Dünyanın en büyük 100 motoryatının başını Dubai Emiri Şeyh Muhammed Bin Rashid el Maktoum’un yatı Dubai çekiyor.
Bayram değil seyran değil, Dubai Emiri’nin gemisi nereden çıktı diye soranlara cevabım, Yacht International Dergisi’nden çıktı olacaktır. Yachts International Dergisi, Temmuz sayısında dünyanın en büyük 100 motoryatını anlatıyor ayrıntıları ile... Tekneler, 160 metreden başlıyor ve küçüle küçüle 61.5 metreye kadar iniyor. Üzülüyorum haliyle küçük teknelerin sahiplerine.
Listenin başındaki Dubai’nin içini, tasarımını ve şatafatını kimse bilmiyor; çünkü fotoğraf çekilmesine hiç izin verilmemiş. Ama anlaşılan 24 kişiye hizmet için tasarlanan bu geminin içine bir denizaltı, bir küçük uçak, bir helikopter sığdırılmış. Ayrıca bir çıkarma gemiciği, Dubai’deki arazi araçlarını, dost turistik bölgelere çıkartıyor. Jetskiler de denizden destek sağlıyor. Sanırım Dubai, deniz kuvvetlerini tek bir gemide birleştiren yeni bir kavramın öncülüğünü yapıyor.
Şaka bir yana, derginin listesinde yer alan gemilere ve sahiplerine bakmak, dünyadaki servet dağılımı değişimine ayna tutuyor.
Hızlı ekonomik gelişmesi ile dikkat çeken Hindistan’dan iki işadamı, Vijay Mallya ve Lakshmi Mittal yeni teslim aldıkları iki mega yat ile ilk 100’e girdiler.
Türkiye’den ise tek bir gemi var; Savarona. 124 metrelik boyuyla 8. sırada. Amerikalı Emily Roebling Cadwalader tarafından Almanya’da Blohm & Voss tersanesinde yaptırılan, ancak Amerikan sularına hiç gitmeyen Savarona’nın ikinci sahibi Mustafa Kemal Atatürk...
Savarona’yı satın alma kararını kimin verdiğini hep merak etmişimdir; zamanının en büyük özel yatı olan bu teknenin o günkü maliyeti, bugünün en büyük yatı Dubai ile benzeşiyorsa Savarona için yapılmış ödeme gerçekten çok büyük olmalı. Dubai’nin tahmini maliyeti ise 300 milyon dolar.
İLK 10
Dubai2003160
Abdul Aziz1984147
Al-Mahroussa1865145.6
Al Salamah1999140
Rising Sun2004138.4
Octopus2003127
HMY Britannia1953125
Savarona1931124
Atlantis II1981116.8
Issham al Baher1973115.8
Yelkende başarı sağlamak için yapılması gerekenler
Türkiye Yelken Federasyonu Başkanı Nazlı İmre ile tanışırız. Geçen yıl, seçilmesinden önce ve sonra birer kez biraraya geldik. Sonra bu yaz başında da bir kez telefon ile görüştük. Yaptığımız yazışmalar da var.
İmre, seçim öncesinde, önceki federasyonu, yelken sporunun asli unsuru olan kulüplere danışmadığı için eleştiriyor ve yeni bir dönem vaat ediyordu. İyi bir kampanya ile özerk Yelken Federasyonu’nun Başkanlığı’na seçildi.
Tüm spor federasyonları gibi Nazlı İmre Federasyonu’nun hedefi de Türkiye’de sorumlusu olduğu spordan bir başarı öyküsü yaratmak. Tabii bu hedefe ulaşmak için önce bir strateji oluşturmak, sonra da oluşturulan stratejinin gereklerini yerine getirmek gerek.
*
Yacht Türkiye Dergisi ile konuşan Başkan İmre, geçen temmuz ayında tüm yelken kulüplerini ayağa kaldıran, yelken eğitimine destek amaçlı salma vergi uygulamasına neden gittiklerini uzun uzun anlatıyor. Anlatırken de, tepki toplayan salma vergi uygulamasını eleştirenlerin kendisine hiçbir şey sormadığını belirtiyor. Eleştirenlerden biriyim; o halde sormayanlardan biri de ben olmalıyım.
Eleştirilerim, İmre’nin söylediklerini okuduktan sonra da sürüyor.
Sponsorların TYF takvimine girecek yarış düzenlemesi için eğitim amaçlı olduğu söylenen bir şerefiye ödemesi, yelkeni geliştirir mi? Hayır. Çok küçük bütçelerle düzenlenen yelken yarışlarının yarattığı gelire bir de TYF’nin ortak olması yelkeni geliştirmez, sponsorları kaçırır.
Bu bir strateji değildir, taktik hiç değildir; olsa olsa atılmış yanlış bir adımdır. Sponsorları kulaklarından para fışkıran ve yelkene yatırım yapmak için birbirini ezen bir grup olarak görmenin neden olduğu bir masabaşı kararıdır.
*
Sponsor demişken... İmre’nin şu cümlesi de ilginç: "Sponsorluğu, kokteyl düzenleyip yemekçiye, kupa yaptırıp promosyoncuya para kazandıran bir müessese olmaktan çıkartıp yarınlara yatırım yapan ve uzun soluklu geri dönüşleri planlayan bir yaklaşım haline getirmeliyiz."
Anlaşılan İmre, Türkiye’de yelkeni geliştirmeyi düşünmenin ötesinde, şirketlerin pazarlama yatırımı faaliyetlerine de bir çekidüzen vermeyi hedefliyor.
Şirketler zaten sponsorluk kararı alırken, yarınlara (kendi yarınlarına) yatırım yapar ve uzun soluklu geri dönüşler (yine kendileri için) planlar. Yelkenin geleceğini planlamak ise Federasyon’un işidir. Bu yaklaşım ile yelkeni geliştirecek kaynak yaratmak imkansızdır denebilir.
İmre’nin kolaylıkla unuttuğu şu gerçeği ne yapalım bir de? Sponsorlar olmasa, eleştirilen kupaların verileceği yelken yarışları, yemekli eğlenceli törenlerde kupaları havaya kaldıracak sporcular da hayli azalır.
Yelkenin geleceğine bakışta da sorun var. "Bugünün centerboard’cusu (olimpik sınıf yelkencisi) yarının yat sahibi ve yat yarışçısıdır" diyor İmre. Hayır öyle değildir.
Marinalarda tekneleri için sıra bekleyenlerden ne kadarı hayatında yelken kulübüne adım atmış, ne kadarı yelkeni ciddi bir eğitim sonucu gençken öğrenmiş gidip bir bakmalı İmre. Yelkenin sporun ötesinde bir yaşam tarzı olduğunu unutuyor. Aslında söylediğinin tam tersi geçerli. Ancak denize ilgi duyan bir aile, çocuğunu yelkene yönlendirir. Piramidin nasıl bir geometrisi olduğunu hepimiz biliyoruz. Tersine çevirince devrilip devrilmeyeceğini denemenin pek anlamı yok. Devrilir...