Paylaş
ÖNCE Amerikalıların Musul’da yaşananlara ilk nasıl tepki verdiğini aktarayım...
Sonra yoruma geleceğiz
IŞID’in (Irak Şam İslam Devleti) Musul’u ele geçirdiği duyulduğunda, Dışişleri Bakanlığı acil bir açıklama yayınladı.
Ve “ABD, Musul’da IŞİD unsurlarının şehrin büyük bölümünü ele geçirdiği, son 48 saat içinde yaşanan olaylardan derin kaydı duymaktadır” diye başladığı açıklamasında, ABD yetkililerinin Bağdat ve Washington arasında sürekli iletişim halinde olduklarını söyledi.
Ardından, Washington olayın vehametini kavradığında Obama Yönetimi’ne Irak’tan erken çekildiği için saldırmaya başlayacağından ilk savunmasını verdi.
Açıklamanın sonunda, “ABD, Irak halkının ve şimdi acil bir tehditle karşı karşıya olan Ninewa ve Anbar’daki halkının yanında durmaktadır” vurgusu yapıp, “Yardımlarımız Irak’a IŞİD’e karşı savaşma yeteneği sağlamaktadır” denildi.
*
AÇIKLAMADA bahsedilen Bağdat-Washington koordinasyonunu sağlayan Amerikalı yetkiliden kasıt, Dışişleri Bakan Yardımcısı Brett McGurk’tü.
Siz onu iki yıl önce adı Bağdat Büyükelçiliği için geçerken Wall Street Journal muhabiriyle yaşadığı ilişki sırasında sevgilisine gizli bilgiler verdiği iddiası sonrası görevden çekilmesi olayıyla hatırlıyorsunuz.
Maliki Yönetimi’ne her zaman yakın oldu.
Ve örneğin en son yaşanan Kürt petrolü krizinde petrolünü satamayan Kürt Yönetimi’nin üstü kapalı biçimde ABD Dışişleri Bakanlığı içindeki “Kürt karşıtı” diye suçladığı yine oydu.
McGurk, kriz sırasında Bağdat ve Erbil arasında mekik dokuyordu.
Temaslarını da kendi Twitter hesabından duyuruyordu.
Tıpkı Sözcü Jen Psaki adına yapılan açıklamadaki gibi ABD’nin IŞİD’e karşı Irak halkının yanında olduğu mesajını tekrarlayarak.
*
ÖĞLENKİ Dışişleri toplantısında da bu ton devam etti.
Ve Dışişleri Sözcüsü Psaki, McGurk’ün sahada çalıştığını, ABD’nin Irak’ın yanında olduğunu yineledi.
Önemli bir ayrıntı olarak ise...
IŞİD olayıyla başarısız olduğu artık kanıtlanan Irak stratejisi için, bahsettiğim yaklaşan hesap verme günü öncesi bazı somut veriler de paylaştı.
Ve ABD’nin bu savaş için Irak’a sağladığı yardımları sıraladı:
“300 Hellfire füzesi, milyonlarca mermi, binlerce tank cephanesi, helikopter füzeleri, makineli tüfekler, el bombaları, işaret fişekleri, keski nişancı silahları, M-16 ve M-4 tüfekleri. Ayrıca geçen sene ilave Bell IA-407 helikopterleri sağladık. 10 adet ScanEagle izleme platformu bu yaz teslim edilecek. Apache kiralama olayında ilerledik, şimdi anlaşma için Irak’ın imzasını ve fon anlaşmasını bekliyoruz. Ayrıca 200 Humvee’nin de dahil olduğu 1 milyar dolarlık silah satışı için Kongre’ye bildirimde bulunduk, 30 günlük bildirim süresi işlemeye başladı.”
*
NİYE yaklaşan hesap verme günü dediğime gelince.
Çünkü Dışişleri yaklaşan fırtınayı fark etmiş olsa da, henüz ne ABD Kongresi ne de Amerikan halkı olayın vehametinin farkına varmış durumda da ondan.
Dışişleri brifingi olurken ben Kongre’de bir oturumdaydım.
Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi’nde çok önemli bir toplantı vardı.
Terörizm alt komitesi, son dönem Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın en önemli ismi Terörle Mücadele Koordinatörü Tina Kaidanow’u çağırmıştı.
Saat 14.00’de başlayacak, dediler.
Tam bir saat boş sandalyelerin karşısında oturdu Büyükelçi Kaidanow.
Saat 15.00’de komitenin Cumhuriyetçi Başkanı Ted Poe ve Demokrat Grup Başkanı Brad Sherman içeri girdiler.
Kaidanow’un Kongre’den talep ettiği bütçeyi nasıl kullanacağını sordular.
Sonra iki Hamas sorusu.
İki Boko Haram sorusu.
İki Hakkani Örgütü sorusu.
Bitti.
Musul’un M’si geçmedi.
