Liderlerinin denizle ilişkisi sınırlı bir toplumun denize aşık olması tabii ki mümkün değil
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Savarona yatı, Türkiye tarihinde bir dönemin bitişinin en önemli simgelerinden biridir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatının son aylarında birkaç kez binebildiği bu görkemli yat, dönemin en büyük özel teknelerinden biriydi ve Cumhuriyet, Gazi’ye borcunu, birkaç ay için kullanılabilecek Savarona ile ödemeyi sürdürüyordu.
Savarona’ya daha sonra bakılamadı. Yakıldı, satıldı, onarıldı ve şimdi, çok lüks bir kiralık yat olarak dünya denizlerini geziyor. Geçen pazar günü Cannes açıklarında demirliydi. Libyalılar kiralamış söylendiğine göre; bazen biniyorlar, bazen binmiyorlarmış.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışında konuşturduğu topları ile söz sahibi olan ve bu nedenle büyük tarihi önem taşıyan Yavuz zırhlısına bu kadar özeni bile çok gördük; söküp, çeliğinden jilet, güverte ahşabından zarf açacağı yaptık. Kutlarız hepimizi.
*
Birkaç hafta önce Cannes’daki Kanto Marinası’ndan İstanbul için açılan Figaro- Beneteau yarış teknelerinin Savarona’nın önünden geçişini izlerken, elimde İpek Çalışlar’ın Doğan Kitap’dan çıkan Latife Hanım kitabı vardı. Son sayfalarını okuyordum.
İpek Çalışlar bu kitabı ile Cumhuriyet tarihinin gizli bırakılmak istenen bir dönemini anlatıyor ve Türkiye’nin, haksızlığa uğrayan ilk modern kadını, kadın hareketinin tartışmasız ilk lideri olan Latife Hanım’ı da hak ettiği yere konumluyor. Ama kitabın, benim açımdan çok önemli bir diğer yönü, Atatürk’ün denizle güçlü ilişkisini anlatması ve anımsatması oldu.
Mustafa Kemal ve Latife Hanım’ın Mudanya’dan bindikleri Hamidiye Kruvazörü ile Marmara Denizi’nde çıktıkları uzun gezi sırasında Mustafa Kemal’in İstanbul’a küskünlüğünü, kıyıda bekleşen onbinlerce İstanbulluya selam dahi vermeden Boğaz’dan geçip giderek sergilemesi çok çarpıcıydı. Karadeniz Limanları tek tek ziyaret edilirken; Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk ve tek birinci sınıf savaş gemisi olan Hamidiye Kruvazörü’nün, güvertesinde kurulan rakı sofraları ile bir keyif gemisine dönüştürülmesi Mustafa Kemal’in denizi ne kadar çok sevdiğini gösteriyordu.
Başka örnekler de var: Deniz kenarındaki Florya Köşkü’nün kumsalında verilen resmi mayolu pozlar, Söğüt, Ertuğrul ve son olarak Savarona devlet yatı, çok sık çıkılan deniz gezileri...
Anlıyoruz ki, Gazi, deniz kenarındayken, Anadolu dağlarındaki kadar evinde, teknedeyken, at sırtındaki kadar rahat hissediyordu kendini.
*
Atatürk’ten sonrasını düşünüyorum.
İsmet İnönü denize çivileme atlarmış; tanık olanlar kalmadıysa da, fotoğrafları anımsayanlar çıkacaktır.
Süleyman Demirel’in, Tuzla’nın Mercan mahallesinde deniz kenarında bir evi vardı; ama onu denize girerken hiç görmedik. Tek hatırladığım, siyasetten yasaklı olduğu 80’li yıllarda Tuzla’daki evinin kıyısında, ayaklarında tokyoyla çekilmiş bir fotoğrafı.
Turgut Özal’ın Okluk Koyu’nda yaptırdığı küçük cumhurbaşkanlığı konutu ve çıktığı Ege gezileri 80’lerde epey konuşulmuş; Özal, işadamları tarafından konuk edildiği için ağır eleştiriler almıştı.
Liderlerinin denizle ilişkisi bu kadar sınırlı olan bir toplumun denize aşık olması tabii ki mümkün değil. O yüzden de deniz, Türklerin çoğu için genellikle balkondan bakılan, derinlikleri sırlarla dolu, karanlık, korkutucu, çok ıslak ve gereksiz derecede tuzlu bir su kütlesi sadece. Evlerinin kör duvarlarını denize, pencerelerini dağlara çeviren bir ülke burası; üstelik Karadeniz’de.
Yani balık baştan kokmuş durumda. Gerçi değişim yavaş da olsa sürüyor; denize ilgi artıyor. Ama bir yandan da şunu görmek gerek: Bu ülkede gerçekten denizci bir yönetici takım iktidara gelmezse, denizlerde, iki ileri bir geri yeniçeri yürüyüşüne daha çok devam ederiz.
Akdeniz’in en uzun yarışını TEB kazandı
Vakko Odyssey Cannes Istanbul yarışı geçen hafta tamamlandı. 23 teknenin katıldığı yarışı 22 tekne tamamladı. İstanbul’u ilk kez gerçek anlamda uluslararası bir yelken etkinliğinin bitiş noktası haline getiren yarışın şampiyonu Türkiye Ekonomi Bankası TEB’in sponsorluğundan yarışan tekne oldu. Erwan Tabarly ve Romain Attanasio’dan oluşan ekip, yarışı 4 gün 5 saat 26 dakika ve 31 saniyede tamamladı. Birinci ile sonuncu arasındaki farkın yaklaşık 13 saat olması, yarışın ne denli zorlu geçtiğinin bir işareti.
İyi bir rüzgarla yarışa başlayan tekneler önce durgun havayla karşılaştı ardından Ege Denizi’nin güneyinde sert bir fırtına ile mücadele etti. Yarış bu nedenle baştan planlanan parkurda yapılamadı ve planlanmamış liman ziyaretleri gerekli oldu. Geçen pazar gecesi Ataköy Marina’da düzenlenen törende ödüller kazananlara verildi. Törene katılan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, projeye desteğin süreceğini belirtti.