Her şey 2 milyar insanın gözleri önünde yaşandı. Canlı...
3 bin insan öldü. Kimi cayır cayır yanarak... Kimi 100 kat aşağı atlayarak... Kimi tonlarca çeliğin altında ezilerek... Ve binlerce aile, o gün ölen yakınları için yıllarca acı çekti. Hâlâ da acı çekmeye devam ediyor.
Böyle bir konuda kimse kimseyi ikna etmek zorunda kalmaz. 11 Eylül saldırıları, insanlık tarihinin en korkunç olaylarından biriydi. Ancak meselenin bir de şu yönü var ki, kabul etmek gerek. Obama’dan önceki başkan, Bush, “İşte yaşadığımız acıyı hatırlamak için yaptığımız müze” deyip 11 Eylül Müzesi diye bir yer açsa içinize siner miydi?.. Saldırıdan sonra “teröre karşı savaş” diye bir şey başlatıp dünyayı altüst eden adamın açtığı binayı, Gulag Müzesi’nin, Hiroşima Müzesi’nin, Auschwitz’in yanına koyar mıydınız?.. Niye işler ağır ilerliyor, diye şikâyet ediyorlardı. Niye Ground Zero’daki inşaat yavaş gidiyor!.. Niye anıt projesi halen kesinleşmedi!.. Bence bundan. Bush’un gitmesini beklediler.
Geçen hafta Amerika’daki bütün gazetelerde vardı. Bir süredir ülkenin her köşesine kamyonlarla moloz taşıyorlar. Eğrilmiş, erimiş, tonlarca ağırlığında çelik kolonlar... Sonra onları kasabalarının en büyük meydanına yerleştiriyorlar. İkiz Kuleler’den geriye kalan enkazın parçaları... Sanki koskoca ülke, sekiz yıl sonra nihayet o enkazla barışmış gibi...
Sadece çelik kolonlar da değil... New York’ta okullara 11 Eylül’ü anlatan dersler ekleniyor. Kentte yapılan moda fuarlarında 11 Eylül faaliyetleri için fonlar oluşturuluyor. Sanki koca ülke, üstünden büyük bir yük atmış, vicdanen rahatlamış, geçmişini yeniden sahiplenmiş gibi... Sekiz yıl sonra, Bush’un olmadığı ilk 11 Eylül’de, aslında mağdur olduğunu hatırlamış gibi...
Düşündüm, bizde de sanırım o yüzden Sivas Katliamı’nın müzesi kurulamıyor. Ve belki de yine o yüzden, PKK’nın sebep olduğu acıları hatırlatmak için bir PKK Müzesi kurulamayacak. İnsanları vicdanen rahat hissettirecek, samimi birileri başa gelmeden olmayacak.
Başlangıç, 1979 Afganistan
Cuma günü 8. yıldönümüydü 11 Eylül’ün. Bu yüzden hafta içi, İkiz Kuleler’in yıkıldığı Ground Zero’da bir basın toplantısı düzenlendi. Hem kulelerin yerine yapılacak anıt ve müze projesini anlattılar, hem de inşaat alanını gezdirdiler.
Bu tür bir müze tasarlarken önünüzde iki seçenek vardır. Birincisi, Çanakkale Şehitler Anıtı gibi ziyaret eden herkesin saygısını sunacağı sembolik bir eser inşa etmek. İkincisi, içeriğiyle gelenleri şaşırtacak, tarihe perspektif katacak yaratıcı bir müze oluşturmak. Amerikalılar ikincisini seçmiş.
Toplantının ardından müzenin direktörü Alice Greenwald’la konuştum. 20 yıla yakın Washington’da Holokost Müzesi’nde yöneticilik yaptıktan sonra buraya gelmiş, şimdi dünyanın en pahalı anıtı (maliyeti 1 milyar dolara çıktı) ve onun altına kurulacak müze için çalışıyor. 2012’de açılacak yerin içeriğini şöyle özetledi:
Müze, 3 soruya cevap verecek. 11 Eylül’de ne oldu? Neden oldu? Bugünü nasıl etkiledi?
Saldırı bütün açıklığıyla sergilenecek. Kulelerden atlayanların fotoğrafları dahil. Hatta belki insanların asfalta düşmüş halleri de gösterilecek.
Her şey 11 Eylül’le başlamayacak. Sovyetler’in 1979 Afganistan işgalinden Manhattan’a uzanan bir kronoloji olacak.
