CIA ajanıyla Türkiye karşılaştırması

1987-91 arası ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nda siyasi müsteşar unvanıyla CIA adına görev alıyor. Ve Türkiye’deki İran faaliyetlerini izliyor. Hafta içi konuştuk. Şimdi Washington’daki düşünce kuruluşlarında çalışan Reuel Gerecht ile 1980’ler 2000’ler karşılaştırması yaptık

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ea1a58f018fbb8f86b69b5Türkiye’deki terör eylemleriyle bölgesel gelişmelerin ne kadar ilişkisi var?
- Muhtemelen doğrudan ilişkisi var. Örneğin İran doğası gereği terör eylemleri yürüten bir ülke. İran-Irak Savaşı sırasında Fransa’ya öfkelenip Fransa’da alışveriş merkezleri bombaladılar.

Sizin döneminizde Türkiye’de direkt eylemler yaptılar mı?
- İranlı muhaliflere suikastler düzenliyorlardı. Biz de Türk istihbaratıyla ortak İran networklerini izlemeye çalışıyorduk.

Türklere yönelik eylemler?
- Hiç rastlamadım. O dönem Türkiye’nin politik atmosferi çok karışıktı. Kim kimi öldürdü bilmek zor.

Şimdi o network’ler tekrar harekete geçebilir mi?
- Şimdiki durumu elbette bilemem ama Türkiye, İranlılar için gitmesi çok kolay bir yer. Etnik ve dini bölünme de hareket alanı sağlıyor.

Haberin Devamı

Kim, Hizbullah mı?
- Hayır, Hizbullah’ın Türkiye’de operasyon kabiliyeti yok. Zaten İran’ın Türkiye’de Hizbullah’a ihtiyacı da yok. Devrim Muhafızları, Türkiye’yi Hizbullah’tan çok daha iyi tanıyor.

Ya PKK?
- Elbette İranlılar şimdi Türkiye’nin düşmanı olan herkese ulaşmak isteyecektir. Ankara’nın canını acıtabilecek herkes. Tahran çok öfkeli.

Neden?
- Çünkü iki ülke arasında Suriye’de yaşanan ayrışmanın geri dönüşü yok. Türkiye; Suriye, İran ve Irak’la birlikte olacağı bir Müslüman ittifakı istiyordu. Sünni-Şii ayrımı galip geldi.

Türkiye İran’ın gözünde Amerika ve İsrail gibi mi oldu?
- O ikisi daha farklı. Ama Türkiye ve İran arasındaki düşmanca ilişkilerden de asla geri dönüş olmayacak.

1980’lerle bugünkü Türk-İran ilişkilerini karşılaştırırsak temel fark ne?
- Türkiye Kemalist bir devletken de İran’dan mutlu değildi. Ama Ortadoğu’yu şimdiki gibi düşünmüyordu. Kemalistler Batı’ya bakıyordu. “Doğu sorundur, Batı ilerlemedir” diyordu. Şimdi iki ülke aynı parkta.

Nereye kadar tırmanabilir bu durum?
- Safevî-Osmanlı rekabetine geri döndük. Sonunu bilemem ama kimse için mutlu bitmeyeceği kesin.

KİM BU ALİ SARIKAYA

/images/100/0x0/55ea1a58f018fbb8f86b69b7Şimdi karmaşık diplomasi tezlerine girmeden, ben Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili çok temel bir şey söyleyeceğim. Fotoğrafa bakın. Clinton iki hafta önce İstanbul’a geldiğinde çekildi. İki ülkenin heyetleri oturmuş Suriye’yi konuşuyor. Amerikan tarafında herkesin sorumlu olduğu bir daire var. Ricciardone büyükelçi. Gordon, Avrupa direktörü. Jones Ortadoğu direktörü. Nuland sözcü. Koramiral Harris, Genelkurmay Başkanı’nı temsil ediyor. Türkiye tarafındaysa dışişlerinin sözcülüğünü yapan diplomatın bile önünde biri oturuyor. Adı Ali Sarıkaya. Görevi ne mi? Danışman. Davutoğlu’nun öğrencisi.
Sarıkaya her zaman Davutoğlu’nun çevresindeki en kibar danışman olmuştur. Ama söylemek istediğim başka bir şey. Amerikalılar Foggy Bottom’da bakanlığın bütün imkânlarını sonuna kadar kullanıyorken, Türkiye nasıl politika üretiyor? İşte bu resimdeki gibi. ‘Hoca’ Davutoğlu, sen ben, bizim oğlan. Sözcüler ve büyükelçiler de en kenarda…
Geçen hafta Davutoğlu’nun tezlerinin en büyük savunucusu ekipten biriyle konuşuyorum. “Nedir Türkiye’nin İran stratejisi” dedim. “Valla çok az insan biliyor, her şey Hoca’nın kafasında” dedi. Resme iyi bakın. Bu resim… İş ekip yönetmeye gelince, iyi bir danışmanın koskoca bir bakanlığı nasıl atıl hale getirip kötü bir bakana dönüştüğünün kanıtı olarak hep orada kalacak.

Yazarın Tüm Yazıları