Bu köşedeki deniz yazılarının kalıcılığı ve etkisi konusunda konuşmak tabii ki bana düşmez. Gelen e-mesajlar, bu yazının internet ortamında aktarıldığı yelkenle ilgili tartışma gruplarındaki tepkiler ve tanışma şansı bulabildiğim okurlardan edindiğim izlenimler bana olsa olsa bir fikir verir; kapsamlı bir sonuca ulaşmam kuşkusuz mümkün değil.
Bu cumartesi iki örnek ile bu köşenin, okurları üzerindeki olası etkilerini sizlerle paylaşarak bu köşenin belki de nasıl hayatınızı değiştirebileceğinin altını çizmek istiyorum. Yani bugün, kendinden biraz memnun olarak yazı pazarlaması yapıyorum çünkü görüyorum ki, bu yazılar hedefine ulaşıyor.
Okurlardan biri ile kızımı götürdüğüm ENKA Spor Kulübü’nün yüzme kursunda geçen hafta tanıştım. Eşiyle birlikteydi. Biraz garip konuşuyordu ve ilk birkaç cümlesini zor anladığımı fark ettiğinde, "Ben işitmiyorum" dedi ve eşi aracılığı ile daha rahat bir diyalog kurabildik.
Sorunu ve sorusu şuydu: "Sizi her cumartesi okuyorum. İçimdeki deniz aşkının gelişmesine katkı sağladınız. Öğrendim ki, işitmeyenlere Amatör Denizci Belgesi vermiyorlarmış; ben tekne kullanmak istiyorum, demek ki resmen yelken yapamayacağım. Bir de, işitme engelliler yelken öğrenebilir mi?"
Yelkenin aslında zor olmadığını, deneyimin büyük önem taşıdığını, ekip olarak denize çıkılacaksa iletişimin önemli olduğunu söyledim. İlk ekibin de ailesi olabileceğini; onlarla karada anlaşabildiğine göre denizde de anlaşabileceğini belirttim. Yelken becerileri geliştikçe çevresinde onunla denize çıkmak isteyenlerin olacağına da inanıyorum açıkçası.
Amatör Denizci Belgesi konusunda ise, hülle yaparak, eşinin belgeyi almasını, o belgeyle hep beraber denize çıkabileceklerini anlattım. O ise dertliydi; "Otomobil ehliyeti alıyorum, denize çıkamıyorum. Bu nasıl iş" derken; işitmemesinin, etrafında olup bitenleri algılayamamasına değil, tam tersine çok daha iyi algılamasına yol açtığını söyledi. Gerçekten de, işitmek gibi bir duyuyu kaybettikten sonra, insan vücudu, kendisine dönük riskleri daha iyi tartmak için diğer duyularını ve bunun sonucunda, insanın anlık durum algılamalarını güçlendirebiliyor.
Başlangıcın nasıl olacağını da konuştuk. Ben ilk başta anne-baba-çocuk ekibini, küçük kayıklarda yelken basarak denemelerini önerdim, o ise 7-8 metrelik bir tekne istediğini söyledi. Parası olunca yapacakmış.
Su fobisini yenerek, yüzmeyi öğrenebilen bu dostun yelkenin de üstesinden geleceğine inanıyorum. Kolay gelsin.
MAAŞLA TEKNE MASRAFI KARŞILANIR MI?
Bir diğer okur ise, 28 yaşında, dershanede çalışan bir fizik öğretmeni olduğunu, yılda iki ay tatil yapabildiği için muhtemelen denize en çok çıkabilecek bordro mahkumları arasında yer alabileceğini yazıp, sordu: "Marinaları gezin diyorsunuz; gittim gezdim. Hoşuma giden bir de tekne buldum, sahibi çok ilgilendi ve bana birçok şey anlattı ama tekne pahalı. 65 bin Euro’dan ucuza tekne yok mu? Maaşlı çalışan biri, bir teknenin masraflarının altından kalkabilir mi?"
Kuşkusuz daha ucuz tekneler var; sözü edilen tekne 10.5 metre boyunda bir gezi yatı. Pahalı görünebilir ama değil. Tek seçenek de o tür tekne değil zaten. Bir de bu soruların, tekneciliğin gerçekten de çok pahalı bir hobi olduğu varsayımıyla oluşturulduğunu düşündüm.
Aradığınızda bulacağınızdan emin olduğum tekneyi (belki de o sizi bulur), benzin, vergiler, park parası derken her yıl büyük bir servete mal olan bir otomobilden çok daha ucuza tepe tepe kullanırsınız. Unutmayın, tekne sahibi olanların çok azı, gerçekten çok zengindir. Büyük bölümü fedakarlık ve çaba ile hobilerini yaşamlarının parçası kılarlar. Önemli olan, denizi, kişisel yaşamınızın neresine yerleştirmek istediğinize karar vermek.