Saldırıyı gerçekleştirenler de gösterilecek. Usame Bin Ladin ve o gün 4 uçağı kaçıran 19 kişi teker teker tanıtılacak.
Olayın gaddar bir terör saldırısı olduğu eserlerden anlaşılacak. Kullanılan dil ise soğukkanlı olacak.
Fantastik değil otantik
Belki fazla farazi olacak ama işin artık ulaştığı boyutu anlatabilmek için bir örnek vermek istiyorum. Eğer Yahudi soykırımı 60 yıl önce değil de bugün yaşansaydı, Yahudiler dünyayı bir soykırım olduğuna kolay kolay inandıramazdı. Çünkü birileri internette sayfalar açar ve belgeleriyle Auschwitz’in aslında bir gençlik kampı olduğunu “kanıtlardı”. Sonunda da, soykırıma sadece yarımız inanır, yarımız yalan derdi. Ergenekon gibi... Sadece iyi şeyler değil, sapkınlıklar da çok hızlı yayılıyor şimdi. Greenwald’a da bunu sordum. Etrafta bu kadar komplo teorisi, bu kadar fantastik 11 Eylül senaryosu dolaşıyorken müzenin içeriğini nasıl sağlam bir zemine oturtacaksınız, dedim. “Böyle şeylere kulak asmayız” dedi. “Biz bütün konsepti otantik senaryo üzerine kuracağız. El Kaide terörü üzerine...” Arada kapıya protestoya geliyorlarmış gerçi ama etkilenmiyorlarmış.
Tarihi beraber yazmak
İnşaatta diğer gazetecilerle sohbet ederken, yanıma bir polis geldi. Yaka kartıma baktı. Sonra bana Türkçe, “Hürriyet’tensiniz öyle mi” dedi. Port Authority’de 7 yıldır polislik yapan Canan Koçar’la öyle tanıştık. Saldırıdan sonra işe alınmış. 11 Eylül sırasında neredeydin diye sordum, uzun uzun anlatmaya başladı. Peki siz neredeydiniz?.. Ne yaptınız o gün?.. 99 Depremi’ni nasıl hatırlıyorsanız, 11 Eylül için de durumun aynı olduğuna eminim. Çünkü çöküşü televizyondan baştan sona canlı seyrettiniz... İşte müzenin bence en yaratıcı kısımlarından biri de bu olacak. Kurdukları internet sitesine girip kendi 11 Eylül’ünüzü yazacaksınız. Sonra kendi fotoğrafınızı, kendi videonuzu ekleyeceksiniz. 3 yıl boyunca, national911memorial.org sitesindeki “Make History” bölümünde hikâyeler biriktirecekler. Ve en sonunda bunları birleştirip kolektif bir 11 Eylül tarihi yaratacaklar.
Night out tişörtleri
İki şeyi bir türlü anlayamayacağım. Birincisi, Amerikalı kariyerist yuppieler dramatik bir olay hakkında konuşurken bile neden enerjik, dinamik görünmek ve beyazlattıkları ön dişlerini göstererek konuşmak zorundadır?.. İkincisi Amerikan esnafının dramatik bir olaydan bile ticaret fırsatı yaratması şart mıdır?..
Birincisi, 11 Eylül Müzesi’nin başkanı toplantıda konuşurken oldu. Enerjik, dinamik görüntüsü ve beyazlattığı ön dişleriyle bilgi verdi. İkincisi ise her zaman oluyor ama en sonuncusu perşembe akşamıydı. 11 Eylül’den bir gece önce Manhattan’da insanların deli gibi alışveriş yaptığı Fashion’s Night Out’da...
Aslında organizasyon, kentteki Moda Haftası’nda moda dergisi Vogue tarafından düşünülmüş, giyim endüstrisine kriz zamanı destek için yapılmıştı. Ancak Bush’tan sonra 11 Eylül Müzesi tekrar New Yorkluların gündemi olunca geceye özel bir tişört üretildi ve satışından müzeye de kaynak aktarıldı.
Her yerde tişörtlerden gördüm. Macy’s tek başına 6 bin tane stokladığı 30 dolarlık tişörtlerin neredeyse tamamını sattı. Yükü hafiflemiş, 11 Eylül’ün enkazıyla barışmış New Yorklular da tişörtü giyip ilk Bush’suz 11 Eylül’ü andı...