Paylaş
Uzun süredir konuşmak için bir zaman ayarlamaya çalışıyorduk. En sonunda hafta içi görüştük. Başkan İlham Aliyev’e çok yakın, Bakü hükümetinin en etkili isimlerinden biri.
Ben aslında Azerbaycan’ın adının son dönem sürekli yolsuzluk olaylarına bulaşmasını konuşmak istiyordum. Doğrudan Aliyev Ailesi’ne uzanan suçlamalar dahil sistemin nasıl böylesine bozuk bir hale geldiğini. Komünist bir düzenden çıkan Azerbaycan’ın eskiden kalma alışkanlıklarına işaret etti. Rejime karşı her zaman aileyi ön planda tutan reflekslerine. Ve vaka yerine daha genel konuştu. Ancak sonra konu Türkiye’ye de değen dış politikaya gelince. En az yolsuzluk sorunu kadar ilginç bir konuşma çıktı ortaya. Sansürsüz, olabildiğince açık.
Şimdi ben aradan çekileceğim. Ve Azerbaycan hükümetinin bugün bölgeyi Türkiye’nin dış politikası ekseninde nasıl gördüğünü doğrudan onların ağzından aktaracağım. Ankara’nın Suriye’deki hatalarının bütün dengeleri nasıl değiştirdiğini bütün çıplaklığıyla görmeniz için.
* Azerbaycan için en önemli ülke Türkiye’dir. Ne Amerika ne Rusya ne İran. Türkiye’nin dış politikada yaşadığı sorunlardan da en çok etkilenecek ülkelerden biri biziz.
* Suriye’de Türkiye’nin izlediği politika bizi uzun süredir bu yüzden tedirgin ediyor. Niye? Çünkü Türkiye’nin bölgede ağırlığını yitirmesinden korkuyoruz. Ankara’nın diplomaside gerilemesi halinde Azerbaycan üzerinde başka ülkeler etkili olmaya başlar. Ve Türkiye tekrar toparlanıncaya kadar biz bunlara ne kadar dayanırız bilmiyorum.
* Suriye işi yüzünden bizim içimiz de karışıyor. Orada şimdi birçok Azeri savaşçı var. Ve bunların hepsi Türkiye üzerinden gittiler. Hatta geçenlerde liderleri bir çatışmada öldürüldü. (İki hafta önce öldürülen Muhacir ve Ensar Ordusu bünyesindeki Azeri cemaatin emiri Ebu Yahya El-Azeri) Biz bu adamı Azerbaycan’dayken her hafta karakola çeker döverdik. Sonuçta bir biçimde idare ediyorduk. Ama orada öyle bir hale geldiler ki… Hepsi daha radikal oldu, ellerine silah alıp çatışmalara girmeyi öğrendiler. Döndüklerinde artık dövmekle olmaz, biz artık bunları öldürmek zorunda kalacağız.
* Türkiye’nin Ortadoğu’da bu kadar işin içine girmesi ne kadar doğru? Biz Türkiye’yi bir Avrupa ülkesi olarak görüyoruz. Tamam Afrika’ya gitmek iyi fikir belki. Ama Arap coğrafyası Türkiye için zor. Bakın Gülenciler akıllı. Hiç Arap ülkelerinde okul açıyorlar mı? Bizde de 12 okulları var. 12’de sabitledik. Öyle bir ortayol bulduk onlarla. Sonuçta yanımız İran. Suudilerin faaliyetleri var. E din bir kesim için mutlaka olacak. O zaman biz de böylesi olsun, dedik.
* Bakın ağustos ayında Putin, Bakü’ye geldi. Başkan Aliyev’le tam yedi saat baş başa görüştüler. Düşünebiliyor musunuz? Bu, Rusya’nın Azerbaycan’a ne kadar önem verdiğini gösteriyor. Ve Suriye’de yaşananlardan sonra da bölgede herkes Amerika’nın yanında Rusya’nın dostluğunun daha değerli olduğunu düşünmeye başladı. Amerika Gürcistan’a destek veriyordu. Ama Rusya’nın oraya saldırmasını engelleyemedi. Rusya Suriye’yi kolluyordu. Amerika’nın saldırısını durdurdu. Bunların hepsi bizim için mesaj.
* Bu kargaşada İran sorununun da çözüme kavuşma ihtimali doğdu. Niye? Çünkü İran’ın da artık nükleer silaha ihtiyacı kalmadı. Amerika bölgeden çekildi. Irak kendi etkisine girdi. Bölgede İran hâkimiyeti arttı. Niye uğraşsın. İşte bu iş rayına girdiğinde Azerbaycan’ın önemi daha da artacak. Ve bizim güçlü Türkiye’ye o zaman çok daha fazla ihtiyacımız olacak. Ankara’nın bu dönemi atlatıp toparlanmasını o yüzden de dört gözle bekliyoruz.
Kıbrıs’ta lobi savaşları
Bir gelişme de Washington’daki lobi çevrelerinden. Bir şeyler pişiyor Kıbrıs’ta. Ve hem Washington hem Ankara, Kıbrıs konusunda önümüzdeki dönem adımlar atmaya hazırlanıyor. Hatırlayın. Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland da bundan birkaç ay önce Senato ifadesinde “Bugün Kıbrıs’ın 40 yıllık bölünmesini ele almak için değişen tutum ve şartlardan yararlanabileceğimiz gerçek bir şansımız var” demişti. İşte onun da etkisiyle Kuzey Kıbrıs Yönetimi de atağa kalktı. Ve ay başında Washington’daki iki lobi firmasıyla birer yıllık anlaşma imzaladı. Bunlardan biri Herrick Feinstein. Demokrat Partili eski New York Milletvekili Michael McMahon’ın şirketi. Öteki de Southfive Strategies. O da Cumhuriyetçi Parti’ye yakın Jason Epstein’ın firması. KKTC, Herrick Feinstein’a yılda 200 bin, Southfive’a da 80 bin dolar ödeyecek. Bunun karşılığında hem Kongre hem de yönetim nezdinde lobi hizmeti alacak. Rumlar ne durumda diye baktım. Adalet Bakanlığı kayıtlarına göre onların anlaşması da kentin en güçlü şirketlerinden Podesta’yla. Anlaşmanın bedeli ise ayda 90 bin dolar. Sonuçta önümüzdeki bir yıllık dönemde Washington Kıbrıs’a el atarken, Kıbrıslı Türkler lobicilere 280 bin dolar, Rumlar da 1 milyon 80 bin dolar para akıtacak. Ve iki taraf da kritik dönemde işi kendi lehine değiştirmeye çalışacak. Bir şey çıkar mı? Göreceğiz.
Paylaş