Yaşasın yelken!

Gökova Körfezi’nde, suyun üzerinde rengarenk bir şey. Körfezin tam ortası, balıkçılar ağ atmış olamaz. Su çok derin, o yüzden kesinlikle şamandıra değil. Halki 7 knot yol yapıyor. Ne olduğunu birazdan anlarım.

Kim bilir hangi çocuğun, hangi plajda elinden kaçırdığı için ağladığı, peşinden yüzerek giden babasına yakalayamadığı için kızdığı ve belki de babası ile ilgili ilk düş kırıklığının yaratıcısı kırmızı, mavi, sarı bir deniz topu... Top, Halki’nin iskelesinden geçip arkada kalırken körfezin lacivert dalgalarının bembeyaz kuzucukları arasında, halinden çok memnun, bata çıka yüzüyor.

Yelken, bu rengarenk topun denizin ortasında karşıma çıkması kadar mutlu ediyor beni.

*

Halki ile ilk Ege seyirlerinde epey düşünme fırsatı buldum.

Rahat havada, havuzlukta otururken ya da dümen tutarken, orsa seyrinde deniz güverteyi ıslatıp yüzüme sert küçük damlacıkları ile vururken, pupa seyrinde acemilerin pür dikkati ile kavança atmamaya çalışırken, koylarda demirliyken, kıçaltı kamarada uyumaya çalışırken... Rahat olduğum anlarda da, rahatsızlığın eşiğindeyken ya da düpedüz çok rahatsızken de, kendimi sorguladım hep. Bu an, burada olmaktan gerçekten mutlu muyum, diye sordum hep.

Bir yandan da eşime, kızıma bakıp, onların ne düşündüklerini anlamaya çalıştım. İstemedikleri bir şeye mi sürüklüyorum onları? Sonunda gördüm ki, kaygılarım yersiz; onlarla aynı teknede, Halki’deyiz. Halki’de olduğumuz için de mutluyuz.

Körfez’in ortasında topu gördüğümde, Ütay kıçaltındaki bölmesinde uyuyordu. Uyandığında topu anlattım, kaçırdığına üzüldü. Etrafı iyice kolaçan edip top göremeyince, "İlerde yine rastlarız. Nasıl olsa Halki ile hep denize çıkacağız" dedi. Deniz onda da yer etti iyice. Zaten o değil mi ki, kolluklarını Halki’nin etrafında yüzerken attı.

Sonraki günlerde, gözleri denizde hep top aradı ama bulamadı.

*

Bir dostumun, "Hammaddesi rahatsızlık olan bir iş nasıl keyif verebilir" sorusu, birçokları açısından yelkeni ve denizi özetliyor.

Orta sınıf yaşantılarımız, rahatlık ve rahatlamak üzerinde odaklanıyor. Sıkıntılardan kurtulmak için ayağı öylece uzatıp, hiçbir şey yapmadan yan gelip yatmak, bir yaz etkinliği olarak daha kış aylarında tasarlanıyor. O yan gelip yatmalar, zihni boşaltmıyor oysa... Tam tersine, geride bırakıldığı söylenen gündelik hayatın tüm umacıları beynin içinde fink atıyor.

Gezi yelkenciliği, genellikle denetim altındaki bir ortamda, insanın sevdikleri ile beraber doğa ile mücadelesini mümkün kıldığı için öncelikleri gerçekten değiştiriyor. Kara hayatı unutuluyor; rüzgar, dalga, akıntı, kayalık, tekne hızı öne geçiyor. İnsan değişiyor, yavaş yavaş dönüşüyor.

O yüzden de; yaşasın, çok yaşasın yelken!

TYF fırtınaya yakalandı

Özerk olduktan sonra Ana Statüsü’nü değiştirme kararı alan Türkiye Yelken Federasyonu’nun tasarıları tartışma yarattı. "Yelkenciliğin olimpik sınıflarına destek" iddiası ile yalnız yat yarışı düzenleyen kulüpleri sıkıştıran tasarıya dönük eleştiriler Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne iletildi.

