İstanbul Caz Festivali’nin hemen başında Herbie Hancock ve Marcus Miller konserlerini izledim. Her ikisi de izlemek için sabırsızlandığım isimlerdi.
Herbie Hancock iki konser verdi. Ben Cemal Reşit Rey’de ciddi caz seyircisi olmak yerine her zaman olduğu gibi Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’ni tercih ettim. "River of Possibilities" adı altında Hancock’a Grammy getiren "River-The Joni Letters" albümünün bir uzantısı olacak konser için çok heyecanlıydım. Bilenler bilir Herbie Hancock bu albümde Joni Mitchell’ın şarkılarını yorumladı. Albümdeki yorumcular arasında Joni Mitchell’ın kendisinin olmasının da ötesinde Norah Jones’lar Tina Turner’lar falan var. Konserde de Sonya Kitchell ve Amy Keys seslendirdi şarkıları; seyrine doyum olmaz bir konserdi. Bu arada basta Dave Holland, davulda Vinnie Colaiuta. Rüyamda görsem mutlu uyanacağım bir kadro... Bu yılki festivalin onur konuğuydu Hancock... İzleyebildiğim için şanslı görüyorum kendimi...
Hemen ertesi gün Marcus Miller konseri... Bir basçı olarak enstrümanına bizzat anlam katan, başta Miles Davis olmak üzere birçok önemli müzisyenle çalışmış çok enteresan bir adam. Daha önce Türkiye’de izleme fırsatımız oldu; hatta ben Miles Davis’le birlikte izleme şansına erişenlerdenim. Ama hiç önemli değil; yine büyük bir heyecanla gidiyorum konsere. Son albümünde Marcus Miller’ın da bir şarkılarını yorumladığı Tower of Power sahne alıyor önce. Onlar da son dönemde döne döne dinlediğim bir grup. O gün Açıkhava’yı dolduran herkes çok eğleniyor Tower of Power’la; arkasından Marcus noktayı koyuyor.
Üst üste inanılmaz iki gece... Cahide’den gelen eller havaya şarkılar ve hatta CRR’nin düzenlemesi için o saatte çalışmaya devam eden iş makinelerinin gürültüsü bile moralimizi bozamıyor. Yıllardır Caz Festivali’ni takip eden bir müziksever olarak bu seneki program için özellikle teşekkür ediyorum İKSV’ye...
MASSTIVAL’DE NELER OLDU
Bu yazki tek uluslararası açık alan rock festivaliydi Masstival. Şehiriçinde ama kamp opsiyonu da sunan Masstival’de, yerlisi yabancısı bir sürü grup izleyip güzel bir hafta sonu geçirmek maksadıyla düştüm Parkorman yollarına. Geçen haftaki yazımda söz ettiğim Mira’nın ve Yasemin Mori’nin konseri, sonra bir süredir ısrarla altını çizdiğim Asfalt Dünya konseri en keyif aldığım konserler oldu. Şebnem Ferah yine sahnede çok iyiydi. Hayatımda belki konserini en çok izlediğim kişidir Şebnem ama o kadar profesyonel ve başarılı ki sahnedeyken sıkılmanıza izin vermiyor.
Öyle gözüm kapalı konserine gideceğim bir diğer isim de Duman’dır. Ama Masstival sahnesinde biraz tutuk buldum onları. Özellikle Kaan Tangöze’de o alıştığımız coşku yoktu. Ogün Sanlısoy yine çok iyi bir performans gösterdi. Özge Fışkın da çok keyifliydi, keşke ana sahnede çıksaydı diye düşündüm. Yüksek Sadakat biraz saatin ve teknik aksaklıkların gazabına uğradı. Teoman ise uzun bir aradan sonra "işte budur Teoman" dedirtecek çok sağlam bir performans gösterdi.
Açıkçası, festivalin ağır topu Alanis Morissette’in performansı beni hayal kırıklığına uğrattı. Yangından mal kaçırır gibi bir hali vardı. Bundan yıllar evvel aynı mekanda seyrettiğim ve büyülendiğim performansıyla kıyaslayınca hele bayağı üzüldüm.
Tabii ki asıl mesele Def Leppard ve Whitesnake... Çok büyük hayranları olmamakla birlikte ben tatmin oldum performanslarından. Falanca konserlerinin DVD’sini alıp izleseniz şarkı aralarında söyledikleri laflara kadar her şeyin aynı olduğunu görürsünüz. Ama ben yine de bu profesyonelliğe saygı duyuyorum. Masstival de geldi geçti. Bu seneki özel koşullar ve line-up’ı düşünüldüğünde geniş kitleler için geçen yılki kadar cazip değildi Masstival. Bu anlamda biletleri de pahalıydı. Öte yandan biraz daha ucuz tutmak mümkün olsaydı sanki daha çok insan gelmek istiyordu oraya. Emeği geçenlerin eline sağlık yine de...