Paylaş
Peki hepsi demokrasiyle yaşayan... Hepsi aynı anda sokağa çıkmış... Ve hepsi de düzen karşıtı insanlara niye ortak bir ad bulmuyoruz!.. İngiltere... Yunanistan... İspanya... İsrail... Hindistan... Bütün bu ülkeler yangın yerine dönmüşken... Onlar da bir isim hak etmiyor mu? Ya da şöyle söyleyeyim... Arap Baharı denilen Mısır’daki şey... Madrid’dekinden niye farklı?.. Niye Arap Baharı diye Ortadoğu’yu kapsayan bir kavram uydurduk da... Atina’yı dışlıyoruz?
BÜYÜK RESİM
Tahrir’i Batı Trablus’u yalayıp yuttuk nasıl olsa. O yüzden önce oraları ayrı tutalım. Ve hiçbir zaman size genel bir resim içinde sunulmayan... Demokratik ülkelerdeki... Çoğu halen devam eden kalkışmalarla başlayalım.
İngiltere: Varoş gençlerinin yıkıp dökme içgüdüsüyle tırmanan bir şiddet dalgasıydı. 2000’lerin ortasında Paris banliyölerindeki vandalizm gibi. Kısa sürdü.
Yunanistan: Şiddet yine var. Gençler yine önde... Ama ekonomik krizin tetiklediği... Halk vergi yükünden bunalınca genişleyen bir kalkışma oldu. Hâlâ sürüyor.
İspanya: Yunanistan’ın bir üst modeli. Şiddet eğilimi düşük. Sokağı işgal edenlerin yaş aralığı daha geniş. Eğitim seviyesi daha yüksek. Ve çok daha organize.
İsrail: Profil İspanya’dakine benziyor. Ancak orada da motivasyon daha belirgin. Ev sorunu ve gelir adaletsizliği. Ayrıca çok daha istikrarlı ve uzun soluklu. Ortadoğu kini!..
Hindistan: Hepsinden daha farklı. Sorun hükümetin yolsuzlukla mücadele etmemesi. Yöntemse ölüm orucuna kadar varan bir kendi kendini yok etme. O bezdirici muson yağmurlarının altında kıpırdamadan oturup vatan şarkıları söyleyecek kadar da milliyetçi.
ORTAK NOKTALAR
Arap Baharı ülkelerini de katınca... Kalkışmaların ortak noktalarıysa şöyle:
Önce hepsinin kökeninde değişim isteği var.
Hepsinde mevcut düzene saldırma eğilimi ağır basıyor.
Hepsi Facebook, Twitter, Blackberry bazlı.
Ve hepsinde de ekonomik koşullar en büyük etken... İşsizlik ve fakirlik... Gelecekten ümidin kalmaması hali.
DEMOKRASİ YALANI
Coğrafyanın dışında... Hindistan’la kendini yakanların yaşadığı Tunus’u aynı tarih sayfasına sokmayan inatsa... Demokrasi meselesi.
Ne diyorlar?.. Arap Baharı’nda halk demokrasi istiyor, o yüzden isyan ediyor. Ötekiler zaten demokratik.
Ancak “Diktatör cenderesindeki Bingazililer demokrasi yok diye mutsuzken, Tel Aviv’dekiler demokrasi var diye çok mu mesut” derseniz... Öyle değil.
İspanya’daki gençlerden birine soruyorlar. “Neden meydandasın” diye... “Yıllarca Franco diktatörlüğünde ezilmiş ailem için seçimde oy atmak yeterli. Ama ben oy kullanarak hiçbir şeyin değişeceğine inanmıyorum” diyor. Yunanistan’da soruyorlar. “Bu sistemin beni düze çıkaracağını düşünmüyorum” diyor. Londra’da dükkânı yağmalayana gidiyorlar. Demokrasi zaten umurlarında değil.
O zaman ne çıkıyor ortaya?.. Arap Baharı’nın evrensel prensibi diye pazarlanan en temel unsurun, o coğrafyanın dışında hiçbir geçerliliği olmadığı...
“Kriz yaşayan demokratik ülkelerde sokak artık istikrar uğruna bir diktatör istiyor” demiyorum. Ama demokrasi isteği bu kalkışmaların kökeninde hiçbir rol oynamıyor. Arap Baharı’nda ne kadar payı var... İşin orası da hep karışık mesajlar yolluyor. Bölgede devrilenlerin hepsinin sadece diktatörler olduğunu... Ve halkına sakin olsun diye alenen para dağıtan hiçbir kralın, hiçbir şeyhin koltuğunu kaybetmediğini sakın unutmayın.
SONUÇ
Bu durumda sonuç ne oluyor? Arap Baharı’nı küresel boyutta açıklayacak... Kahire ile Madrid’i birleştirecek güçlü bir tezin eksikliği.
Ekonomik kalkınma... Adil paylaşım isteyen işsiz kitlelerin... Aralarında kolay iletişim geliştirdiği... Ve anarşist eğilimler taşıyan bir sivil itaatsizlik sergilediği evrensel bir hareket var ortada. Ama Arap’mış, Yunan’mış, Hintliymiş bunları karıştırmadan konuşacak bir teori yok.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın brifinglerine gelen 50’li yaşlarında bir Hintli gazeteci var. Geçenlerde “Madam” dedi. “Bu soruyu seleflerinize 10 yıl önce yine sormuştum. Hindistan’ın yolsuzluk sorununa isyan edenlere destek vermeyi düşünüyor musunuz?” Sözcü güldü. “10 yıllık soru öyle mi. Ha ha ha...” dedi.
Birkaç gün geçti... Bu sefer bir Japon sordu: “Japonya’da beş yılda altı kez değişen başbakan için ABD’nin bir mesajı var mı?” Sözcü yine gülmeye başladı. “Altı mı oldu?.. Ha ha ha...”
İstediğine devrim diyen, devrilme işine destek veren... Yolsuzluğa, istikrarsızlığa batmış ülkelerin krizleriniyse istemeyince önemsiz gösteren devletler değil... 1968’den beri miskinlik yapan dünyanın şimdi birden niye celallendiğini dürüstçe anlatacak biri gerek.
Paylaş