Eurovision’a katılan şarkılara bakıyorsunuz, büyük bir çoğunluğuna şarkı demek için bin şahit ister. Sound’lar eski, kayıtlar berbat, icra zaten vokal kanalı hariç, playback. Geriye ne kalıyor? Sahne şovu.
Bir Eurovision Şarkı Yarışması’nı daha atlattık. Mor ve Ötesi, kariyeri açısından büyük riskler alarak girdiği yarışmadan alnının akıyla çıktı. Rusya’nın 272 puan alarak birinci olduğu yarışmanın bence asıl galibi yine bahisçiler oldu. Neredeyse, sıralamayı eksiksiz tahmin eden bahisçiler, bu başarılarıyla önemli bir gerçeğin altını çiziyorlar aslında: Sonuçlar son derece tahmin edilebilir!
Eğer bu bahisçi arkadaşlar müzik otoritesi falan değilseler, ya da müziğe bambaşka bir açıdan bakarak akıl yürütmüyorlarsa bunun tek bir açıklaması var, o da işin tadının iyice kaçtığı.
Şarkılara bakıyorsunuz, büyük bir çoğunluğuna şarkı demek için bin şahit ister. Sound’lar eski, kayıtlar berbat, icra zaten vokal kanalı hariç, playback. Geriye ne kalıyor? Sahne şovu. Yarışmacılar da ne yapsınlar, hal bu iken, şekilden şekle giriyorlar evlerinde oturup cep telefonlarıyla oy veren insanları etkilemek için. E o zaman ne oluyor? İşte o şovların yarısı sirk gösterisi, öbür yarısı da striptiz şovu başlangıcı gibi oluyor. Ortada şarkı falan yok. Eurovision Şarkı Yarışması’nda kimsenin "şarkı nerede yahu?" diye sorduğu da yok.
Olayı Mor ve Ötesi açısından okuyacak olursak... Şu bir gerçek ki, sound, kayıt ve şarkı olarak kesinlikle yarışmanın en iyi 3 şarkısından biriydi. Grup, yarışmaya katılarak bir riski göze aldı ama öte yandan kariyeri açısından da enteresan bir deneyim yaşadı. Ceplerinden bir kuruş harcamadan, Avrupa platformunda Mor ve Ötesi markasına dair bir bilinirlik yarattılar. Üstelik hem dil, hem sound, hem şarkı kalitesi anlamında kendilerinden hiç ödün vermeden yaptılar bunu. Zaten bunu yapmayı becerdikleri için benim gözümde kaçıncı olduklarının hiç önemi yok.
Gelelim Türkçe meselesine... Deniyor ki, Mor ve Ötesi Türkçe değil de İngilizce söz yazsaymış birinci olabilirmiş. Evde televizyondan öyle görünüyor olabilir ama maalesef kazın ayağı öyle değil. Her şeyden önce bir rock şarkısını İngilizce düşünerek yazmak zor iş. İkincisi Mor ve Ötesi’nin şarkı kalıplarına bakarsanız, tamamen Türkçe düşünerek yazıldıklarını görürsünüz. Yani İngilizce şarkıyla katılmak demek alıp şarkının sözlerini İngilizce’ye çevirmek değil.
Ben, kendi adıma oturup sıfırdan İngilizce bir şarkı yazmalarını isterdim doğrusu. Belki Avrupa kariyerleri açısından daha yararlı olurdu ama, böyle tercih ettiler. Ayrıca Türkçe söylemelerinin "Türkçe rock söyleyen çocuklar" olarak ekstra bir sempati yarattığına da eminim orada.
Sertab Erener’in, Eurovision formatına çok uygun olan ve şık bir sahne şovuyla bütünlediği şarkısıyla birinci olmasının bir sebebinin de, Türkiye’nin o dönemde Amerikan karşıtı tutum geliştirmiş olarak algılanması sonucunda, birçok ülkeden topladığı sempati olduğunu unutmayalım.
Ayrıca SMS sistemine geçtikten sonra Türkiye’nin oylarının nasıl arttığını, İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika gibi Türkler’in yoğun yaşadığı ülkelerden ne kadar yüksek puanlar aldığını, Azerbaycan’a verdiğimiz ve onlardan aldığımız tam puanı da lütfen dürüstçe değerlendirelim.
Eski Sovyet ve Yugoslav Cumhuriyetleri’nin birbirlerine, komşuların komşulara, bir ülkedeki azınlıkların anavatanlarına oy vermesine şaşırmayalım. Lütfen mazlumu oynamayalım. Ortada mazlum varsa onlar da son iki sırayı paylaşan Fransa ve İngiltere’dir. Almanlar "Neden bu kadar yalnızız" demişler örneğin. BBC’nin Bülend Özveren’i Sir Terry Vogan ise "İngiltere şarkısı sondan ikinci gelmeyi hak etmemişti. Sanırım artık kimse İngiltere’yi sevmiyor" demiş.
Biz de keşke Türk pop müziğinin bence en güzel şarkılarından biri olan Semiha Yankı şarkısı "Seninle Bir Dakika" ile katıldığımızda aldığımız sonuca bakıp vazgeçseydik bu işten diye düşünüyorum şimdi...