Dünya senin istiridyen

İstiridye, İngilizlere göre, adında ’r’ harfi bulunmayan aylarda yenir; İngilizce ay adları.

Buna göre göre mayıs, haziran, temmuz, ağustos ayları dışında yılın 8 ayı istiridye yemek mümkündür. Yasak aylarda istiridye biraz gevşek olur, o yüzden yenmez.

Nereden mi geldim istiridyeye? Önceki hafta Fransa’da epey istiridye yedim ve tadı damağımda kaldı zira. Hemen ’mutlu azınlık’ geyiği yapılmasın, istiridye çok pahalı bir deniz ürünü değil çünkü.

Bir kaya parçası gibi görünen mütevazı istiridyelerden bir düzinesini ustalıkla açıp önüme getirdiler mi, açıkçası, gözüm sofradaki diğer yemekleri görmez. İstiridyenin tadını, çıkartıldığı bölgedeki denizin minerallerinden aldığı söylenir. Tat farklılıklarından yola çıkarak, şarapçıların yaptığı türden istiridye snobluğu yapanlar dahi varmış; benden söylemesi.

Ben istiridye yiyerek deniz ayrımı yapabilecek kıvama hiç gelmeyeceğim herhalde, ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bir istiridyeyi ağzınıza attığınızda sanki denizi yutmuş gibi olursunuz. Temiz, pırıl pırıl bir koyda yüzerken denizin tüm duyularınızı etkileyen her özelliği; sesi, kokusu, tadı sanki ağzınızın içinde dev okyanus fırtınaları yaratır.

Tadı kadar sevdiğim bir özelliği de istiridyenin, harika bir deyimin göbeğinde oturmasıdır. "Dünya senin istiridyen"; yani sen sahici bir inci olabilirsin; gezersen eğer, kumken incileşirsin... Ama sözü, sevgiliyle vedalaşmak için de kullanabilirsin; ki kullananlar olmuştur.

Dünyayı istiridyesi olarak gören yelkencilerin, kayda geçmiş dehşet anlarının anlatıldığı bir yeni kitap çıktı. Londra’dan aldım. Taşıması zor oldu çünkü çok iyi fotoğraflanmış büyük ve ağır sayılacak bir İngilizce kitap. Daha önce yelkenliler ve klasik yatlarla ilgili kitaplar yazmış olan Nic Compton’un bu kitabının adı Denizden Sesler.

’Dünya Okyanusları ile Şaşırtıcı Karşılaşmalar’ alt başlığını taşıyan kitapta 31 öykü var. Şanssızlık, kahramanlık, aptallık, yorgunluk, zeka öyküleri hepsi; insan öyküleri. Yeryüzünün tüm okyanuslarından, bazıları bilinen, bazıları bilinmeyen maceralar

Sir Robin Knox Johnston dünya etrafında tek başına teknesi ile hiç durmadan dolaştığında çok büyük bir iş yapmıştı. Ama bu büyük başarı, insanlık için küçük bir adımdı, çünkü 1969 yılındaki Ay’a inişten birkaç ay sonra gerçekleşmişti. Yani, okyanus, o yıllarda insana uzaydan daha uzaktı. İşte bu kitapta, okyanusları yolculukları ile bize yakınlaştıranların öyküleri var.

*

Atlas Okyanusu’nun Amerika kıyıları, bir zamanlar el değmemiş balık yatakları ile büyük zenginlikler yarattı. Bu zenginliklerin sahipleri ise tabii ki yaratanları değildi.

Bereketli balıkçılık, tehlikeli hava demektir. 1883 kışında bir gün önce döktükleri 500 iğnelik paraketa oltasını toplamak için kürekli küçük bir kayık ile ana balıkçı teknesinden ayrılan Howard Blackburn, havanın aniden dinmesi ile birkaç dakika sonra yaşayacaklarını anlar ve geri dönmek için küreklere asılır. Birden Kuzey Kutbu’ndan kopup gelen fırtına, tipiyi üstüne boşaltır. Ana gemiye ulaşması için dev dalgalar ve tipi ile boğuşması gerekir.

Hikaye uzun... Ama özü şu; o, ana tekneye ulaşamaz, ana tekne de ona. Koparlar. Fırtınada saatler geçer, tipi borana dönüşür, göz gözü görmez ve Howard’ın elleri donup küreğe yapışır. Kürekler fırtınada elinden düşmediyse eğer, nedeni budur. Günler sonra kürek çekerek köyüne geri döndüğünde, kıyıdaki herkes ondan umudu çoktan kesmiştir.