Denize küçük bir kayık ile kürek çekerek de çıkılır, dev bir motoryatla da... Yelkeni, tek başınıza bir Lazer ile de yapabilirsiniz, marinada gördüğünüz 65 bin Euro değerindeki tekneyle de... Hepsinden de büyük keyif alırsınız.
O nedenle zaman geçirmeden denize çıkın.
"Bulunduğum yerde deniz yok ki" diye düşünen siz; şimdi hemen kalkıp bir su kıyısına gidin ve havayı bir koklayın. Değiştiğinizi hissedeceksiniz.
Yelken federasyonunda değişim rüzgarı
Spor yönetiminin özerkleşmesini sağlayan adımlar, yelkeni de etkiledi. Türkiye Yelken Federasyonu TYF’nin, özerk döneme adım atmasını sağlayacak Genel Kurul’da yeni başkan da belirlenecek. Geçen hafta sonuna kadar Genel Kurul’a tek aday olarak gideceği düşünülen Başkan Azat Baykal’a bir rakip çıktı. Eski başkan Nazlı İmre, özerk dönemde atmayı planladığı adımlar büyük tartışma yaratan Baykal’a karşı adaylığını açıkladı. İmre, seçim duyurusunda, şimdiki yönetimin açıkladığı ve "tepeden inmeci" olarak nitelenen Ana Statü değişiklik önerisini benimsemediğini, seçim duyurusunda, "Federasyon’da temsil ve yönetim aşağıdan yukarıya olmalıdır. Kulüplerden gelecek önerileri geliştirmek, düzenlemek, takip etmek ve hayata geçirmek federasyonun asli vazifesi olmalıdır" cümleleri ile ortaya koydu.
Kıyıları hakkı ile kullanarak, Türkiye’nin denizle gerçek anlamda buluşmasını sağlayacak tek spor ve etkinlik olan yelkende kazan kaynıyor.
Yelkene olan ilginin son yıllarda artmasının getirdiği yeni talep ve beklentiler, bugüne dek yelkeni yalnızca bir spor olarak gören, gezi yelkenciliğini dikkate almayan TYF’nin şimdiki yönetimini zor durumda bıraktı.
Yaklaşık 4 bin 600 kayıtlı kullanıcısı ile Türkiye’de yelkenle ilgilenen herkesin buluştuğu yelkencilerlokali@yahoogroups.com’da özellikle son aylarda yapılan tartışmaların odak noktası, TYF’nin, yelkeni önemli bir aile etkinliği olarak sunup, olimpik yelken sınıflarına ilgiyi arttıracağı kesin olan gezi yelkencilerini nasıl geri plana ittiği ve yarış ya da gezi amaçlı yat yarışçılığı konusunda her türlü yetkiyi kendi eline alma girişimleriydi. Gerçek adlarla ya da yelkencilerin hiç tanımadığı isimler olduğu için büyük olasılıkla takma adlarla yapılan kıyasıya tartışmaların yelkeni, olimpik sınıflar ve yat olarak ikiyi bölme tehlikesi getirince, eski başkanlardan Nazlı İmre adaylığını açıkladı.
Geçen hafta sonunda yayınladığı seçim duyurusunda İmre, özerkleşmenin getireceği büyük avantajlardan söz ederken, "Yatçılığın son üç yılda medyada yakaladığı ilgi ve buna bağlı olarak eriştiği sponsorluk gelirleri bir model olarak kabul edilmeli, incelenmeli ve bu başarıyı tüm yelken faaliyetlerine yaymak için gayret gösterilmeli, deneyimler paylaşılmalıdır. Amaç başkalarının gelirlerinden pay almak yerine, öğrenmek ve kazanmak olmalıdır" diyor ve Azat Baykal yönetiminin hazırladığı Ana Statü taslağının en çok eleştirilen noktalarından birini rafa kaldırdığını söylüyordu.
SEÇİM 12 EKİM’DE
Yelkencilerin çok yakından tanıdığı ve saydığı Nazlı İmre ile hafta içinde görüşürken, özerk TYF ile ilgili perspektifinin, dar bir kamu örgütü olmanın çok ötesine geçtiğini; hedefinin, denize tekneleri ile çıkan tüm amatör denizciler adına hareket etmeyi planlayan, kulüpleri ve yelkenle ilgili diğer oluşumların tatmin edilmesi gereken bir tür müşteri olarak görüldüğü bir sivil toplum kuruluşu yaratmak olduğunu hissettim. Seçim duyurusundaki "Federasyon’umuzun ana hedefi farklı yaşları ve grupları kucaklamak olmalıdır. Olimpik sporcular da, gezi yelkencileri de bizim bir parçamız olmalıdır, çünkü hepimizin birbirimizden öğrenecekleri var" cümlesi, Türkiye yelkenciliğinde taşların yerinden oynamakta olduğuna işaret ediyor kuşkusuz.
Geçen çarşamba günü Ankara’da şimdiki Başkan Azat Baykal ve Nazlı İmre adaylık başvurularını yaptılar. Seçim 12 Ekim’de. Bakalım 12 Ekim’e kadar yelkende sular durulacak mı?