TÜRK Milli Takımı’nın İsviçre ile oynadığı iki milli maçta çıkan olaylar sonunda müthiş bir bunalım yaşanmakta Türk kamuoyunda. Şimdi bu görüntü çerçevesi içine diğer spor branşları da çekildi. Kısaca ortalık toz duman.
Böyle havaları seven bazı yazarlarımız ile onlara karşı çıkmayı kendine meslek edinenler arasında da çatışmalar başladı. Hayret ettiğim nokta, bazı yazarlarımızın İsviçre takımının gelişinde havaalanında yapılan olayları normal karşılaması ve soyunma odasının kapısının kırılmasını es geçmeleridir. Hatayı hatayla kapatamazsınız. Türkiye’nin prestijine büyük bir çizik atılmıştır. Diğer yanda ise kendini ‘körler ve sağırlar’ programının sahibi sanan kişinin medyayı zanlı olan kişilere bir müzevir gibi şikayet etmesi, basın ve meslek ahlakına sığacak bir yaklaşım değildir.
Amacımız herkesi sükunete çağırmaktır. Olaylar oldu, geri dönüş yok. Futbol Federasyonu ve kurumları "Önce şu sorunu çözelim, kendimizi FIFA’da müdafaa edelim, sonra aile içinde ne gerekiyorsa yaparız" diyorlar. Bunu da bir çözüm şekli olarak kabul edebiliriz. Ama olaya sadece FIFA’nın verdiği cezalar ile bakmak yanlış olur. Önerim önce sonucu bekleyelim sonra sakin sakin, birbirimize çamur atmadan, medyayı kamuoyu önünde küçültmeden bir sentezde birleşelim. Birilerinin hemen federasyon başkanlığı adaylığına soyunmasını doğru bulmuyorum. Demokrasilerde her zaman çözüm bulunur.
Türk sporu da yara aldı
Futbol konuşulurken şimdi eleştiri Türk sporunun tümüne sıçradı. Şunu üzülerek belirtmeliyim ki, federasyon başkanlarında deneyim, eğitim, yönetim kabiliyeti, buna verebileceği zaman ve lisan şartı aranmalıdır. Eğer kişide bu yoksa federasyon başkanı olamaz. Bunu biliniz.
İkinci konumuz ise seçimler. Seçimler demokratik bir şekilde hiçbir gücün etkisi olmadan yapılmalıdır. Üçüncüsü ise diğer bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi devlet sporu yönetmemeli, destek vermeli ve demokratik, bağımsız bir yönetim tarzına bir an önce gelinmelidir. Son şartımız ise hazırlanan yeni kanun tasarısının hiç olmazsa Olimpiyat Komitesi’nin görüşü alınarak meclise sunulmasıdır. Bunları istediğimiz için bize kızanlar ve küsenlerin, önce 1908 yılından itibaren Türk sporuna hizmet eden bir kuruma saygı göstermemelerinin bizi üzdüğünü bilmeleri gerekir.
Gelelim Daum ve F.Bahçe'ye
Milli hüzün bitmeden bu ülke bir de F.Bahçe bozgunu yaşadı. Milan karşısında ve maç sonunda Daum’un sporcularını ağır bir şekilde eleştirmesini hayretle izledik. Her zaman olduğu gibi başarı Daum’un, başarısızlık ise futbolcuların. Dört tane kontraatak golü var. Peki bu golün ilkini gördüğünde bir şeyler yapmak aklına gelmedi mi, Servet’i neden aslanın ağzına attın? Bir teknik adam sahadaki oyuna müdahale etmeyecekse kulübede neden durur? Evet, çok sıkıntılı, üzücü bir kasım ayı yaşadık. 100. yılını kutlayan güzide kulübümüz Galatasaray ve taraftarlarına ve gelecek yıl 100. yılını kutlayacak, Milan’a karşı örnek bir konukseverlik gösteren Fenerbahçe Kulübü’nden ve taraftarlarından beklediğimiz tek şey dostluk, centilmenlik ve Fair-Play. Lütfen bizi başka türlü görenler ve bu nedenle aleyhimize yayında bulunmak için buraya gelenlere bu fırsatı vermeyelim.