Paylaş
Türkiye’de hakları için kavga eden Kürtler ve İslamcılar fire vermişti. Belki bu sayede takıma yeni bir oyuncu girer
Bunu, arkadaşlığından her zaman onur duyduğum, Yeni Şafak’ın Washington Temsilcisi sevgili dostum Ali Akel’den dinledim. Akel yıllar önce İstanbul’da muhabirlik yaparken, bir gün görüş almak için şimdi hepinizin tanıdığı meşhur bir gazeteciyi arıyor. Konuşuyorlar. Sonra laf lafı açıyor. Meşhur gazeteci, Akel’in Kürt olduğunu öğreniyor. Ardından da ironiyle “Vay vay” diyor, “Yeni Şafak’ta da çalıştığına göre demek hem İslamcısın hem de Kürt’sün. Senin bu ülkede hiç şansın yok.”
Bazı küçük grupları, zaman zaman beraber hareket etmeye çalışsalar da temelde bireysel çıkışlar yapan entelektüelleri bir kenara koyun... Kitlesel anlamda Türkiye’nin son 30 yıllık demokratikleşme mücadelesi büyük oranda iki grubun çabalarının eseridir: Kürtler ve İslamcılar. İster ‘Atatürkçü’ deyin, ister ‘Kemalist’, ister ‘seküler’, ister ‘solcu’ hatta ayrı olarak ister ‘Alevi’... Bu mücadeleye hiçbirini ekleyemezsiniz. Hoşunuza gitsin gitmesin... Çünkü bireysel çıkışlar dışında bu kesimlerin hepsi de demokratikleşme adımlarında kitlesel olarak Kürtler ve İslamcılara karşı statükoyu temsil etmiştir.
Tek bir şeyin altı çizildi bana kalırsa... Ali Akel’in, Uludere Olayı’nda Başbakan’ı eleştirdiği yazısı yüzünden 16 yıl çalıştığı Yeni Şafak Gazetesi’nden hafta içi kovulması, işte bence uzun süredir var olan tek bir gerçeğin tescili oldu. O da... İslamcıların demokrasi mücadelesi bitti, aralarındaki Kürtleri ayıklamaya başladılar.
Olayın başından beri Akel ile konuşuyoruz. Önce elbette bir arkadaş olarak. Elimden geldiğince yanında olma gayretiyle. Ama sonra da bir gazeteci olarak, tanıklık ettiğimin ne olduğunu anlamaya çalışarak. Çok istedim. “Bir söyleşi yapalım, başından sonuna bütün hikâyeni konuşalım” dedim. “Ortalık durulsun, şimdi doğru zaman değil” dedi.
Bugün Başbakan’ın gözünde Türkiye’nin en önemli meselesi başkanlık sistemine geçiş olduğu için, AKP, MHP’yle yeni Anayasa yapıncaya kadar böyle. Ondan sonra Akel’in de gönlünü alırlar belki. Hatta ondan önce bile belki sessiz sedasız kırdıklarını toplamaya çalışabilirler. Ama duyduklarımdan sonra... Akel’e “İşine dön” deseler bile “Onlardan biri” olarak en zor zamanlarda demokrasi kavgası vermiş, dürüstlüğünden ve iyi bir insan olmasından kimsenin en ufak kuşku duymadığı Ali Akel’e yapılanın AKP’nin ustalık dönemine ilişkin bir milat sayılacağından da eminim.
KABAK ÇİÇEĞİ GİBİ AÇILDILAR
Neyin ne olduğunu görüyorsunuz. Bir sonuca varıyorsunuz. Ama insanlara gördüklerinizi anlatırken bunun adını koymak karşınıza Ali Akel olayındaki gibi bir durum çıktığında çok daha kolay oluyor. Ben Uludere’yle ilişkili kürtaj tartışmasının da bu açıdan çok iyi denk geldiğine inanıyorum.
Bir araştırma yapmışlar. Amerika’nın en büyük 35 ulusal yayınında kürtajla ilgili çıkan haberlerin yüzde 81’inde erkeklerden demeç alındığı ortaya çıkmış. Yüzde 7, kuruluşlardan alınan görüş. Geri kalan sadece yüzde 12’siyse kadınların fikirleri.
Neredeyse 50 yıldır tartışıyorlar bunu. Yarım asırdır, Yüksek Mahkeme bunu kadınlara bir hak olarak tanısa da, kadının kürtajı seçme hakkını siyasi malzeme yapmaya devam ediyorlar. Ama geldikleri nokta bu: Konuşan kafaların yüzde 81’i erkek.
O zaman aynı tartışmanın Türkiye’ye sıçramasının ne faydası var diyecek olursanız...
Söylenenleri okuyor musunuz? Müktesebattan çıkınca kabak çiçeği gibi açıldılar. Tecavüz edilen kadının da doğurması gerektiğini buradaki Cumhuriyetçiler bile dile getirmeye cesaret edememişti. Yol bitti. Kendi hassasiyetleri karşılanınca, Türkiye’nin özgürleşme çabasına sağlayacakları bir katkı kalmadı... İş, evrensel insan hakkı meselelerine gelince de... Basın özgürlüğünde olduğu gibi kadın haklarında da güm diye tosladılar. Ve bütün mesele, Ali Akel olayındaki gibi bunun adının konulmasına kaldı.
Evet, Amerika’da da dediğim gibi bağnaz bazı Cumhuriyetçiler yüzünden mesele çözümlenmiş değil. Ama fark... Yarım asırdır süren kürtaj tartışmasının, Amerika’da bilinçli bir toplumsal kadın hareketi oluşturup, çatır çatır kavga eden, siyaseti yönlendiren, gerektiğinde kelle kopartan kadın örgütleri çıkarmış olması. Feminizme ivme kazandıran en büyük hak mücadelelerinden biri kabul edilmesi.
Seviniyorum. Çünkü son 30 yıldır Kürtler ve İslamcılarla süren Türkiye’nin demokratikleşme yürüyüşü çoktandır bir oyuncusunu kaybetmişti. Eğrisi doğrusuna geldi. Başkalarının pek niyeti yok. Belki bu kürtaj tartışmasıyla yürüyüşe kadınlar katılır. Amerika’da da 1970’lerdeki uyanış aynen böyle
olmuş çünkü.
Paylaş