Ve Kaidanow, 19 Haziran’a kadar sürecek uzun bir Ortadoğu gezisine çıkmak için 15.30’da alelacele uçağına gitti.
Buradan önce Avrupa masasındaydı ve yakından tanışıyorduk.
Çıkışta ayaküstü biraz konuştuk.
Şimdilik yazamıyorum.
Ama Türkiye’nin terörle mücadele çabalarında çok yakın bir işbirliği içinde olduğunu söylediğini sanırım aktarabilirim.
*
OLAY, zannenildiğinden çok daha ciddi.
Geçmişte içinden Leon Panetta gibi önemli isimler çıkarabiliyorken gittikçe kalitesinin düştüğünü herkesin kabul ettiği Kongre farkında olmasa da, Yönetim olayın ne büyük bir tehlike içerdiğinin bilincinde.
Ancak iş Yönetimin buna retorik dışında nasıl bir tepki vereceği sorusuna gelince, kilit Obama’nın West Point’te yaptığı konuşma.
Terörle mücadelede müttefik ve ortaklarla kurulacak ilişki.
Ve Kaidanow’un bana söylediği gibi Türkiye’nin oynayacağı anahtar rol.
*
UZUN süredir aklım almıyordu.
Dünyanın her yerinde Türklerin neden radikal grupların saldırısına uğradıklarını anlamaya çalışıyordum.
Ancak Somali’de Mayıs sonu öldürülen eski güvenlik şefi...
Afganistan’da bir intihar saldırısıyla katledilen üç mühendis...
Musul’da daha IŞİD olayının hemen sonrasında kamyon şoförlerinin kaçırılması...
Ve şimdi diplomat kriziyle Türkiye’nin nasıl bir mücadelenin içine girdiğini yavaş yavaş kavramaya başladım.
*
IRAK’ı yakından takip eden Washington Enstitüsü uzmanlarından Michael Knights söyledi.
Biliyor musunuz, Irak Ordusu kaçınca IŞİD, 200 Amerikan yapımı zırhlı araca kavuşmuş.
Araçların hepsi de ağır silahlar taşıyor.
Musul’daki uluslararası havalimanı ve askeri üssün çevresindeler.
Ve çatışma sonrası 150 bin kişi kenti terk ederken, IŞİD bir helikopter dahi ele geçirmiş durumda.
Bütün iş, Irak Ordusu’ndan bir helikopter pilotunun öbür tarafa geçmesine bakar.
Eurasia Grup’tan Ayham Kamel’in söylediği ise en az onun kadar vahim.
O da IŞİD’in Musul bankalarındaki nakit paraya erişiminin artık mümkün olduğunu söyledi.
Yani artık Türkiye üzerinden Kuveyt ve Suudi parası taşıdan “El Kaide havaledarlarına” dahi ihtiyaçları yok.
*
UMARIM benzemez.
Ama dünya çapında Türklere yönelik saldırıları ve IŞİD'in bölgede giderek daha donanımlı hale gelmesini, kurumsal bir yapı oturtmaya başladığını düşündüğünüzde...
Musul’daki Türk misyonundan kaçırılan 49 kişi ve sayıları 31'e ulaşan Türk şoförler bana 1979 İran Devrimi’nden sonra yaşananları hatırlattı.
Humeyni devrimi oldu.
10 ay sonra İranlılar Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliği’ni basıp içerideki 66 Amerikalı diplomat ve vatandaşı rehin aldılar.
Sonra ne mi oldu?
Kriz yüzünden o dönemki başkan Demokrat Partili Jimmy Carter, bir yıl sonra seçimlerde Cumhuriyetçi Ronald Reagan’a yenildi.
İran’daki devrimi yanlış hesaplaması, büyükelçiliktekilerin rehin alınması, sonrasında krizi eline yüzüne bulaştırması, Carter’ı koltuğundan etti.
444 gün rehin kaldılar.
Ve onları Carter gittikten sonra Reagan Amerika’ya döndürdü.
*
BU işin buraya gelmesinde Türk Hükümeti’nin payını kimse inkâr etmeye kalkmasın.
Suriye’de Esad’ı devirip ülkeyi Ankara’nın arka bahçesine çevirme hayalleriyle radikallere açılan alanı…
Kürtlere karşı bu gruplara verilen desteği…
Kime teslim edilmiş olursa olsun, günün sonunda kimin eline geçtiği belli olmayan TIR seferlerini kimse yalanlamasın.
Somali’den Afganistan’a Türklerin dünyanın her yerinde hedef olmaya başlaması, işte hep bu yanlış politikaların sonucu.
Bu krizin ele alınma şekli, Musul’daki misyonun boşaltılmamış olması dahi başlı başlına bir rezalet.
Dediğim gibi umarım onlar da Amerikalılar gibi 444 gün rehin kalmazlar.
Ama bu olay bana Carter’ı hatırlatıyor.
O da bu yüzden gitmişti.
Paylaş