiş. Taksi sırasındayız. Sohbet ediyoruz.
Ben Ruhani’yi söyledim. Şaşırdı etti filan. “Sen ne yaptın?” diye sorunca, o da bana “Benimki gazete içi toplantıydı” dedi. “Editörlerle önümüzdeki dönem hangi haberleri yapacağımızı konuştuk.” Sonra durdu. “Bir de Savunma Bakanı Chuck Hagel’la bir toplantımız oldu. Gazeteyi ziyaret etti” dedi. “Ne anlattı” dedim. “Off the record’du” dedi. Sonra biraz daha konuştuk.
*
Washington’da edindiğim alışkanlıklardan... Gün içinde önemli olduğunu düşündüğüm ne gördüysem, ne konuştuysam akşam not alıyorum. Ve sonra karşıma ilintili bir olay çıkınca, o notlar çoğu zaman durumu anlamamı kolaylaştırıyor. Tıpkı, hafta içi Amerikan Wall Street Journal gazetesinin yayımladığı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili suçlayıcı ifadeler de içeren porte haberinde olduğu gibi.
*
Doğrusu, ben bile birkaçına kendi gözlerimle şahit oldum.
16 Mayıs günü. Başbakan ile Obama’nın Beyaz Saray’daki toplantısı bitti. Heyetler liderlerin basın toplantısı yapacağı Gül Bahçesi’nde beklemeye başladılar. Çıkanların beden dillerine bakıyorum. Beyaz Saray Ortadoğu Masası şefi Phil Gordon, uzaktan Hakan Fidan’ı gördü. El sallayıp yanına gitti hemen. Kürsülerin hemen yanında, çimenlerin üzerinde hararetli biçimde baş başa konuşmaya başladılar. Sonra Fidan, Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ı çağırdı yanlarına. Bir süre de üçlü devam ettiler.
Ondan bir gün sonra. Bu sefer Büyükelçilik Rezidansı’nda verilen resepsiyondayım. Girişin solunda, vestiyer koridorunda tekrar Hakan Fidan’ı gördüm. Merhabalaştık. Yaptığım eleştirilere rağmen, olgunlukla, yazılarımla ilgili nazik birkaç söz söyledi. Ben de dışarıya hiçbir şey sızmayan, Pentagon’da Chuck Hagel ile yaptıkları toplantıyı sordum. İsmet Yılmaz’ın yanında o toplantıda yine Fidan da vardı. “Bir bilgi veremem” dedi. Tam o sırada yanımıza İsmet Yılmaz geldi. Ve Fidan, Yılmaz’ı kolundan tutup yanımızdaki bir odaya soktu, orada yine baş başa konuşmaya başladılar.
Bu, birinci sorun. Amerikalıların konu Türkiye’nin savunma politikaları olduğunda karşılarında her zaman Savunma Bakanı’ndan önce Fidan’ı görmeleri. Bir de…
Samimi olarak söylüyorum, ben Türkiye’deki Savunma Bakanlığı’nın da ne işe yaradığını anlayabilmiş değilim. Hagel’ın görevde olduğu 7 aydır bölgedeki en önemli müttefik ülkenin Savunma Bakanı ile şimdiye kadar neden yakın ilişki kurmadığını sorduğumda, Pentagon’a yakın bir Amerikalı uzman söyledi bunu bana. “Söyler misin, ne konuşacaklar?” dedi. “Türk Genelkurmay’ı ona bağlı değil. İçeride hiçbir politika geliştirme kapasitesi yok. Bir inisiyatif alamıyor. Amerikan Savunma Bakanı, Türk Savunma Bakanı ile ne konuşsun!” İşte bu da ikinci sorun.
*
Sonuçta WSJ’ın bahsettiği, Fidan’ın İran’a istihbarat aktardığı iddiaları vesaire… Bunlar Obama’nın İran’a uzattığı ele deliren, kentteki İsrail yanlısı çevrelerin ısıtıp tekrar servis ettiği bayat öyküler. Haberin orijinalini okuduğunuzda tek bir Amerikalı görev başındaki yetkilinin tırnak içinde böyle bir ifadesinin olmadığını da zaten görüyorsunuz.
Ama bir rahatsızlık var. Ve rahatsızlığın aktarıldığı bu haberin kaynağı da Pentagon.
Başbakan demiş ya, “Şu anda bana bağlı olarak zaten Genelkurmay Başkanlığı çalışıyor. Halimizden memnunuz” diye.
Her şeyin başı olma hırsı bu derece büyürse. Sonra bir vekil belirlenip istihbarattan savunmaya tüm ulusal güvenlik tek bir isim üzerinden götürülmeye çalışılırsa. 60 küsur yıllık NATO mütefikin, dolaylı yollardan NATO’da işlerin Ortadoğu usülü olmayacağını bu şekilde hatırlatır. Hepsi bu.
*
Birkaç ay önce bir kafede konuşurken, eski bir Amerikalı yetkiliye söylemiştim bunu. Şimdiki Amerikan yönetimini Türkiye konusunda acemilikle suçladı. Ben de “Hiç öyle düşünme” dedim. “Eğer Yönetim’de bugün sen olsaydın iş karıştırırdın. Ama şimdikiler Türkiye ile düz bir ilişki kurmak istiyorlar. Farkınız bu.”
Yine aynısı. Washington’ın Ankara’dan isteği yine aynı düzlükte.
Kurumsal bir hükümet yaklaşımı… Ve politika üretmekten âciz hale sokulmamış, doğru yere bağlı çalışan balyozlanmamış bir ordu.
Sonra mı?.. Sonra taksiler geldi. İkimiz de ayrıldık.
Paylaş