Dick Cheney, Gordon Gekko ve ahlak sahibi iyi insanlar

Bir basın toplantısından çıkıp 23. Sokak üstünden Foggy Bottom’a doğru yürüyordum. George Washington Üniversitesi Hastanesi’nin önüne gelince bir kalabalık gördüm.

Haberin Devamı

Bir yandan televizyon kameraları çekim yapıyor... Bir yandan insanlar toplanmış... Yaklaşıp sordum. Dick Cheney hastalanınca oraya getirilmiş, çıkmasını bekliyorlar. Çok ahlaklı bir insandır, dedi, kalabalıktan biri Cheney için. “Umarım iyileşir”.
Irak Savaşı’nın mimarı, işkencenin savunucu Cheney, Amerikan tarihinin gelmiş geçmiş en güçlü başkan yardımcısıydı. Hatta kimilerine göre Amerika’yı sekiz yıl Bush değil, aslında Cheney yönetti. Peki dünya tarihine bu kadar acı bırakmış, hep sertlik yanlısı olmuş böyle biri için “çok ahlaklı” denmesi mümkün mü?.. Karısını hiç aldatmadı ama Irak’ta bir milyon kişinin ölümüne neden oldu!.. Olabilir mi!..
Oliver Stone, 1987’de yaptığı “Wall Street” filminin şimdi devamını çekecek. “Para Asla Uyumaz” diye... Vanity Fair, filmde açgözlü borsacı Gordon Gekko’yu oynayan Michael Douglas’ı kapak yapıp, filmin hikâyesini yazmış. Yeni bölümünde neler olacağını... Ama bana kalırsa yazının en ilginç kısmı, yine kendine has bir ahlak anlayışı olan Gekko’nun, filmde yönetmen onu ne kadar kötülemeye çalışsa da bir sürü kişi için nasıl bir kahramana dönüştüğünün öyküsü. Filmdeki karakterden en rahatsız olması gereken Wall Street’teki brokerların tam tersine filmi çok beğenmesi... Hatta Gekko’yu izleyip borsada çalışmak istediğini söyleyenlerin çıkması...
Cheney gibi Gekko da filmde çok iyi biri olduğunu düşünüyordu. Ailesine, çevresindekilere sorumluluklarını yerine getiren örnek insan...
İyi insanlardan işte bu yüzden hep korkmuşumdur ben. Daha doğrusu, ne kadar iyi biri olduğunu kendine sürekli hatırlatanlardan... Mütevazı, ahlaklı, içkisi-kumarı olmayan, evden işe işten eve insanlar çok iyidirler hakikaten evet. Ama tam da bu yüzden en kaba saba, en buyurgan insanlar da hep bunların arasından çıkar. Çünkü o kadar iyilerdir ki, her şeyi yapmaya hakları olduğunu düşünürler.

Haberin Devamı

İyi insanların despotluğu

“Ben ahlakçı biriyim” demiş Rupert Murdoch da. Sahibi olduğu kanallarda Obama’ya her gün ırkçı hakaretler, tabloid gazetelerinde herkese küfürler edilirken, “Ben gücünü keyfi kullananlarla karşı savaşan bir ahlakçıyım” demiş.
Burada savunduğum, “iyi olduğunu düşünen herkes aslında kötüdür” değil. İyi olduğunu düşünen ve aynı zamanda güç sahibi kişilerin, bir despota dönüşebilecekleri gerçeği. Kendini “iyi” görüp, başkalarını da kendi gibi “iyi” olmaya zorlayanlar!..
Wall Street’le ilgili şimdiye kadar yazılmış en iyi kitaplardan “Yalancının Pokeri”nde yazar Michael Lewis babasıyla ilgili bir anektod anlatıyor. “Babamın kuşağı belirli inançlarla yetişmişti” diyor. “Söylediği şeylerden biri, çok para kazanan insanların temiz olduklarıydı. Fakat yeni başladığım halde benim kazandığım paraları görünce, paraya olan inancı sarsıldı.”
Her şeyin bu kadar hızlı ilerlediği bir dönemde, en doğrusu galiba meseleye biraz da böyle bakmak. Eski değer yargılarına saplanıp kalmamak. Ve inandığınız değerlerin değişmez olduğunu düşünüp bunları başkalarına da kabul ettirmeye çalışmamak.

Haberin Devamı

Sıkılma hakkını kullandı

Bu perşembe, ahlak sahibi Murdoch’un doğumgünüydü. 79 oldu. Tabii 79 ama hâlâ çocuklarıyla bile şirketi için boğuşmaya devam ediyor.
Onun bir motivasyonu var. Neden direndiğini biliyor. Fakat herkes kendine o yaşta bir savaş manifestosu yaratmak zorunda değil ki...
Geçen pazar Oscar törenlerinde bir veda vardı. 1981’den beri ödüllerden önce özel röportajlar yapan 80 yaşındaki gazeteci Barbara Walters, işi bıraktığını açıkladı. Murdoch’tan sadece 1 yaş büyükken... 29 yıl sürdürdüğü röportajları neden bıraktığını da “Çünkü sıkıldım” diye açıkladı.
Etraf “iyi” ve “ahlaklı” insan doluyken, Walters, bu aralar unutulan bir şeyi hatırlattı herkese. İnsanların sıkılma hakkı olduğunu...

Haberin Devamı

WASHINGTON TABUSU

Off the record ne işe yarar

İsminin açıklanmasını istemeyen bir kaynak... Yazılmamak kaydıyla konuşan bürokrat... Washington, bir off the record (kayıt dışı) merkezi. Siz gazetelerde burada konuşulanların sadece yüzde 1’ini okuyorsunuz... Yüzde 99’u yazılmıyor.
Amerikalılar artık Türk gazeteci görünce off the record konuşmalarda gülüyorlarmış gerçi. Yasemin Çongar Hudson Enstitüsü’nde konuşulan darbe senaryolarını yazdığından beri, “Onlara off the record işlemez” diyorlarmış. Gülsünler tabii de, bu off the record nedir, ben de hâlâ tam anlamış değilim. Biriyle konuşuyorum örneğin. Birden, biliyorsunuz bunlar off the record, diyor bana. Off the record olacak bir şey var mı derseniz, yok... Bazen keşke yazılabilse dediğiniz şeyler oluyor ama çoğu zaman boş laf...
Ermeni oylamasından önce buraya gelen Türk parlamenterler, Washington’daki düşünce kuruluşlarından birinde de konuşma yaptı. CHP’den Şükrü Elekdağ gelmişti. Moderatör bir ara döndü, isterseniz off the record konuşabilirsiniz dedi Elekdağ’a. O da sinirlenip, ne off the record’u, herkes yazsın istediğini deyip tersledi. ‘Lüzumsuz pozlara gerek yok’ der gibi...
İsim yazdırmayınca hedef olmaktan kurtuluyorlar. Görünmez kalıyorlar. Böylece hem konuşuyor hem de tartışmadan kurtuluyorlar. Ama bunun dışında off the record ne işe yarıyor diyorsanız. Elekdağ’ın o günkü tavrı hikâyeyi özetliyor. Havalı duruyor...

Haberin Devamı

Talabani partilerde

Washington Life dergisi, son sayısında kentin partilerde boy gösteren 40 yaşın altındaki en hızlı 250 kişisini seçmiş. Listeyi inceledim, aralarında Kubat Talabani de vardı. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin oğlu. İki ihtimal var. Ya babası onu Washington’a Kuzey Irak Kürt Bölgesi’nin temsilciliğini yapsın diye yolladı ama o geziyor. Ya da çalışıyor, çevresini genişletiyor.

Yazarın Tüm Yazıları