İSTANBUL-Isparta seferi sırasında düşen Atlasjet uçağıyla ilgili haberlere okurlardan epey tepki geldi hafta içinde.
Meltem Güvenir, "2 Aralık 2007 tarihli Hürriyet’te manşette attığınız ’5-10 dakika uğruna mı’ başlığının gazetecilik etiğine uygun olmadığını düşünüyorum. Siz belki, ’5-10 dakika uğruna’ yerine ’5-10 dakika uğruna mı’ yazarak manşetinizi gazetecilik etiğine uygun hale getirdiğinizi savunabilirsiniz, ama sizin de farkında olacağınızı düşündüğüm gibi, böyle hassas bir konuda, daha kaza sebebi teşhis edilmeksizin, bu tarz bir manşet atmanızın kamuoyunun aklında kazanın ’5-10’ dakika sebebiyle olduğu yönünde kanaat oluşturacağı ve insanları olumsuz etkileyeceği ortadadır" diyor ve ekliyordu: "Ne Atlasjet ile ne de başka bir havayolu şirketi ile uzaktan yakından ilişkim yoktur."Alpay Ercan’ın takıldığı ise bir başka haberdi: "Hürriyet’in birinci sayfasında, düşen uçağın pilotu için ’Muhammed adını sildirmişti’ başlığını atmışsınız. Böyle bir yazıyı gazeteye yakıştıramadığımı söylemek isterim. Hürriyet bu başlığı atarak şunu mu demek istiyor: ’İsmini sildirdi, arkasından da gitti uçağı düşürdü!’ Bunu mu ima etmek istiyor? Hürriyet Gazetesi’nin bu yaptığı ayıptır."Havacılık terimleri de kimi okurlar için sorun oluşturuyordu. Özcan Yaşar, mektubuna başlığı "Manşet kelimeleriniz Türkçe olsun" diye atarken, "Uçak kazasıyla ilgili manşetiniz ’In-bound rehaveti’... ’In-bound’u anlasa anlasa, havacılık sektöründe pilot ve hava trafik görevlileri anlar. Bunların sayısı da 5 bini geçmez. Haydi meraklılarıyla birlikte 10 bin kişi diyelim bu kelimeden haberdar. 700 bin tirajlı 2.5-3 milyon okuyuculu bir kitle sizin ne demek istediğinizi nasıl anlayacak, hiç merak etmiyor musunuz? Bu yabancı kelime kullanma ’hastalığı’ veya alışkanlığı diyelim, Hürriyet’te sık karşılaştığımız bir durum. Türkiye’nin odaklandığı bir haberin manşetini daha başından ’In-bound’la anlaşılmaz kılarsanız, okuyucu kitlenize biraz haksızlık etmiş olursunuz" diyor.Uçak kazaları, haberleştirilmesi en zor felaketlerin başında gelir. Kazanın nedenini anlamak zaman gerektirir; bazen uçak da bulunmaz, ancak parçalarına erişilebilir. Bu nedenle de kazanın nedenlerine ilişkin akıl yürütmeler de kaçınılmazlaşır. Ve son olarak da, uçak kazaları, örneğin trafik kazalarına kıyasla çok daha fazla merak uyandırır, olayın şiddeti ve aniliği hepimizi dehşete düşürür.Bu açıdan bakıldığında, Atlesjet’in MD83 uçağının neden düştüğü konusunda değerlendirmelerin daha baştan yapılması kaçınılmaz. Havacılığın teknik yönleri, bugün birkaç yıl öncesine kıyasla çok daha iyi biliniyor. Uçağın düştüğü yer ile olması gerektiği yer arasında birkaç kilometrelik mesafe bulunması ve bunun teknik nedenlerle açıklanamaması, ’5-10 dakika uğruna mı’ başlığının atılmasını açıklıyor. Kaza sonrasında havayolu pilotlarının uluslararası tartışma forumlarında da aynı soruna işaret edilmiş ve ’kestirme’ uçuş olasılığı gündeme getirilmişti.İkinci tepki; pilotun Muhammed adını sildirmesi konusundaydı. Bilgi doğruysa, haberleştirilmesinde de bir sakınca tabii ki kesinlikle yok.İngilizce’nin başlıklara çıkmasına ve yaygınlaşan İngilizce sözcük kullanımına ben de karşıyım. Ancak eğer pilot ile kule arasındaki görüşme aktarılıyorsa ve bu görüşmede, uluslararası kabul gören bir havacılık terimi İngilizce olarak kullanılıyorsa bunda bir sorun görmüyorum. Ve zaten haberin içinde İngilizce teknik terimin ne olduğu çok net bir şekilde açıklanıyor.Bir hukuk tartışmasıDoç. Dr. Ömer Sadullah: "Şükrü Kızılot’un 18 Kasım 2007 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde yer alan ’İşyeri bilgisayarını kişisel işinde kullanan tazminatsız işten atılır’ başlıklı yazısında başlık ve içerik arasında uyuşmazlık söz konusu ve dolayısıyla yanlış yönlendirme olduğu kanısındayım. Şöyle ki, iş sözleşmesinin işveren tarafından tazminatsız ve ihbarsız feshi 4857 sayılı İş Kanunu’nun sadece 25. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen ve işçinin ’ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri’ne uyan bir eylemi varsa mümkündür ve bu da yazının 2. paragraf başlığında belirtilen ’haklı neden’i oluşturur. Haklı neden ile 18. maddede yer alan geçerli neden ise aynı şey değildir. İşveren belirli koşulların varlığı durumunda iş sözleşmesini feshederken 18. maddeye göre geçerli bir sebep göstermekle yükümlüdür. Nitekim Yargıtay kararı da bu yönde olmuştur. Yani yazının son paragrafında belirtildiği gibi olay ciddi ama derhal ve tazminatsız atılma olmadığı için de vahim değil."Prof. Şükrü Kızılot: "Söz konusu yazıda ’geçerli bir sebep’e dayanak olarak Yargıtay’ın 2007 yılına ait bir kararı gösterilmiştir. Okuyucumuz da bu durumun, işçiyi işten çıkarma için ’geçerli bir sebep’ olduğunu vurgulamaktadır. Burada ’geçerli bir sebep’ olduğu ve işten çıkartılabileceği yönünden sorun yoktur. Sorun, ’İşyeri bilgisayarını, kişisel işinde kullanan tazminatsız işten atılır’ başlığındaki ’tazminatsız’ sözcüğüyle ilgili. Aslında bu yazının orijinal başlığı ’İşyeri bilgisayarını kişisel işlerinde kullananlar yandı’ şeklindeydi. Gazetenin yazı işleri, bazen yazının başlığını daha çarpıcı olması amacıyla değiştirebiliyor. Bu yazıda da başlık değiştirilip ’tazminatsız işten atılır’ denilince, yazının içeriği ile başlıktaki ’tazminatsız atılır’ ifadesi arasında bir çelişki doğmuş. Yoksa, işyeri bilgisayarını kişisel işinde kullanıp işle ilgilenmeyen işçinin işten çıkartılabileceği konusunda sorun yok."