27 gün önce yola çıktılar. Hızlı gidenler şimdiden ’gürleyen 40’lar’ olarak anılan, Atlas Okyanusu’nun güneyine vardılar bile.
Özenle üretilen tekneler, 2 kişilik mürettebatları ile dünyanın bu en az affeden denizinden sağ salim çıkmaya çalışıyor. Hedef Barcelona’ya dünyayı en hızlı dolaşan ekip olarak birinci girmek.
Epoksi ve karbon elyafından yapılmış kompozit tekneler, Atlas Okyanusu’ndaki dev dalgaların gücünü çatırdayarak anlatıyor içindekilere; hızlı ve hafif olsunlar diye içleri bomboş bırakılan tekneler birer akustik cehennem, denizin ve teknenin sesi büyüyor hep. Sürekli bir gürültü. Birkaç gün sonra rastlayacakları ilk buzdağları ve sert dalgalar ile yaşamı arasında ancak 3 - 5 santimlik bir tekne çeperi var. Ama bu öyle bir çeper ki, neredeyse kurşun geçirmez.
Barcelona Dünya Yarışı, 2 kişilik tek tip teknelerle yapılıyor. Okyanus yarışçılığının doruk noktası olarak bilinen bu tekneler, İngiliz uzunluk ölçü birimi feet ile Açık 60 diye anılıyor. Açık 60 tekneler olağanüstü hızlı gidebiliyorlar, kullanımları ciddi ustalık istiyor ve genellikle 1 ya da 2 kişi ile yarışıyorlar.
Birkaç yıl önceye kadar denize açıldıklarında ancak acil durumlarda haberleşilebilen bu teknelerde ne olup bittiğini, internet sayesinde artık neredeyse dakika dakika izlemek mümkün.
Ve belki de dağcılık ve derin deniz dalgıçlığı ile beraber insanın doğayla mücadelesini en iyi özetleyen bu spor dalının en seçkin sporcuları olan Açık 60’çılar, binlerce deniz millik deneyimlerine rağmen, hálá şaşırıyor.
Delta Dore teknesinden yazan Sidney Gavignet, "Yeni Zelanda ve Avusturalya bayraklarındaki Güney Haç’ını bugün ilk kez gördüm. Güney Haçı yani güney yıldızı bu yarımküre için vazgeçilmez bir yön bulma aracı. Sanki bir çocuk gibiydim; güney yıldızına bakıp kaybolmamaya çalışan bir çocuk" diyor örneğin.
Educacion Sin Fronteras teknesinden Servane Escoffier ise, "Atlas Okyanusu’na ilk kez girmek hem heyecanlandırıyor, hem kaygılandırıyor. İlk kez öpüşmek gibi sanırım. Dikkatli olmak lazım."
Teknelerin tümü çok ciddi ekiplerle yarışıyor. Rekabet üst düzeyde, ama benim birkaç kez tanık olduğum üzere, bu rekabet, kanlı bir kapışmaya dönüşmüyor. Dubalar arasında değil, okyanuslarda yarışan bu deniz kurtları, yalnızca bir kum tanesi gibi olduklarının bilincinde her zaman. Açık 60 yarışlarında, zor durumdaki bir yarışçıyı kurtarmak için yarışı terk edenlerin öykülerine de rastlanıyor, ama kimseye, ne nedenle olursa olsun yarışı terk ettiği için ödül verilmiyor.
Sıkı bir nöbet sistemi ile yarışan ekipler, Barcelona’dan çıkıp yaklaşık 25 bin deniz mili yol yaptıktan sonra dünya turunu tamamlayıp, birinci olmayı hedefliyor.
Bu yarış benim gibi pek yarışçı olmayan biri açısından bakıldığında "galip sayılır bu yolda mağlup" türü bir yarış. 25 bin deniz milini kazasız belasız ve kesinlikle çok hızlı bir şekilde tamamlamış olmak bile çok büyük başarı çünkü...
St. Petersburg İstanbul yarışı mı?
Açık 60 teknelerinde yarışan profesyonellerin kuruluşu, sınıf örgütü IMOCA, 2009 ve 2011 yılı takvimlerine Profesyonel Avrupa Turu adlı bir yarış koydu. Bu yarışın niteliğini henüz kimse bilmiyor. Önemi Vendee Globe’un yapılmadığı yıllarda yapılacak olması; yani bu yarış IMOCA’nın en önemli ikinci yarışı olacak.
St.Petersburg ile İstanbul’u iki ya da üç limanda durarak birbirine bağlayacak bir Açık 60 yarışına, profesyonellerin çok olumlu baktığına dair değerlendirmeler duydum. Türkiye’de yelkenin gelişmekte olduğunun bilinmesi ve geçen yaz ikincisi yapılan Cap İstanbul yarışı, anlaşılan İstanbul’u hayli çekici kılmış.
Bu eğer gerçekleşirse, Avrupa’nın en büyük ülkelerinden ikisini birbirine bağlayan önemli bir sportif simge olmanın yanı sıra, İstanbul’u yelkende devler ligine taşıyacak bir adım olur. Böyle bir yarış rotasının oluşması, yıllardır Olimpiyat hayaliyle yanıp tutuşan İstanbul’a, Olimpiyat kadar büyük olmasa da, maliyeti açısından bakıldığında ondan çok daha etkili bir tanıtım imkanı sağlar.