Kapalı lokantalar ve hediyelik eşya dükkanları. Denizden esen sert rüzgarın önüne katıp sürüklediği kurumuş yapraklar, çelik grisi gökyüzünün karabasan gibi üzerine bastığı kasabayı belki biraz renklendirir, belki renklendirmez.
İnsanlar yaklaşan yağmurdan kaçmak ister gibi bir havada yürürler sokaklarda. Ve yağmur gelince hem çok, hem de sert gelir.
Kış aylarında Marmara Adası ile Biscay Körfezi’ne bakan Les Sables d’Olonne kardeş şehir olurlar örneğin; aynı kaderi paylaşırlar.
Yaz aylarının farklı dillerdeki rengi, coşkusu ve sesi geride kalır, tatilciler ve yazlıkçılar gider, evlerin panjurları, otellerin giriş kapıları sıkıca kapanır ve sonra kıyı kasabaları dünyanın her yerinde, kendilerine özgü, evrensel ve hüzünlü bir dili konuşmaya başlarlar, yalnızlık dilini. Ve yapayalnız insanlara benzerler.
*
Geçen hafta, dünyanın en büyük yelkenli tekne üreticisi Beneteau’nun davetlisi olarak Fransa’nın Biscay Körfezi’ne bakan Vendee bölgesindeydim. Zamanında balıkçı ve köylü, şimdi hem balıkçı, hem yelkenci, hem köylü, hem de turist bir bölge Vendee. Bakımlı çiftlikler, kasım ortasının hüzünlü deniz kasabaları ve dünyaya hükmeden Fransa tekne üretim sanayinin en önemli şirketi Beneteau’nun fabrikaları.
Bir tarafta besili ve temiz inekler, öbür tarafta akide şekeri gibi paketlenmiş teknelerin kamyonlara yüklendiği Beneteau fabrikaları. "Şunlardan birini sarıverin" demek içimden gelmedi değil fabrikayı dolaşırken. Ama fabrika izlenimleri haftaya...
Beni bu ziyaret sırasında en çok, bir balıkçılık ve tarım bölgesinin ciddi bir sanayi liderliği yapan Beneteau’yu bağrından çıkartabilmesi şaşırttı.
Bunun nasıl olabildiğini sorduğumda ilginç şeyler öğrendim. 1789 Fransız Devrimi’ne başkaldıran bu bölgede, disiplin ve itaatin, sıkı Katolik nüfus açısından önemli olduğunu anlattılar.
Biscay Körfezi’nin çok sert havasında denize açılabilen balıkçı teknelerini yapan ve çalışmayı seven bu geleneğin, 2500 kişinin çalıştığı bir sanayi devi yaratmasının, 1789 Fransız Devrimi’ne direniş ile ilişkili olması çok ilginçti.
*
Dünyanın en önemli yelken yarışlarından biri olan Vendee Globe’a adını veren bölgedeki onlarca sevimli tatil kasabasından biri olan Les Sables d’Olonne, gittiğimizde, kıyı kasabalarının kış hüznüne yeni yeni giriyordu.
Uçuşup duran sararmış meşe yaprakları, çok sıkı olmayan ama üşüten bir rüzgar ve yüzlerce denizciyi yutan Biscay Körfezi. Bu havaya rağmen denize açılmış 8-10 tekne. Balıktan dönen trolcüler. Kasabanın hüzünlü ve yalnız sokaklarında dolaşmak içimi iyice arıttı. Çok güzeldi.
Su konutu Hediyesi 4 milyon dolar
Geçenlerde izzet ikram ağırladığımız sabık yıldız, Hollywoodlu Kevin Costner’ı batıran film Waterworld’dü. Su Dünyası, sinema tarihinin en başarısız filmlerinden biri olarak arşivlendi. Gelecekte bir gün insanların denizde yaşayacağı ve burada da altta kalan boğulsun siyasetinin hakim olacağı öngörülüyordu filmde. Çevresel sorunların artması, Su Dünyası benzeri gerçek gelecek senaryolarını sıkça gündeme getirir oldu. Ve bu durum denizle ilişkilerimizi değiştireceğe benziyor.
Küresel ısınma nedeniyle denizlerin yükselmesi sonucunda, karasal alanların azalacağı ve ciddi nüfus sorunları doğacağını öngören bilim adamlarının sayıları artarken, denizde yaşamı kolaylaştırma arayışları da hızlandı.
Bir yerden diğerine gitmek için çok işe yarayan bildiğimiz deniz araçları, sürekli yaşam için seçildiğinde ciddi sınırlamalar getiriyor. Hacim sorunu var örneğin; bir yere doğru dürüst gitmek için teknenin belli bir şekli olması lazım. O şekil boyutların ve oranların sabit tutulmasını gerektiriyor. Örneğin, 100 metrekarelik bir dairenin alan ve hacmine, teknede sahip olmak için gerçekten büyük servet gerekiyor.
İtalyan mimar Giancarlo Zema, biraz denizaltı, biraz tekne ve biraz ev nitelikleri taşıyan tasarımı ile denizde yaşam için bir model sunuyor. Açık denizde değil, koylarda yaşam için planlanan bu su konutu, kendine yeten çevreci özellikleri ile 4 milyon doları olanlara denizde bir yaşam sunuyor.
Trilobis 65’in üst katı deniz yüzeyinden 3.5 metre, bir alt kat ise 1.4 metre yüksekte. Bu iki kat güneş ışığından yararlanılacak gündüz saatleri için tasarlanmış. Üçüncü kat deniz yüzeyinin 80 santim altında ve yarı batık olarak düşünülmüş. Yüzeyin 3 metre altında ise gözlem alanı ve özel alan olarak tasarlanmış son kat yer alıyor. Tasarım, başka su konutlarının da eklenmesini ve böylece, adaya dönüşebilecek koloniler oluşmasını mümkün kılıyor.
Hane halkı sayısı 6 bu tasarımda; 20 metreye 13 metrelik bu su konutu güneş ve hidrojen pilleri ile rüzgarı elektrik enerjisine çeviren türbinleri ile kendi enerjisini sağlayabiliyor ve 7 deniz mili hızla hareket edebiliyor. Kompozit malzemeden üretilen bir gövdesi, basınca dayanıklı ve istenirse saydam, istenirse mat olan camları var.
Mimar Zema, önümüzdeki yıllarda meslektaşlarının deniz bağlantılı tasarımlarının sayısının artacağına inanıyor. Anlaşılan küresel ısınma kaygıları, denizi istesek de istemesek de, hepimizin hayatına daha fazla sokacak.