Yelkenciliğin çok güçlü bir geleneği vardır. Soylu bir gelenek.
Seri tekne üretiminin gelişmesi, orta sınıfın güçlenmesi ve kredilendirme olanaklarının yaygınlaşması ile yelkencilik halka indiyse de, aristokratik gelenekten süzülüp gelen kurallar ve davranış kalıpları, kimilerine gereksiz bir züppelik olarak görünse de, dünyanın her yerinde hálá geçerlidir.
Güçlü bilgisayarların tasarladığı gövde ve yelken formları, tekneleri çok hızlandırmış olsa da, sınırlar bellidir: Rüzgar yoksa gidemezsin, fırtınada zorlanırsın. Bunlar da yelkenciliğin temel ilkeleridir.
Yelkenli tekneleri hızlandıran, ucuzlatan teknolojik dönüşümün sonuçlarının, her zaman çok iyi olduğunu söylemek mümkün değil ama...
Özellikle birer güzel nesne olarak teknelerin nasıl tektipleştiği anımsanırsa...
*
Önümde bir dergi var. Dünyanın klasik tekneler konusundaki öncü dergisi Classic Boat’ın Mayıs sayısı...
Dergide, her ay onlarca birbirinden farklı tasarıma sahip tekne anlatılır. Yenilenen, keşfedilen, ne yazık ki kaybedilen klasik tekneler. Hepsi birbirinden farklı; seyir özellikleri, görünümleri, insanda yarattığı duygular...
Bir keresinde ’yoğurt kabı’ olarak nitelediğim seri üretim teknelerin, tekdüze benzerliklerinden o kadar uzak ki klasikler.
Kabul; bazılarında hacimler yanlış kullanılmış, ağır ve hantal belki... Bazıları, iş teknelerinden keyif teknelerine dönüştürüldüğü için işlevleri belki sınırlı. Ama tümü çok güzel.
Hele tekne, meşhur bir tasarımcının çizgilerini hayata geçiren bir tarihi tersanede denize indiyse yıllar önce, ya da eski planlardan bugün yapılacak kadar değerliyse, o teknelere bakmaya doyum olmuyor.
*
Parası olanlara duyururum.
Akdeniz’de hemen yelken basılacak çok güzel klasikler alıcı bekliyor.
Tüm restorasyon öyküsünü izlediğim Lulworth ki, İngiltere’nin Dorset bölgesinde benim çok sevdiğim Lulworth Koyu’ndan alıyor adını, 19.5 milyon Euro’ya satılık.
46.3 metrelik bu tekne Euro milyonerlerinin cüzdanına uygun. Gittiği her yerde gözlerin ona çevrileceği kesin.
Yok Lulworth pahalı ve çok büyük diyorsanız efsane tasarım evi Sparkman Stephens tarafından çizilen 14.7 metrelik, 1938 yapımı, 2007’de tamamen elden geçirilen Tomahawk’ı alabilirsiniz. Hediyesi 425 bin Euro.
Birbirinden farklı, birbirinden güzel bu ahşap tekneler, geleneğin ağır bastığı, yukardakiler- aşağıdakiler düzeninin hakim olduğu, seçkinci bir devrin ürünleri. O devrin tüm gelenekleri tabii ki günümüzle uyumsuz ama ahşap bir klasik tekneyi, yüzlerce yıllık yatçılık geleneğinden bağımsız düşünmek mümkün değil.
Halki ahşap olduğu için biraz rahat yazabiliyorum bu konuda; o geleneğin parçası gibi olmak hoşuma gidiyor.
Ve bir de, petrol fiyatlarının 2012 yılında varil başına 220 doları bulabileceği değerlendirmelerinin yapıldığı bir ortamda, yenilenebilir bir kaynak olarak kerestenin, tekne yapımında yeniden yaygın olarak kullanılacağını düşünüyorum.
Yani tekneler yine, ahşap ve reçine kokmaya başlayabilir yakında. Reçine kokusu sentetik, sonradan eklenmiş olabilir ama olsun...
Boğaz’da bugün yarış var
İstanbul Yelken Kulübü tarafından düzenlenen İstanbul Boğaz Komutanlığı Kupası Yat Yarışı, bugün saat 11’de Kuruçeşme’den başlıyor. IRC1, IRC2, IRC3, IRC4, IRC5 ve Destek sınıflarına açık olan yarışta yatlar, Kuruçeşme startından sonra, Çırağan Sarayı önündeki şamandırayı dönerek, Anadolu Kavağı’nda Boğaz Komutanlığı önünde yarışı bitirecekler.
Yarış uzunluğu, IRC1, IRC2 ve IRC3 sınıfındaki tekneler için 17 deniz mili, IRC4, IRC5 ve Destek sınıfları için 12 deniz mili olarak belirlendi.
İYK, yelken severlerin ve gazetecilerin yarışı takip etmesi için bir izleyici motoru kaldırıyor. İçinde büfesi de olan bu tekne saat tam 10.00’da Fenerbahçe’deki İstanbul Yelken Kulübü iskelesinden kalkacak, tüm yarışı takip edecek, Anadolu Kavağı’nda Boğaz Komutanlığı’nın bahçesindeki bahar etkinlikleri ardından yapılacak Ödül Töreni’nden sonra yolcularını 21.30’da Fenerbahçe’ye geri götürecek.