Paylaş
Amerika’nın eski büyükelçilerinden Frances Cook, İstanbul Başkonsolosluğu’na atanan Charles Hunter’ın onuruna bir veda partisi veriyordu. Ve yaklaşık 15 kişilik bir grup, 4 Eylül akşamı Cook’un evinde hem yaza veda ediyor hem de Hunter’ın Türkiye’de başlayacağı görevini kutluyorduk.
O akşam Hunter’la ilk defa sohbet etme imkânı bulmuştum. Son derece nazik, donanımlı bir diplomat olduğu belliydi. Ama doğrusu yine de biraz şaşırmıştım. Çünkü o akşamki konuşmamız sırasında Türkiye’yi çok da yakından bilmediğini fark etmiştim. Elbette bir Ankara pozisyonu olmayacaktı onunki ama... Bir Amerikalı diplomatın genel çerçeveye daha fazla hâkim olması gerektiğini düşündüğümü çok iyi hatırlıyorum.
İşte o davetten bir yıl sonra Türk basınında Hunter’la ilgili çıkan haberleri görünce... Amerikalı başkonsolosun bir eşcinsel olduğunu ve bir Türk’le evleneceğini... O zaman Obama Yönetimi’nin dünyada eşcinsel hakları için diplomasiyi daha aktif kullanma konusunda belirlediği politikayı aktarmam gerektiğine karar verdim.
*
BUGÜN dünyada eşcinselliği suç sayan yaklaşık 80 ülke var. Hatta Yemen, Suudi Arabistan, Maldivler gibi ülkelerde eşcinsellere yasalar gereği ölüm cezası bile verilebiliyor. İşte bu nedenle Obama Yönetimi de uzun süreden beri eşcinsel haklarının bir temel insan hakkı olduğunun dünyaya anlatılması için bir mücadele yürütüyor. Bu konuda da ABD Dışişleri Bakanlığı’nı kullanıyor. Öyle ki, bu nedenle Amerikalı eşcinsel diplomatlara, önceki yönetimlere göre daha fazla üst düzey görevler veriyor.
*
ZİRA Obama’dan önce eşcinsel olduğu bilinerek büyükelçiliğe atanan sadece iki kişi olmuştu Amerikan Dışişleri tarihinde. Biri eski başkan Bill Clinton’ın 1999’da Lüksemburg’a atadığı James Hormel. Diğeri de eski Başkan Bush’un 2001’de Romanya için aday gösterdiği Michael Guest. Ama Senato’daki Cumhuriyetçilerin Lüksemburg’daki Katolik kilisesinin itirazını gerekçe gösterip Hormel’in Senato onayını engellemeleri üzerine Clinton atamayı Senato’yu bypass ederek gerçekleştirmek zorunda kalmıştı. Böylece Amerikan tarihinin eşcinsel olduğu bilinerek Senato’dan onay alan ilk büyükelçisi de Guest olmuştu.
Fakat o zamanki Dışişleri Bakanı Colin Powell, 11 Eylül saldırılarının bir hafta sonrasında yapılan yemin törenine Guest’in partnerini de davet edince öyle sert eleştiriler gelmişti ki… Sonrasında Guest’e karşı öyle bir kampanya başladı ki... Bir kariyer diplomatı olan Romanya büyükelçisi de, o atamadan altı yıl sonra Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda eşcinsellere yönelik ayrımcılık uygulandığını dile getirerek emekliliğini isteyecekti.
*
İŞTE Obama, önce bu konuda içeride oluşan önyargıları kırmaya çalıştı. 2009’dan sonra da şimdiye kadar yedi eşcinsel büyükelçi ataması gerçekleştirdi. Ayrıca Hunter gibi pekçok eşcinsel diplomatı da başkonsolosluk, maslahatgüzârlık gibi önemli pozisyonlara atadı.
Üstelik Lüksemburg gibi bir Avrupa ülkesine değil, Katolik geleneğin çok daha güçlü olduğu ve din adamlarının televizyonlarda her gün eşcinsellere küfürler ettiği Dominik Cumhuriyeti gibi ülkelere yaptı bu atamaları. Toplumları bu konuda son derece muhafazakâr olan Vietnam ve Kazakistan’ı seçti bu iş için. Ve diğer atamalar Yeni Zelanda, Avustralya, Danimarka, İspanya ve Viyana’daki AGİT Daimi Temsilciliği gibi bu konunun daha özgür biçimde ele alındığı bölgelere yapılmış olsa da, Amerikan Başkanı, eşcinsel haklarının dünyaya anlatılması için diplomatları daha aktif kullanma kararını başından itibaren taviz vermeden uyguladı.
*
ELBETTE bunların hepsinin bir katkısı oluyor. Avrupa’nın en geniş, en önemli LGBT topluluklarından birine evsahipliği yapan İstanbul’daki bu görevlendirmenin de bu açıdan ben sembolik yanının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir büyükelçilik pozisyonu olmamamasının etkisiyle Hunter’ın durumu Dominik Cumhuriyeti’ndeki gibi diplomatik skandala dönüşen tartışmalara neden olmadı belki Türkiye’de. Ama konunun basında ele alınış şekli, bu meselede Türkiye’nin de gideceği daha epey bir yol olduğunu gösterdi.
İşin başka bir boyutu da… Türk-Amerikan ilişkileri açısından çok zor bir yıldı 2014. Hatta krizlerle geçen 2010’dan hiç de aşağı kalır yanı olmayan, Fethullah Gülen gerginliğinden IŞİD meselesine pekçok konunun iki başkent arasında derin farklılıklara dönüştüğü, ikili ilişkilerin çok sancılı yaşandığı bir seneydi. İşte Başkonsolos Hunter’ın durumu, bu açıdan da iyi bir özet oldu bana kalırsa. Çünkü hikâye, iki ülkenin olayları nasıl değişik açılardan ele aldığının bir yansıması gibiydi.
Paylaş