Paylaş
Geçen hafta çıkan Edward O. Wilson'ın yeni kitabı 'The Social Conquest of Earth' (Yeryüzünün Sosyal Fethi), insanların genlerin etkisiyle gruplarına nasıl bağlandıklarını anlatıyor. Ve gruplar arasında nasıl bir savaş döndüğünü...
Columbia'da oyun teorileri dersleri veren bir akademisyenle konuşuyoruz. "Bir gazeteci neden yalan yazmaz" dedi, "Nedir temel güdüsü?" Düşündüm. "Yazmamalı. Çünkü gazetecilerin etik değerleri vardır" gibi yavan bir cevap verdim. "Hayır, yetmez. Yalan yazmaması için özendirici bir durum olmalı" dedi. "Yazmaz, çünkü yalanı ortaya çıkarsa itibar kaybeder, bir daha okunmaz" dedim.
Hayata oyun teorisinin penceresinden bakan bir akademisyen için etik, ahlak, bunlar içi boş kavramlar. İnsan her zaman çıkarını kollar ve eğer etik davranmakta bir çıkarı yoksa da davranmaz. İdealist miyim? İdealizmin SWOT analizini yapar öyle idealist olurum.
İşte dünyanın insanlar arasındaki bu rasyonel ilişkiyle döndüğünü düşünen bilim insanlarının 30 küsur yıldır en nefret ettikleri adam yine çıktı. Ve rasyonel yok, genler var, diye 70'lerde yazdığı... Yüzlerce ödül ve iki Pulitzer kazandığı teorisini yeni kitabıyla sosyal bilimin birinci sayfasına tekrar taşıdı.
Wilson'ın meşhur karıncalarından çıkıyor iş. Bireyin her zaman kendi çıkarı doğrultusunda hareket etmesi beklenirken... Karıncalar kendi çıkarları aleyhine grubun yararına altruistik davranışlar geliştiriyorlar. Böylece belki kendileri zahmet yaşıyor. Ama ait oldukları grup bu sayede soyunu devam ettiriyor. Bir annenin doğurduğu çocuğa bakması gibi.
Rasyonel mi? Değil. Çünkü Wilson'a göre insanlarda da aynısına rastlanan bu davranış şekli, eski çağlardan bu yana süren alışkanlıkların evrim yoluyla genlerle bize kadar intikali aslında. Tehlikeli kaotik bir çevrede, bir araya geliyor... Bağ oluşturuyor... Rakip gruplara karşı kendilerini koruyorlar.
Grup olmayı beceremeyenler yok olup giderken diğerleri hayatta kalıyor ve sonrakilere onların genleri geçiyor. Sonra da iş bugüne kadar uzanıyor. Aşağı mahalledekiler, yukarı mahalledekiler... Fenerliler, Galatasaraylılar... Solcular, sağcılar...
Din arkaik bir tuzak
Bir arıdan rasyonel kararlar almasını bekleyemezsiniz. Zaten milyonlarca yıl içinde altruistik davranmayan arıların kovanları silinip benciller elimine olduktan sonra bugün hayatta kalanlar ne yapmaları gerektiğini biliyorlarsa... Bu onların rasyonel olduklarını değil, içgüdüsel davrandıklarının kanıtıdır. İçinde oldukları topluluklara hizmet etmezlerse yok olurlar.
Ancak Wilson, bugün elit bir okul, bir siyasi parti ya da bir dini grup çevresinde toplanan insanların genleriyle taşıdıkları aidiyet içgüdüsü kadar gruplardaki liderliğin de önemli olduğunu düşünüyor. Örneğin din de Wilson'a göre Papa'dan Dalay Lama'ya etrafa teolojik narsisizm saçan insanların canlı tuttuğu arkaik bir tuzak.
Öldürmek değil ölmemek önemli
Empati yok derken, var aslında. Empatiyle karşısındakinin duygularını hissediyor ve hayatta kalma konusunda doğru pozisyon almada gittikçe mükemmelleşiyor. Empatinin olmayan kısmı, anlayış ve hoşgörü içereni. Dostluk aracı değil, bir tür savaş baltası empati.
Savaş ise eski çağdan beri her gün form değiştiren bir mücadele şekli. Tuttuğunuz bir spor takımının maçı... Şirket olarak girdiğiniz bir ihale... Hatta olabilecek en olumlu haliyle... Ait olduğunuz araştırma grubunun AIDS'i yenme çabası...
Temel motivasyon ise... Kazanmadan ziyade kaybetme korkusu.
"Bir insan neden ihalede sürekli artırır? Motivasyonu ne" diye bakıyorlar? Araştırmada ihale kazanan kişilerin bir değişiklik yaşamadığı ama kaybedenlerin bir çöküntü içine girdikleri ortaya çıkıyor. Yani ihaleyi artıran aslında kazanmak için değil... Kaybetmemek için vuruşuyor. Öldürmek için değil ölmemek için!..
Birey halen öngörülemez
Hafta içi bir davete katıldım. Bir FBI görevlisiyle Florida'da öldürülen Trayvon Martin olayını konuşuyoruz. En sonunda siyah genci öldüren Latin hapse atıldı. 45 gün süren protestolardan sonra. "Ne düşüyorsun" dedim. "Adalet ve hukuk, iletişim kanalları yaygınlaştıkça sence de kamuoyunun güdümüne girmiyor mu?" "Bak" dedi, televizyonda sanki hiç 'Judge Judy' seyretmemiş gibi... "Ben bir kanun adamıyım, sen bir gazetecisin. Ben o dosyayı okumadan, delilleri görmeden sadece basında çıkanlarla yorum yaparsam kanunu ihlal etmiş olmaz mıyım?" Sustum... Bir şey demedim. Yüzüne boş boş baktığımı görünce bu sefer dayanamadı. "Benim belki de artık basınla ilişki görevinden ayrılıp sahaya dönmem, vaka devralmam lazım. Dört yıl oldu" dedi.
Elbette hepimiz bir grubun üyesiyiz. Konuştuğum oyun teorisyeni de benim Galatasaray Lisesi'nden etüt ağabeyimdi.
Wilson bence de haklı. Yaşadığımız hayat, büyük oranda ait olduğumuz grupların rakip gruplarla bir kavgasının ürünü.
Ancak biz nasıl o gece felsefeyi bitirip mektep faslına geçince devreden Alf'in, Lombak'ın dedikodusunu yaptıysak. O FBI ajanı da biraz daha kalsak Trayvon Martin olayı hakkında ne düşündüğünü söyleyecekti. Çünkü Başkan dahil bütün ülke üzerinde fikir beyan etmişken, düştüğü durumun absürd olduğunu fark etti. Ait olduğu gruba rağmen.
Sosyal fetihten bahsederken Wilson işin belki de bu yanını küçümsüyor. Oyun teorisyenlerinin halen didik didik ettiği bireyin karar alma mekanizmasını. Çünkü ne kadar gruplar savaşsa da... Bireylerin karar süreçleri bilim açısından halen öngörülemez.
Paylaş