Özerkleşmesiyle birlikte, temsilcisi olduğu kulüpler ve sporcular adına daha "sivil" adımlar atması beklenen Türkiye Yelken Federasyonu (TYF), hazırladığı Ana Statü değişikliği ile eskisinden çok daha merkeziyetçi bir yapı oluşturuyor.

Türkiye’de yelken yarışmaları düzenleyen ve yarışmaların kurallarını koyan tek organ olmayı hedefleyen TYF, yelkenin Türkiye’den ileri olduğu ülkelerdeki uygulamalara ters, otoriter bir yöne gidiyor.

KULÜPLER ARASINDA AYRIMCILIK

Federasyon’un Görevleri başlığı altındaki öneri gerçekleşirse, kendi başlarına yarış düzenleyemeyecek olan kulüpler işlevlerini yitirecek ve yarışlarla ilgili en küçük kararlar bile merkezi Ankara’da bulunan TYF tarafından alınacak.

Yat kulüplerinin eleştirdiği bir diğer değişiklik ise, TYF Genel Kurulu’nda oy kullanacak kulüplerin üç kategoriye ayrılarak üye sayılarının belirlenmesi. Ağırlıklı olarak yat yarışı düzenleyen kulüpleri cezalandırıcı bir sonuç yaratacak olan bu değişikliğin kabul edilmesi ile yerel ölçekte faaliyet gösteren ve üç sınıfta yarışa katılan bir kulüp beş üye ile oy kullanırken, uluslararası ölçekte çok sayıda yarış düzenleyen bir yat kulübü, bir üye ile oy kullanmak zorunda kalacak.

HÜLLE YARIŞLARI

Bu durum, yalnızca uluslararası yat yarışı düzenleyen kulüpleri ya diğer dallarda da mevzuat gereği hülle yarışları düzenlemeye itecek ya da güçlü kulüplerin Genel Kurul’da zayıf temsil edilmesine yol açacak.

Ana Statü’de, TYF Başkanı’nın isterse ömür boyu görevde kalmasını sağlayacak bir değişiklik önerisi de dikkat çekiyor. Başkanlık süresinin sınırlanmasının, özerk kuruluşlarda demokrasi gereği olduğu belirtiliyor.

TYF Yönetim Kurulu görevleri arasında, yönetici, yetiştirici, teknik eleman, hakem ve benzerlerinin kulüp değiştirmeler esaslarının belirlenmesi de, kişi hak ve özgürlüklerini çiğneyeceği için itiraz edilen bir başka değişiklik.

GELİRLERE EL KOYUYOR

En çok tartışma yaratan maddelerden biri de, yat yarışları gelirlerinin Federasyon Gelirleri başlığı altında sayılması. Bu uygulama, yat yarışı düzenleyen kulüplerin gelirlerine el konulması sonucunu doğuracak.

Aslında şirket desteği sağlanması çok kolay olan yelkeni; pazarlama, satış, sponsorluk ve kurumsal iletişim bölümleri olmadığı için bir bütün olarak pazarlayamayan, bu konularda profesyonel hiçbir yöneticinin çalışmadığı TYF’nin kolaya kaçarak, olimpik yelken sınıflarını yatçılardan zorla alınan destek ile ayakta tutmayı hedeflediği anlaşılıyor.

Türkiye denizlerinin gezi yelkenciliği açısından öneminin dünya ölçeğinde çok arttığı bir dönemde, "özerk" TYF’nin merkeziyetçi uygulamalarında ısrar etmesi halinde konuyu birlikte ele alan yat kulüplerinin Türkiye Yatçılık Federasyonu kurulması yönünde çalışmalara başlayabileceği belirtiliyor.

Anlaşılan, stratejik bir turizm ürünü olarak denizi ve en çok gelir getiren unsuru yatçılığı ikincil planda gören TYF’nin, adlarına hareket ettiği kulüplerin tamamı ile monolog değil diyalog yaratması gerekiyor.
Yazarın Tüm Yazıları