Sırtı denize dönük yaşayanlar ülkesinde, deniz ve yelkenin zengin işi olmadığını söyleyen adamlar varmış.
İnsana hayat veren su, denizde insanın hayatını zenginleştirir derlermiş.
Çıkın denize, kürek çekin, yelken yapın, sörf yapın, balık tutun; iyi olur derlermiş.
Eğer denize çıkmıyorsanız ya da çıkamıyorsanız; olsun, hiç olmazsa, deniz kenarında dolaşın, derin derin nefes alın, deniz üzerinde taş sektirme yarışması düzenleyin çocuğunuzla, hatta hatta denize bakarak çekirdek çitleyin bile derlermiş.
Bilgisayarları başında klavyelerine asılıp tartışma gruplarında laflayanlar da, gazetelerde yazılar yazanlar da, bir duble rakının eşliğinde lüfer-roka takılanlar da hep benzer şeyler söylerlermiş yaz kış, ama söylenenler herkesin bir kulağından girer, öbüründen hızla çıkarmış.
İşte bu ülkede, günün birinde....
*
Yani Türkiye’de, yine deniz mevsimi geldi. 3 bahardır yaşadığım evin bahçesindeki kiraz çiçeğe durunca iyice anlarım bunu. En son o çiçek açar, sanki biraz dikkatlidir; "ne olur ne olmaz" der gibidir, "bahar kırağısı yemeyelim".
Mevsimle birlikte yelkenciliğin tekneyi denize hazırlama gibi doğal sorunları da geldi ama, konumuz bu değil. İnternet üzerindeki en önemli yelkencilik tartışma gruplarından Yelkenciler Lokali’nin kurucusu D. Aktar’ın eleştirdiği gibi, denizi ve yelkeni sevenlerin çok azı, etkili ve yetkililer ile kendilerini karşı karşıya getirecek konularda şikayet etmiyor, direnmiyor.
Bu konuların birincisi İstanbul’da patlak veren marina ücretleri sorunu. Diğeri ise, D. Aktar’ın da sözünü ettiği, yelkenin, yelkenciliğin temsili sorunu.
*
İstanbul’da Şubat ayında patlak veren marina ücretleri konusunun üzeri kapatılmış görünüyor. Rekabet Kurumu’na yapılan başvurunun sonucu bekleniyor ama onun dışında pek bir hareket yok.
Sorun şuydu: Ataköy Marinası, Maliye Bakanlığı’nın istediği ücreti arttırdığını belirterek, birim fiyatlara yüksek zam yapmış, bunu açıklarken, marinaya girebilecek en küçük boy teknenin 42 feet (12.8 metre) olacağını açıklamıştı. Gerçi yazdığım gibi, ’marinaya girebilecek en küçük boy tekne’ denmemiş ama 42 feet altındaki teknelerin ödeyeceği ücretin, 42 feetlik tekneler ile aynı olacağı belirtilmiş.
42 feet, dünyanın Amerika Birleşik Devletleri dahil her ülkesinde, büyük boy tekne kategorisine girer. Belli ki, Ataköy Marina yöneticilerine göre, Türkiye artık aşmış, büyük teknelerin ülkesi olmuş. Belli ki, teknecilik artık gerçekten zengin etkinliği.
*
Yelken sporcuları açısından ise bu mevsim heyecan başlar. Önce Marmara’da, ardından Ege’de birbiri ardından önemli yarışların zamanıdır artık.
Yelken Kulüpleri’nin yöneticileri, pek konuşmaya yanaşmasa da, bu mevsim Türkiye Yelken Federasyonu’nun yarış düzenlemek isteyen kulüplere milyarlarca liralık yarış vergileri salması çok tatsız.
Türkiye’deki bütün spor federasyonları, kulüplere kaynak aktarırken ve desteklerken, yelkende, kulüpler TYF’yi destekliyor çünkü artık özerk hale gelmiş TYF’nin ne sponsorluklarla kaynak yaratma becerisi, ne de niyeti var. Çünkü TYF hálá devlet, kulüplerin, şirketlerin üzerinde. Özerklik sözde, kafa hálá devlet kafası.
