Sonbahar geliyor. Gökova dönüşü, sağanak yağmurla birlikte birdenbire 17 dereceye düşen sıcaklık ve alçak bulutlar, sonbaharın gelmekte değil, gitmekte olduğunu düşündürdü gerçi ama... Sonbahar geliyor.
Halki, İstanbul yolculuğunu yarıladı. Şu sıralarda Çeşme- Ayvalık arasında bir yerlerde olmalı. Namık Kaptan’a eşlik edememek içimde sıkıntı yaratıyor ama yapacak bir şey yok... Malum; işimiz, işlerimiz var.
Ramazan öncesinde İstanbul’a vardığında (Namık Kaptan’ın ağzından hiç düşürmediği "inşallah"ı unutmayalım), birkaç hafta sonumuz daha kalıyor Halki ile denize çıkmak için. Çok uzaklara gitmeden Kalamış- Adalar arasında dolanır dururuz.
Sonra erkenden kararan günler, soğuk havalar ve bitmek bilmez aralık, ocak geceleri, Kilyos’ta ilk bizim evin üzerinden geçerek İstanbul’u vuran poyraz, karayel, yıldız fırtınaları...
Aslında bu yıl kış sıkıntısı sanırım çok az olacak çünkü o aylarda Halki’ye yeni bir misafirin katılması bekleniyor; Piraye Zeynep. Denizle çok erken tanışacak şanslı bir bebek.
*
2004 yılının ağustos ayında tamamen rastlantı sonucu ve hiç planlamadan, çok uygun bir fiyata satın aldığımız Halki, yelkeni yaşamımızın önemli parçalarından biri yaptı. İyice bir otomobilden ucuza mal oldu ve işletme maliyeti otomobilden çok daha az. Böyle baktığımda, Halki’yi satın almanın yaptığımız en akıllıca işlerden biri olduğunu düşünüyorum. Geçen yaz İstanbul’da, bu yaz Bodrum, Gökova ve Göcek’te yaşantımıza açtığı pencereyi büyüttü, turkuvaza boyadı. Bunun da ötesinde, aile geleceğimizin önemli yapı taşlarından biri oldu.
Ben bir yelkenli teknenin dümenini ilk kez 28 yaşında tuttum. O yüzden, yedi yaşına yeni basan kızım Ütay’ın önceki hafta Göcek’te saatlerce dümen tutmasının ve buna bayılmasının değerini tam olarak anlatabilmem gerçekten çok güç. Önünde açılan bir kapı bu; ayağını uzattı, girdi girecek. Kolluklarını fırlatıp, ilk kulaçları atmasına cesaret veren Halki, umarım, onu denizli ve yelkenli bir yaşamın içine de taşıyacak.
Halki, yaşamı dönüştürme gücüne sahip, kocaman yelkenleri olan bir sihirli değnek aslında; bunu da yeni fark ettim.
*
İlk Körfez Savaşı çıkmamış olsaydı, belki benim yelkenle ilişkim bugün çok daha güçlü olurdu; acemi demezdim kendime, Halki’deyken, karar vermeden daha az düşünürdüm, aklımla birlikte içgüdülerimi daha fazla kullanırdım, tekneyle bütünleşmiş olurdum; kısacası, derimdeki tuz tabakası biraz daha kalın olurdu. Herhalde... Bu aslında çok uzun bir hikaye; neden bunca deniz yılını kaybettiğimi açıklamak için değiniyorum sadece.
Şunu kesinlikle söylemem gerekli: teknelerin sizi dönüştürme gücüne karşı durmayın. İmkánım yok, zamanım yok, deneyimim yok, bilgim yok demeyin. Bunların hepsi sizde var; yeter ki denizin çekimini kabullenip, arayışa geçin.
Sihirli değneği siz bulamazsanız, o sizi bulacaktır; emin olun. Halki bizi böyle buldu çünkü. Ondan sonra da, bildiğiniz anlamı ile hayatınız dönüşmeye başlayacak.
Rahatlayın, kendinizi bırakın ve yaşadıklarınızın tadını çıkartın.