Paylaş
Her şeyden önce ‘All Melody’ muhteşem... Bir yandan derinlikli ve detaycı; diğer yandan son derece basit ve çabasız. Bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
- Böyle düşünmene çok sevindim. Ama bunu nasıl yaptığımı ben de bilmiyorum. Belki boş bir tuval için seçilen renklere ya da insanların içgüdüsel olarak boş bir odayı doğru eşyalarla dekore etmesine benzetilebilir. Müzik üretirken de odadaki eşyaların yerini uzun süre değiştirmeye devam edebiliyorsun ama her şey yerli yerine geldiğinde bunu hissediyorsun ve oldukları yerde bırakıp unutuyorsun.
Eski albümlerle kıyasladığında ve hem duygusal hem de yaratıcılık boyutuyla bu albümün farkı nedir?
- Özünde büyük bir fark göremiyorum. İçsel yolumda ilerlemeye devam ediyorum. Belki şu söylenebilir: 2017’den beri ayrıntılarla uğraşıp derinlere dalabileceğim ön çalışma zamanları yaratamıyordum kendime. Bu albümde bunu başardım. Ana stüdyom, kurulum ve enstrümanlar açısından bambaşkaydı. Hatta farklı ülkelerde, küçük ev stüdyolarında, ilginç atmosferlerde çalıştığım oldu süreç içinde. Bunu uzun süredir hayal ediyordum. Varsa, farkı yaratan budur.
‘All Melody’ yayımlandıktan sonra 2 EP’lik ‘Encores’ adlı bir seriyle devam ettiniz. Hatta ardından, ağustosta ‘All Armed’ adlı tekli geldi. Albümde söyleyemediğiniz şeyler mi vardı yoksa bu son işler ‘All Melody’ ile ten uyuşmazlığı mı yaşıyordu?
- İkisi de doğru. Özellikle bu EP konsepti, kendi içinde müzikal fikirler olan bağımsız ve bağlantısız mini albümler üretme hayalimden doğdu. Biri akustik, diğeri elektronik göndermeli olsun diye, düşünmeden yaptığım işler ve bence ‘All Melody’ ile aynı çatı altına girmemeleri gerekiyordu.
Müziğinizi belirli bir kalıba sokmak zor. Eğer bir Nils Frahm hayranı olsaydınız arkadaşlarınıza kendinizi hangi cümlelerle tavsiye ederdiniz?
- Buna cevap vermek zor ama deneyeceğim: Nils, bazı şeyleri birbirine karıştırmayı sevmiyor. Çünkü bunu yaptığında ve sonuca ulaştığında başlangıç noktasının çok uzağına düşeceğini gayet iyi biliyor. Müzikal bir travmaya değil müzikle iyileşmeye vesile olmak istiyor. Kendisi de o şekilde iyileşiyor. Bunu belki Nils de ummazdı ama hepsini başarıyor.
Thom Yorke ve Radiohead
her daim favorim
BBC’nin radyo programcısı Mary Anne Hobbs sizin için “Bugünün dünyasının en önemli sanatçısı” demiş. Bu tip etiketler sizi motive mi ediyor yoksa üstünüzde yük mü oluşturuyor?
- Mary Anne sağ olsun, beni ilk günden beri hep destekledi. Bu gibi sözler beni, müziğin pazarlaması nasıl olmalı, toplumsal tavır ya da rekabet gibi olgular üzerine düşündürüyor. Genel beğeniyse benim için hiçbir anlam ifade etmiyor.
Müzikal kahramanlarınız var mı? Bugünlerde kimleri dinliyorsunuz?
- Ben yaşlandıkça müzikal kahramanlarımın bir bölümünü de kaybettik. Ama genç kuşaktan çok iyi müzisyenler keşfediyorum. Geçen gün menajerim Felix, ‘Tomberlin’ dinletti, bayıldım. Thom Yorke ve Radiohead her daim favorimdir. Boards of Canada da öyle.
Hiçbir şey dinlemediğiniz, sessiz dönemleriniz de oluyor mu?
- Olmaz mı? Geçenlerde bir tatilim sırasında üç hafta boyunca hiçbir şey dinlemedim. Hemen arkasından Belçika konserim vardı ve müthiş bir sound ve performans çıktı ortaya. Çünkü müziğe acıkmıştım ve o iştahla çaldım. Bunu sık sık yapmalıyım.
Anne Müller, Olafur Arnalds, F.S. Blumm ya da DJ Shadow’la yaptıklarınız gibi gelecekte ortak çalışma düşündüğünüz başka isimler var mı?
- İyi müzisyenlerle farklı boyutlarda işler yapmayı seviyorum. Şimdilerde Rönkkö ile fikir aşamasında olduğumuz çalışmalar var. Bunun bir ürüne dönüşmesi ayrı bir süreç elbette. Turne çok zamanımı alıyor ve ilk fırsatta kendime bu gibi çalışmalar için alan açmayı planlıyorum.
Henüz açıklayamayacağım
bir projem var
Dediğiniz gibi ‘All Melody’ ile bir buçuk yıldır turne için yollardasınız. Bundan sonraki adım ne?
- Tatil olmadığı kesin. Evim ve stüdyom çok yakın. Stüdyoyu başka bir yere taşımam lazım. Sonra da evi yine stüdyonun yakınına taşıyacağım. Kafamda henüz açıklayamayacağım bir projem var. Özetle, özel hayatım ve stüdyom arasında gidip geleceğim.
19 Eylül’deki Neue Step konserinde bizi neler bekliyor?
- Elbette bir albüm deneyiminden çok farklı ve daha uzun olacak. Albüm yapmayı seviyorum ancak konserde gerçek zamanlı çalmak benim açımdan bambaşka hisler doğuruyor. Albümden ayrı tutmak gerek performanslarımı. Canlı performans sırasında onlarla iletişimi daha doğrudan kurabiliyorum. Bu arada İstanbul’un insanlarını, yemeklerini ve sokakta dolaşan kedilerini unutamadığımızı da belirteyim... Sabırsızlanıyoruz!
Paylaş