Kepçe kulaklı Howard Blackburn, parmaklarının tamamını ve ellerinin yarısından çoğunu o fırtınada kaybeder ama yılmaz ve balıkçılığa devam eder. Atlas Okyanusu’nu yelkenli tekne ile tek başına geçer. 1932’de öldüğünde bir efsanedir.

Benim efsanelerimden biri ise Oscar Wilde’dır. "Dünya benim için de bir istiridyeydi" der Oscar Wilde, "Ama hep yanlış yerlere gittim."

Olsun, inciydi çünkü dolaşmıştı.

İşte Nic Compton’un bu kitabı yanlış yerlere gidip, bize hep güzeli anlatan istiridye seyyahlarının öyküleri ile dolu. Öneririm.

Voices from the Sea, Nic Compton, Octopus Books, 25 Sterlin

Paris teknelerinden sevgilerle...

Gitmek isteyip de bir türlü gidemediğim tekne fuarlarından biri de Paris’teki... Hem de yıllardır. Açılışı bugün yapılan 2008 Paris Tekne Fuarı, birazını anladığım Fransızca yelken dergilerine bakılırsa, çok iyi bildiğim Southampton ve Londra Tekne Fuarları’na fark atıyor sanki. Yoksa Frankofon mu olsam artık?

Tüm Fransız yelken dergileri kapaktan kapağa Paris Tekne Fuarı 2008 ile dopdolu.

2.33 metrelik Pixxy ile görsel bilgi yağmuru, 19 metrelik Hanse 630 ile sona eriyor Bateaux dergisinde. Öylesine ayrıntılı bir çalışma ki, dergiyi hazırlayanlara şapka çıkartmak gerek. Tam 1000 tekne ve binlerce ürün sergileniyor Paris’te.

Yeryüzünün tüm tekne üreticilerinin ürünleri belli ki Paris’te sergileniyor. Yelkencilikte ve genel olarak tekne sektöründeki en son eğilimleri, önümüzdeki hafta boyunca Paris’te izlemek mümkün; yaklaşık 300 bin ziyaretçi bekleniyor.

Dergileri karıştırdıkça, Fransa’da insanın denize çıkması için sunulan seçeneklerin bolluğu nedeniyle şaşkınlığa düşüyorum. Küçücük 2.35 metrelik Pixxy, bir çocuk için ilk yelkenli olabilir; satış fiyatı 1850 Euro.

Biraz daha büyük, örneğin iki yetişkin için yeterli bir tekne, 3.80 metrelik Vibe’ın hediyesi 6860 Euro. Kıyıda rüzgarı yüzünde hissederek yelken seyri için harika ve ucuz.

’Ben hız yapmak istiyorum’ diyenlerdenseniz, 4.50 metrelik Xenon, balon yelken de basılmasına imkan veren bastonu ile ideal. Fiyat biraz yükseliyor artık; 9860 Euro. 10.650 Euro’ya ise 4.80 metrelik Dart 16X katamaran alıp, denizleri sürat manyağı yapmak isterseniz, o da mümkün.

Klasik yelkenliler, klasik görünümlü ama su altı çok modern ve çok hızlı tekneler... Büyük tekneler, küçük tekneler... Kafanın karışmaması mümkün değil.

Mesela, giderek yaygınlaşan ve Fransızların bile ’daysailer’ dediği yalnızca gündelik yelken için kullanılan, uzun seyirlere çıkılamayan, küçücük kabini ile belki pek de pratik olmayan teknelerin en güzel örneklerinden biri; Tofinou. Hediyesi 79 bin Euro.

2008 yılına damgasını vuran tüm diğer tekneler de Paris’te. Benim Beneteau fabrikasında gördüğüm ilk First 45 Paris’te sergilenecek örneğin.

Yani önümüzdeki yıl Paris Tekne Fuarı’na gitmek artık kaçınılmaz oldu. Ama bunun için de biraz Fransızca öğrenip, Paris taksicileri ile baş edebilme gücüne sahip olmam gerekli. Yıl uzun. Bakalım, belki o da olur.

Denizcinin Günlüğü 2008

Amatör Denizcilik Federasyonu adına Sezar Atmaca tarafından hazırlanan Denizci’nin Günlüğü 2008, önümüzdeki hafta piyasaya çıkıyor. Türkiye’de amatör denizcileri biraraya getiren çatı örgütü Amatör Denizcilik Federasyonu tarafından 3. kez yayımlanan günlük böylelikle yeni bir geleneğe dönüşüyor.

Bildiğimiz yılbaşı ajandalarına denizci perspektifini ekleyen ve bu arada toplanması hayli zaman ve emek isteyen deniz ve denizcilikle hoş bilgiler içeren günlük, kitapçılarda 18 YTL fiyatla satılacak.
Yazarın Tüm Yazıları