Paylaş
Kafanız davul gibi değil mi!.. Basit... Tane tane... Bol fotoğraflı bir pazar hikâyesi olacak. Washington’ın uluslararası havalimanı Dulles’a gittim. Ve pasaport kontrolünden şüpheli arama bölümüne bir memur eşliğinde her yeri dolaştım. Sonuç... Post Bin Laden dönemi, Amerika’ya gelen herkesin ıstırap çektiği gümrüklerde de başlamış. Çirkin Amerikalı’yı öldürmeye çalışıyorlar
İki valizimi paraladılar. Hemen her sefer çantalarım tarumar oldu. İçleri dağıldı... Fermuarları kesildi. Ve açtığımda da hep aynı notla karşılaştım: Valizinizi açtık, kontrol ettik. Yani... Merak etmeyin, biziz.
Onu değil ama şunu merak ettiğim için gittim Dulles’a: Başıma bütün kötü bagaj öyküleri New York’ta gelmişken... THY Washington’a uçmaya başladığından beri neden bu rezillikleri yaşamıyorum?.. Ve neden havalimanına her indiğimde güler yüzlü biri tarafından karşılanıp Amerika’ya buyur ediliyorum?.. Başkentin kodaman torpili mi?.. Yoksa başka bir şey mi?.. Ne?..
Amerikan Gümrük ve Sınır Koruma Müdürlüğü’nden Steve Sapp ile geziyoruz. Bir yandan da görev başındaki gümrükçülerle görüşüyoruz. Daha önce New York’taki JFK Havalimanı’nda çalışıp buraya gelmiş bir müdür yakaladım. Ona sordum hemen, “Bu kadar farklı nasıl olabilir” diye. Gözümün içine baka baka kıvırdı. “Eee siz çok şanssızmışsınız...”, “Eee burada 200 memur var ama JFK’de binlerce personel çalışıyor. O gün işleri aksi gidenlere rastlamışsınız...”, “Eee tabii biz de Washington’a uluslararası önemde insanlar geldiği için dikkat ediyoruz...” vesaire vesaire...
Dulles, başkent Washington’ın çevresindeki üç uluslararası havalimanından biri. Günde toplam 40 dış hat uçağının iniş yaptığı... Ortalama 5 bin yolcunun geldiği... Orta karar bir yer.
Torpilli yeri evet!.. Elinizi sallasanız hükümet adamına değiyor. Ve o yüzden de konuştuğum gümrük müdürünün dediği gibi özel ihtimam gösteriliyor. Ama aynı zamanda hayır!.. Sadece torpilden değil... Uluslararası basından başkaları da vardı Dulles’ta. Çünkü başka bir şey anlatmak istiyorlardı. “Artık ülkeye gelenlere gümrükteki muamelemiz değişecek” diye size haber vermemizi istiyorlardı.
TEK ŞART DÜRÜSTLÜK
Diyelim değişti. Amerika uçağına binmeden önce özel güvenlikçiler tarafından kendi ülkenizdeki havalimanında yine suyunuzu çıkaracaklar. Ama söyledikleri kadarıyla en azından artık insanı bezdiren pasaport memuru soruları olmayacak. “Bu durumda sizin için en önemli güvenlik kriteri ne” diye sordum Sapp’a. Hiç tereddüt etmeden söyledi: “Dürüstlük.”
Yanında 10 bin dolardan fazla para varsa forma yazacaksın. Gıda malzemesi sokuyorsan işaretleyeceksin. Satmak için mal getiriyorsan haber vereceksin. Bunların hepsi de kabul edilebilir. Tek şartla: Söyleyeceksin. Dürüst olmayan bir yolcu oldu, şüphe oluştu diyelim. Bu durumda da ‘ikinci arama’ kısmı giriyor devreye. Çıkış kapısının yanında bir bölüm. Bagajınızı aldınız. Gümrük formunu memura verip tam çıkacaksınız. Sizi yana davet ediyorlar.
İçeride üç bölüm var. Tarım ürünleri araması yapılan büyük X-ray cihazlı kısım... Elle yapılan ve uyuşturucu, kaçak mücevher aranan bölüm... Ve pasaport bilgileri için mülakat odaları.
