BU sözler değerli ağabeyim Kahraman Bapçum'a aitti. Ama onun izniyle dün toprağa verdiğimiz Yılmaz Yücetürk için bu doğru tarifi yapacağım.
Yılmaz, gerçekten benim çocukluk arkadaşımdı. F.Bahçe Genç Takımı'nda onu (Suarez) adıyla taçlandırmışlardı.
Uzun yıllar Ankaragücü ve PTT'de orta sahada top oynadı. Müthiş bir virtiözdü. Çalımları ve top tekniği ile tüm seyircilere parmak ısıttırırdı.
Yılmaz, futbolculuğunu bitirdikten sonra Almanya'ya gitti. Önce Giessen Spor Yüksek Okulu'nda daha sonra Köln Yüksek Üniversitesi'nde doktora yaptı. Türkiye'ye büyük umutlarla döndü. Sabah akşam birlikte olduk. Planlarını, projelerini anlattı bana. Sultanahmet'teki eski olimpiyat evinde günlerce konuştuk. Futbol Fedarasyonu'na aldık. Ancak o Türk futbolunda devrim istiyordu. Türk sporunun belirlenmiş kalıplaın dışına çıkmasına, atılım yapmasına, gençliğin Atatürk'ün yolunda sporcu olarak eğitilmesini istiyordu.
Hayata küstü
Cumhuriyet Gazetesi'nde dün yeniden yayınlanan 14 Şubat 2004 tarihli yazısında ikimizin arasındaki diyaloğu şöyle anlatıyordu:
"Olimpiyat Komitesi Başkanı Togay Bayatlı... Yılmaz, benim çocukluk arkadaşım. Mükemmel futbol oynardı. Çok bilgilidir. Öğrenimini Almanya'da yaptı... Dürüsttür... Ama biraz delidir. Bu sözleri Başbakan Yardımıcısı M. Ali Şahin ve yanındakilerine anlatıyordu. Ben ona teşekkür ediyorum. Biraz delidir dediği için"
Tabi ki Yılmaz deli değildi. Yılmaz bir devrimciydi. Bilgi birikimi, heyecanı ve sevgisiyle Türk sporuna hizmet etmek istiyordu. Yaşamının tek nedeni buydu. Gittiği Afrika'nın en ucra köşesinde Elitre'de futbol öğretti. Düşündüklerini yapamamanın üzüntüsü nedeniyle yaşama küstü.
Ah benim biraz deli kardeşim. Olan sana oldu. Bu adam gibi adamı tüm statlarda, Birinci Lig maçlarında anacağız.