Yelken kulüpleri, etkinlik düzenlemek için fıldır fıldır sponsor arıyor ve buluyor, ardından da sağlanan kaynağı TYF’ye aktarıyor.
En son TAYK Denizbank ile 5 yıllık sponsorluk anlaşması imzaladı. Türkiye’nin en önemli açık deniz yarışlarını düzenleyen bu kulübün, sağladığı sponsorluk gelirinin önemli bölümünü, yarış düzenleme şerefiyesi olarak TYF’ye vereceği kesin.
İşte bu, yani kulüplerin yarattığı kaynaktan nemalanmak, bizim Federasyon’un yelken sporunu yönetmesi, yelkene destek vermesi oluyor. Bu durum futbolda olsa, yer yerinden oynar, yelkende herkes üç maymunu oynuyor.
Ve üstelik yelkenciliğin bu kadar sorunla karşılaştığı bir ülkede Federasyon’un tabanını geliştirmesi, tüm denize çıkanlar adına konuşması mümkünken bunu yapmıyor. Üstelik, TYF Başkanı Nazlı İmre seçilmeden önce bu sözü vermişken.
Nedenini en iyi yapmayanlar biliyor, belki açıklarlar da öğreniriz.
Canı bu durumdan yananların da seslerini çıkartması şart ama. Kol artık kırık, kırık yen içinde kalmasın.
Bizim feribotların silahlı kardeşleri var
Amerika Deniz Kuvvetleri, ilhamını İstanbul Deniz Otobüsleri’nin Osman Gazi 1 Feribotu’ndan alan yeni bir savaş gemisi sınıfı yarattı. Kıyı mayınlarına, sessiz dizel denizaltılara, kıyı korsanlarına ve hızlı, küçük teknelerle saldıracak teröristlere karşı oluşturulacak Kıyı Savaş Gemisi filosu için Amerikan Donanması’nın değerlendirdiği teknelerden biri, İDO’nun büyük feribotlarını üreten Avustralyalı Austal Şirketi tasarımı.
Yeni savaş gemileri sığ denizler için tasarlanmış olmasına rağmen, okyanusları hızla geçebilecek özelliklere sahip olacak. Soğuk Savaş döneminde uçak gemisi filoları etrafında örgütlenen Amerikan Donanması, yeni dönemde, okyanusların yanısıra, kıyıların da denetim altına alınmasını öngörüyor.
Su dinamiği ile bilgilerin artmasının yarattığı, sürtünmesi az ve çok hızlı gövde tasarımlarında başı çeken Avusturalyalı Austal şirketi ile işbirliği yapan General Dynamics ve büyük yolcu ve savaş gemileri üreten İtalyan Fincantieri ile işbirliğine giren Lockheed Martin, bu yeni tip savaş gemisinin üretiminde çekişiyor.
General Dynamics tarafından önerilen geminin özelliği, temel tasarım unsurlarının Osman Gazi 1 feribotu ile aynı olması. Su üzerinde yükselen ve bu nedenle yüksek hızlara ulaşabilen bu gemilerin askeri kullanım amaçla düşünülmesi şaşırtıcı değil.
Amerika Birleşik Devletleri’ni yeni ’asimetrik savaş’ şartlarında avantaj sağlaması öngörülen bu yeni tip savaş gemilerinin istihbarat toplama, helikopter ve insansız hava araçları keşif yapma, donanmanın tüm diğer gemileri ile taktik istihbarat paylaşımı gerçekleştirme, insansız su altı ve su üstü araçlarla çatışmaya girme gibi özellikleri bulunacak.
Amerikan Kongresi’ndeki bütçe görüşmeleri sırasında çıkan tartışmalar Kıyı Savaş Gemisi projesini biraz hırpalasa da, tehdit algılaması değişmeyeceği için, özellikle Amerikan seçimlerinden sonra karar sürecinin hızlanması bekleniyor. Genellikle, askeri kullanım için yapılan tasarımlar, sivil kullanıma zaman içinde aktarılırdı. Ancak ilk kez, sivil sektörde sağlanan önemli teknolojik atılımlar, silahlı kuvvetler tarafından benimsenmiş görünüyor. Yani bizim feribotlara silahlı kardeşler geliyor.