Kışın geldiğini karanlık gösterir, soğuk değil. Arkasında darmadağınık bir gökyüzü bırakıp Batı’ya erkenden çekip giden güneş, gecenin içinden kopup gelen isli duman kokuları ve sis...
Denize yakın yerlerde kulağa belli belirsiz çalınan sis düdükleri, kırlangıçların artık hiç duyulmayan hızlı, heyecanlı ve sabırsız sesleri.
Kış iyiden iyiye geldi artık.
Marinalar kışın tenha ve hüzünlüdür. Rüzgarlı günlerde direklerin uçlarında çalan ıslıklara, birbirine çarpan çarmık tellerinin çelik şıkırtıları eşlik eder. Toka edilmiş bayrakların kış sonunu çıkartmayacağı bellidir; aynı notaya takılıp kalmış bir trombonmuşçasına ‘fop fop fop’ edip dururlar uzun kış gecelerinde. Gündüzleri ağır ağır solup, rüzgarın hoyratlığıyla tükenirler, uçlarından parçalanırlar insanlar gibi.
Çırpınan denizin küçücük sinirli dalgaları aslında çok güçlüdür; tekneler rüzgarın ve çelik tellerin temposuna acemi dansçılar gibi katılır. Büyük bir çorba kazanı gibi kaynayan deniz, yağlı bir dans pistidir.
Sol, sağ, sağ, aşağı, yukarı, sağ, sol. Bir türlü bitmeyen, masum ama hırçın ve figürleri herkesin meçhulü; denizin ve teknelerin her şeyini bildiği bir dans.
Tekneler için kış, yapayalnız uzun gecelerdir.
*
İnsanlar için kış, yeniden tekneye kavuşmanın beklendiği günlerdir. Tekne, kış karanlığında evin sıcağından, pazar sabahının rehavetinden, cumartesi alışverişinden kurtulunabilirse kavuşulacak, akıldan hiç çıkmayan bir sevgilidir.
Marinaya epeydir gidilmediği, teknenin epeydir ziyaret edilmediği akla geldiğinde inceden bir üzüntü burnu sızlatır. Eğer hayatı paylaşan kişi ile tekne de paylaşılıyorsa suçlu bakışlar; ihmalin suçluluğu. Önümüzdeki hafta kesin gidelim konuşmaları ve gazetenin sayfasını hızla çevirip rüzgarıyla suçluluğu dağıtma çabası.
Yaz aylarının planları kış teknelerinin gıyablarında evlerde yapılır. Haritalar, kitaplar açılır rotalar oluşturulur; epey de kavga çıkar. O liman mı, bu liman mı diye dövüşülür ama eninde sonunda rota evdeki yemek masasının üzerinde çizilmektedir, tekne kabininde ya da havuzlukta değil. Aslında herkes bilir ki, çok uzunca bir süre istikamet yatak odası olacaktır; iyi uykular, tatlı rüyalar efendim. Marinaya ve teknenize haftaya bekleriz.
Kış iyiden iyiye geldi artık.
Tekneleri karaya çekme zamanı. Marinanın çekek yerinde rezervasyon zamanı.
Marangoz atölyesinin yakınına koysunlar; epey iş var. Güverte silinecek, mastikler yumuşamış, su alıyoruz, onlar değişecek. Çok para... Boyacı da yakında, karina zaten boyanacak. Çıkmışken bir kat da zehirli atarlar. Daha da çok para. Nisan da, kısmetse, suya ineriz.
Yelkenleri indir, tuzdan arındır, torbala ve sakla.
Vinçleri sök, bakımını yap.
Aküleri kontrol et, kablolarını sök.
Motora temiz yağ koy ki eskisi donup motorun her yerini zehirlemesin.
Yakıt deposunu boşalt, yoksa mazot canlanır mikroplar depoyu basar, yazın marşa bastığında vıcık vıcık mazot ile motoru berbat edersin. İş çıkar, boşuna masraf!
Su deposunu da boşalt. Taşıp falan ortalığı berbat etmesin, bir de onunla uğraşma.
Geçen sene almamıştın, elektrikli rutubet önleme makinesi al ki geldiğinde teknen küf kokmasın, küflü olmasın.
Çalış. Çalış. Çalış... Paran varsa başkalarını çalıştır. Para öde. Öde, öde hep öde.
Çünkü kış geldi.
*
Teknemiz Halki’ye neredeyse iki buçuk aydır gitmiyoruz. Suçluyum ve ayağa kalkıyorum. Hafifletici nedenlerim var tabii ki...
Yeni bir evin gailesi ve taşınmak için belirlediğimiz takvime uyma kararlığı bütün hafta sonlarına el koydu.
Halki, terk etmeyeceğinden emin olduğumuz sevgili, Fenerbahçe’deki Setur Marina’da mahzun bekliyor. Arada haberlerini almıyor değiliz; kötü bir durum yok. Hálá bizi seviyor ve selam ediyormuş.
Eve sonunda taşındık. Hafta sonları yine özgürleşti; Halki’ye gideceğiz, kesin gideceğiz. Özledik onu. Güzel hatlarını, bembeyazlığını, güvertesini özledik. Ama...