En yoğunu tarım bölümü. İçeriyi geziyorum. Yanında kız arkadaşıyla uzun boylu erkek bir Arap delikanlı bekliyor. “Niye aldılar sizi” dedim. Çantasında elma unutmuş. Ve formda beyan etmemiş.
Bir süre izledim. Hindistan’dan gelen, içi silme kurutulmuş balık dolu valizler... Afrika’dan gelen, bütün havalimanını kokutan etler... Göreceğimi görüp yana geçtim.
HAMİLE YAKALIYORLAR
İkinci en yoğun bölüm, pasaport. Buradaki bir numaralı sorunsa hamilelik. Sapp, en çok Amerika’da doğum yapmaya gelen anne vakaları yaşadıklarını anlattı. Karnı burnunda. Doğuracak ve çocuğu Amerikan vatandaşı olacak. Ama söylemiyor. “Ne yapıyorsunuz” dedim. “Eğer hamileliği sona yaklaşmışsa geri yolluyoruz” dedi. “Ancak belki de gerçekten doğurmaya gelmemiş ve dönecek, nasıl bilebilirsiniz ki” dedim. “Bu tür durumlarda Facebook sayfaları çok işimize yarıyor” diye anlatmaya başladı: “Amerika’ya doğuma gittiğini oraya yazmış oluyor. Ya da bize tatile geldiğini söylüyor ama Facebook sayfasında herkese veda etmiş. İnsanlar da ona Amerika’daki hayatı için şans dilemiş. Kaçak yaşayacak. Bir insan tatile gelirken yanına okul notlarının yazılı olduğu transkriptleri almaz değil mi!.. Eğer Facebook’unda bir şey yoksa, bagajına baktığımızda da ne amaçla geldiğini anlıyoruz” dedi.
En son özel arama bölümü var. Orası en tenha. Çarşamba gittim havalimanına. En yakın olay cumartesi olmuştu. Bolivya’dan gelen 29 yaşındaki bir gencin üzerinden beş kilo eroin çıkmış. “Her bölgenin farklı riskleri var” dedi Sapp. “Avrupa ve Afrika’da tarım önde. Ama akşam El Salvador’dan uçak geliyor. Orada uyuşturucu riski fazla.”
YA ÖZGÜRLÜK YA GÜVENLİK
Değişmez bir kural var. Güvenlik için özgürlüğünden taviz verenler sonunda ikisinden de olur. Ve nihayetinde ne özgürlüğü kalır ne güvenliğe kavuşur... Meşhur birinin lafı: “Tam güvenlik istiyorsan hapishaneye gideceksin.”
Şimdi belki Dulles’ta gördüklerim bunun idrakıdır. Hem içeride hem dışarıda tam güvenlik peşinde koşarken batacağını anlayan Amerika’nın sağduyuya dönüşüdür...
Meslekten bir büyüğüm söylemişti bir keresinde. “Amerika’ya gelmeyi sevmiyorum. Çünkü daha girişte çirkin Amerikalı ile karşılaşıyorum” diye. 1950’lerde yazılmış ve Amerikalıların Vietnam’da yedikleri haltları anlatan meşhur ‘Çirkin Amerikalı’ kitabına atıfla...
Turu tamamladım. Ayrılacağım. En son üst düzey bir gümrük görevlisine “Bu müşteri memnuniyeti odaklı gümrük doktrininin asıl sebebi ne?” dedim. “Post-Bin Laden dönemi ayarı mı?” Sanki daha önceki konuşmamızı duymuş gibi... “Aslında sebep çok basit” dedi. “Bu ülkeye ayak basan insanları çirkin bir Amerikalı karşılasın istemiyoruz.” “Ya olursa” dedim. Bu sefer de omzunu gösterdi. “Rütbelerim altın rengi. Şikâyetçi olsunlar. Ve altın rengi rütbe takan biri geldiğinde de durumu anlatsınlar” dedi.
“Yazacağım” dedim. Ayrıldım.
Paylaş