Nil Karaibrahimgil lise yıllarından beri şarkı söylüyor. Daha o yıllardan İngilizce şarkılar yazıp söylemeyi kafaya koymuş. Şarkıyı Türkçe düşünemeyeceğine inanıyor. Bir gün İngilizce sözlerle yazdığı şarkılarını koltuğunun altına alıp New York’a, İlhan Erşahin’e dinletmeye götürüyor.
İlhan Erşahin’in yorumu aynen şöyle oluyor; "Çok güzel şarkılar. Ama burada, yan sokakta senin gibi şarkılar yazıp söyleyen yüzlerce kız var; bence sen Türkçe şarkılar yap..." Nil, İlhan’ın öğüdünü tutuyor ve zaten gerisini siz de biliyorsunuz. Özgür Kız’la başlayan hikáye bugünlere kadar geliyor.
Nil her ne kadar Türkçe düşünmeye alışsa ve hatta bu durumu sevmeye başlamış olsa da, aklının bir tarafı yine İngilizce’de. O sırada işin ucunu bırakmayıp İlhan Erşahin’le iki parça yapıyor. İlkinin adı "Girl". Şarkı, içinde Norah Jones’un da bulunduğu Wax Poetic albümünde var. Hatta aynı şarkı dünya müzikleri toplamaları yapan ünlü Putuyama şirketinin bir albümünde de yer alıyor. İkinci şarkıyı ise bu yıl yapıyorlar, onun da adı "Hoppala". Bu kez İlhan Erşahin aynen şöyle diyor Nil’e; "Sen Türkiye’de yapacağını yaptın, artık New York’ta İngilizce bir şeyler yapmanın vakti geldi..."
Ve Nil’i turnelerine davet ediyor. Belki haberiniz yok, ama şimdiye kadar New York Brooklyn’de, İlhan Erşahin’in sahibi olduğu ve New York’un en cool mekánlarından biri olan Nublu’da, Toronto’da ve belki de en önemlisi Montreal Caz Festivali’nde konserler veriyorlar. Biz nerde seyredeceğiz bu grubu diyecek olursanız 10 Ağustos’ta Babylon Alaçatı’da bir konserleri olacak. Ben giderim iddianız varsa, Eylül’de Brezilya’da ve Ekim’de de Fransa’da konser veriyor olacaklar. Hiçbirine gidemiyorsanız www.myspace.com/waxpoetic adresinden de dinlemeniz mümkün şarkıları.
Geçen gün Nil’le karşılaştığımda "Yahu..." dedim, "o kadar konser verdin yurtdışında, hiçbir yerde en ufak haber çıkmadı, ne iştir?". "Ben böyleyim işte" dedi; "Şöyle yaptım böyle yaptım diye anlatmayı beceremiyorum."
Konserler de öyle gurbetçilere verilen konserlerden değil takdir edersiniz ki. O zaman ben anlatayım dedim. Çünkü o gün Nil’in yüzünde farklı bir heyecan, yeni bir şeyler yapacak, kariyerinin dönüm noktasına gelmiş bir müzisyenin kararlı ifadesini gördüm. "Müzisyen olmanın ne demek olduğunu anladım. O kadar mutluyum ki; müzikal anlamda gitmediğim yerlere gittim ve orada içimden çıkan seslerin bana ne kadar ait olduğunu gördüm. Artık İngilizce’nin benim vokal üslubuma Türkçe’den daha uygun olduğuna eminim" diye de ekledi. Bence artık iflah olmayacak noktaya gelmiş Nil. Kendini geliştirme hırsını, yaptığı işe olan saygısı ve kendine güvenini; hepsinden önemlisi tüm dünyada ilgi çekeceğine inandığım orijinalliğini bildiğim için de kendisine ziyadesiyle inanıyorum. Bakalım bundan sonraki albümü nasıl bir şey olacak...
Elde var iki
Önceki hafta izleyip yazdığım Radar Live’dan sonra, geçtiğimiz hafatasonu da söz verdiğim gibi Masstival’i izlemek üzere Parkorman’ın yolunu tuttum. Masstival, "Music Festival For The Masses" sloganıyla yola çıkan, diğer bir deyişle geniş katılım hedefleyen bir festivaldi. Sahne alan gruplara şöyle bir baktığınızda neden hedefi yüksek tuttuklarını hemen anladık. Tori Amos, Avril Lavigne, Cake, Sinead O’Connor, Lauryn Hill, Sebastian Bach, Pain Of Salvation; bir dolu sıkı Türk grup...
Şimdi bakıyorsunuz, öyle büyük isimler ki, hepsi ayrı ayrı konser dolduracak kapasitede. Yer deseniz Maslak, şehrin göbeği. Üstüne üstlük bir de kamp opsiyonu var. Başlangıçta ne gerek var Maslak’ta kamp alanına demiştim ama gidince gördüm ki şahane bir ambiyans yaratmışlar kampçılar için. Uzun ağaçların dalları arasından sızan güneş ışığıyla uyanan arkadaşlara gıptayla baktım. Tuvaletler tertemizdi. Kuyruklar oldu ama ana hatlarıyla yeme içmede de bir sorun yoktu. Kurulan iki sahne arasındaki senkronizasyonda da bir aksama olduğu söylenemez (sadece alternatif sahnede konser varken, ana sahnedeki sessizliğe anlam veremedim. İki satır bir şey çalmaz mı insan?).
Tekrar başa dönecek olursak, festivale katılan isimlere ayrı ayrı konserlerde büyük bilet paraları ödeyeceğine inandığım seyirci, hepsini bir arada görünce buldumcuk oldu. Hem Masstival’in zengin kadrosu, hem de bu yaz patlama yaşayan konser alternatifleri bizim seyirciyi şımartıyor bana kalırsa. Pazar hıncahınç doluydu ama cumartesiye hak ettiği kadar ilgi göstermediler. Geç geldiler, erken çıktılar; sahne önüne uğramak yerine çimlere uzandılar falan. Ama yine de Masstival göğsümüzü kabarttı. Elde var iki diyor ve Rock’n Coke’u bekliyoruz.