Sen-ben-bizim oğlan üçlüsü aşılır mı?

Camia, kendi içinde hep itişip kakışan ama battığını düşündüğü minnacık bir kıymığı balyozla yok etmeye çalışan çok hassas ruhlu bir organizmadır.

Camia küçüktür ama nerede başlayıp, kimde bittiği belli olmaz; muğlaktır. Camia üyeleri güçlerini bu muğlaklıktan alırlar; mektubu yazanı değil, postacıyı döverek cemaatlerinin zayıf yönlerini hep saklarlar.

Geçen hafta bu köşede yayımlanan ve Türkiye Yelken Federasyonu Yönetim Kurulu’na üye bir sporcunun, yabancı uyruklu bir başka sporcuya ırkçı bir küfürle hakaret etmesini konu alan haberi, "yelken camiası" epey tartıştı. http://groups.yahoo.com/group/ YelkencilerLokali/ adresinde okuyabileceğiniz yazışmalarda, ben de maşa olmakla suçlandım. Suçlayanlar, kimin maşası olduğumu yazmadılar. Bu ifadeler, ateş üstündeki kestaneleri beni kullanarak çevirenlerin gizli niyetleri konusunda beni bile hayli kaygılandırdı ama olsun; camia bu, ne dese yeridir.

Bu tartışmalar, Türkiye’de amatör sporlar ve onların yönetimi konularını da epey irdelememiz gerektiğini net bir şekilde ortaya koydu. Örneğin, Federasyon Yönetim Kurulu üyesi bir kişinin aktif ve çok rekabetçi bir şekilde sporculuğa devam etmesi ne denli doğru? Kendisiyle ilgili bir sportif konu olduğunda, yönetiminde bulunduğu Federasyon’un kurulları, nesnel kararlar verebilir mi? Sportif ahlaktan çok çabuk uzaklaşabilen rekabetçi anlayışımız içerisinde, sen - ben - bizim oğlandan oluşan güçlü üçlüyü aşmak, bu tür federasyon yapılarında mümkün olabilir mi?

Ben, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da, çok cahilim. O nedenle de soru benden, yanıt ise camiadan.

Resmen amatör denizci oldum. İngiltere’den yıllar önce aldığım Kıyı Kaptanı belgesini kaybettiğim için 16 Temmuz günü Amatör Denizci Belgesi Sınavı’na girdim. 50 sorudan 33’ünü yanıtlayarak 66 almışım; 50 yetiyordu. Lise bitirme ortalamamdan yüksek bu başarılı sonuç için kendimi kutlayıp, camia üyeliğine adaylığımı da buradan açıklıyorum. Gerçi puanım camiada kimilerine düşük gelebilir, bu düşük puanla bu yazıyı yazıyor olmamı uygun görmeyenler daha çıkabilir ama; olsun, ben yine de camia adayıyım.

Sınava, Beykoz Denizcilik ve Su Ürünleri Anadolu Meslek Lisesi’nde girdim. Sezar Atmaca’nın yazdığı, Amatör Denizcilik Federasyonu (ADF) tarafından yayımlanan Amatör Denizci El Kitabı’ndan yüzlercesi, sınav için kapılar kapatılıncaya kadar herkesin elindeydi. Okul bahçesi, dersine çalışmamış ortaokul öğrencisi kıvamında amatör denizci adaylarıyla lebalep doluydu. Bu kalabalık içinde birçok kadının varlığı ise sevindiriciydi.

Sınav zamanında başlayıp, bitti. ADF, iyi hazırlanmış bir sistem ve çok iyi yazılmış bir kitaba dayanan sınavı yüzünün akıyla ikinci kez tamamladı. Türkiye’de denizciliğin sivilleşmesi konusunda önemli adımlar atan ADF’yi kutlamak gerek.

Mezunu olduğum Kadıköy Anadolu Lisesi dışında yıllardır bir liseye adım atmıyordum. İyi ki atmıyormuşum. Beykoz gibi, İstanbul’un en güzel yerlerinden birinde, Boğaz’ın yanıbaşındaki Denizcilik ve Su Ürünleri Anadolu Meslek Lisesi’nin hali perişan. Bunu fon eksikliğine bağlamak yetersiz. Bir okulun bu kadar dökülmesini, ancak malum bürokratik yönetim anlayışı sağlayabilir. Mezbelelik bir bahçe, ruhsuz bir okul binası, pis sınıflar ve bunların toplamında, bağlanarak bile durulamayacak bir ortam. Çocuklara yalnızca başarı değil, sabır ve ortamın pisliği nedeniyle sağlık da dilemek gerek.

Göreve yeni atanan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü’nü bu liseye gidip rezaleti görmeye, onunla birlikte İstanbul Deniz Ticaret Odası’nı, armatörleri, deniz ile balıktan para kazanan herkesi bu liseyi şehrin gözbebeği bir sivil deniz lisesi haline getirmek için harekete geçmeye çağırıyorum. Geleceğin genç denizcilerinin buna ihtiyacı var.
Yazarın Tüm Yazıları