İstanbul Hatırası

Bu şehrin bir müziği var mıdır? Vardır tabii, açın pencereyi dinleyin eğer canınız çekiyorsa. Duyabiliyorsanız, hálá duyabiliyorsanız kim mani olabilir...

Sizin bir müziğiniz var mı peki? Yani yalnız kaldığınızda içinizde bir şeyler çalıyor mu inceden? Çalıyordur da siz hálá duyabiliyor musunuz? Duyuyorsanız dinlemenize kim mani olabilir?

Siz kendi şehrinize ne gözle bakıyorsunuz? O şehri, şehrin içinde binlerce makamdan sessiz sedasız tınlayan onca şarkıyı görüyor musunuz?

Birilerinin sizin adınıza seçtiği, ‘bu tutar, halk bunu sever’ diye allayıp pulladığı torna tezgahı mahsulü o şarkılarla mutlu mesut musunuz? Mutlu olsanız kim mani olabilir? Bir tek siz belki...

Belki bu şehre, bu müziğe kör oldunuz; belki kendinize. Kim bilir...

Ben sinema eleştirmeni değilim. Bunca yıldır bu köşede haddime düşmeyen tek bir kelam etmediğimi sanıyorum, umarım öyledir.

Ancak öte yandan Fatih Akın sinemasına duyduğum hayranlığı da sırf müzik yazarıyım diye gizleyecek değilim. Evet, bu hayranlığımı Fatih Akın ‘İstanbul Hatırası/Köprüyü Geçmek’ adlı filmi çekene kadar da büyük bir özenle gizledim. Artık yapmayacağım çünkü filmden, şarkılarından söz etmenin şimdi tam zamanı.

Geçtiğimiz haftasonu medya epeyce bahsetti filmden, belki rastlamışsınızdır.

Fatih Akın, televizyon kanallarına çıktı, gazetelere röportajlar verdi. ‘İstanbul Hatırası’, özetlemek gerekirse, Fatih Akın’ın gözünden bizim coğrafyayı ve bu coğrafyadan beslenmiş şarkıların öykülerini anlatıyor. Hafızası olan kaldırımlardan, sokağın seslerinden, rock’tan, rap’ten, arabeskten, türkülerden; Müzeyyen Senar’dan, Erkin Koray’dan, Orhan Gencebay’dan, Sezen Aksu’dan ve onların ışık tuttuğu şarkıların güzergahından söz ediyor.

Üstelik bunu sadece susarak, sizin yıllardır sokaklarını arşınladığınız, şarkılarını dinlediğiniz şehre kamerasını doğrultarak yapıyor. Hem Türk hem değil gibi, hem yabancı hem değil gibi, hem dünyalı hem değil gibi... O yüzden ortaya seyrine doyulmaz bir öykü çıkıyor.

Bu ülkede herkes belgesel izlediğini iddia eder malum. Bu yalandır bir yandan ama öte yandan belgeseli izletmek de büyük maharettir. İşte, ‘İstanbul Hatırası’ bir sinema filmi olduğunun gayet farkında bir belgesel; gayet süratli, gayet çarpıcı kurgusu; epeyce ağır çeken duygu yükü ve parmağını gözümüze sokmadan verdiği kallavi mesajlarıyla; İstanbul’la ya da müzikle bir şekilde hasbihal etmiş her vatan evladının izlemesi gereken bir serüven.

Filmin tema müziği ‘Music’e dikkat. Aslında bir Madonna şarkısı ama Sertab söylüyor. Ve film; ‘Baba Zula’ ile bir teknede başlıyor, ‘Orient Expressions’ ile elektronik zemine ayak basıyor. Oradan ‘Duman’la İstanbul’un Seattle sound’una bir selam çakıyor. Derken ‘Replikas’la şehrin saykodeliklerine girip öte yakaya Kadıköy’e uğruyor zencileri bulmak maksadıyla. Akmar Pasajı’nda ‘Ceza’ mikrofon şovda. Sonra semazenler, Mercan Dede derken yolumuz Keşan’a düşüyor. Selim Sesler ve arkadaşları; Brenna MacCrimmon’un; eski plakların peşine düşerek geldiği bu ülkede söylediği Roman şarkısına eşlik ediyor. Derken bir düğün... Roman kızı, yeni gelin... Karalara bürünmüş; adet böyleymiş. Ailesinden ayrılıyor ya...

Yeniden İstanbul; Nur Ceylan, SiyaSiyaBend ve Aynur Doğan halkların kardeşliğinden söz ediyorlar. Bu coğrafyanın şarkılarının barış için nasıl yıllardır çırpınıp durduğundan... Orhan Baba’nın ‘Hatasız Kul Olmaz’ı ‘unplugged’, Müzeyyen Senar’ın rakı bardağını fondipleyerek söylediği ‘Haydar Haydar’ ve finalde Sezen’den ‘İstanbul Hatırası’... Yani günlerden güz, mevsim sepya... Kahverengi tonlar uykularda...

Albümün müziklerini içeren albüm piyasada, film de işte orada sizi bekliyor.

İster alır dinlersiniz, gider izlersiniz; ya da yine kulağınızı tıkarsınız bu şehre hep yaptığınız gibi, siz bilirsiniz...
Yazarın Tüm Yazıları