Attilá İlhan: Sislerin ve denizlerin de şairi

Şiirlerini çok okudum ama Attilá İlhan’ı ne yazık ki tanıyamadım. Onu bilen arkadaşlarımın anlattıkları, kişiliğini, şiirlerine bir madalya gibi takmış şairi hep yüreğimde taşıttı. Yaratıcılığın iyilikle el ele gitmediğini epey önce öğrendim ama Attilá İlhan’ın iyi insan olması, taşıdığım bu yükün pahasını çok arttırdı.

Aklıma sık sık dizeleri gelir; bir de çok erken yaşta kaybettiğim annemin hep genç kalan ama giderek soluklaşan yüzü. Bir şiirinden esinlenerek şöyle yazabilirim rahatça: Attilá İlhan hayatıma dahil.

Ölüm haberini aldığımda ben de seri ölümler yaşadım. Kitaplarını raftan indirdim; bazılarını ezbere bildiğim, melodilerini konuşurken, yazarken farkına varmadan hep mırıldandığım birçok şiirini yeniden okudum, unuttuklarımı hatırladım, yeni yeni sesler keşfettim.

*

Ankara’da kirlilik yüzünden gözün gözü görmediği kükürt dioksit günleri: 1982 kışı. Başköy’e gitmeyi hiç sevmedim zaten mecburen, mecburiyetten Ankara’dayım.

Halûk’un evinde kalacağım. İstanbul’daki yazılıda geçmişim. Ankara’da sözlüye çağırmışlar. Tüm Türkiye gibi farkında bile olmadığım entrikalarla beni boğan bir Ankara, 12 Eylül baskısı altında rahatmış gibi görünen ama gergin bir Türkiye.

Gece daha genç. Haluk’un odasında votka-vişne suyu içip laflıyoruz, şiir okuyoruz. Gece sessiz. Arada polis devriyeleri duyuluyor.

Tartışmalar ve epeyce Nazım Hikmet ve Attilá İlhan. Sıra Sisler Bulvarı’na geliyor.

Kaptan’ı defalarca okuyoruz: Bir ben, bir Halûk; bir Halûk, bir ben. Sesimiz yükseliyor, bazen hıçkırarak; içkiden olmalı. Kapı açılıyor uyarı amaçlı bir bakış Halûk’un babasından: ‘Biraz sessiz olun yahu!’

‘ayazın avucunda unutmuştun ellerini... sükût bembeyaz buz tutsa bıyıklarımda... yalnızlıktan da kurtulup yalnız kalmak isterim...’

Dizeler havada uçuşuyor, yüreğime çarpıyor, içime yerleşiyor.

Yarın sınav var. Koskoca İş Bankası ve düzenli bir bankacı hayatı. Bunu istiyor muyum?

sen bana kaptan diyorsun

herkes bana kaptan diyor

sahici bir kaptanmışım gibi

tükürüyorum’

Sınav, İş Bankası Kulesi’nde. Özcan ile kapıda buluşuyoruz. Boğaziçi Üniversitesi’nden kankayız. Çok iyi geçiyor, belli işe alacaklar. ‘Ama,’ diyor Heyet Başkanı, ‘İlk olarak Ankara’da çalışacaksınız ve sakalınızı da keseceksiniz’. Görev yeri İstanbul olacaktı oysa. Sakalı da kesmem. Başkan’ın pantolonu sürekli oturmaktan kadifeyle parlatılmış iskarpinler gibi pırıl pırıl. Şiir’in de etkisi ile kararlı ve bilinçli bir direniş; ‘Yerse, şartlarım bu’ diyorum İş Bankası’na. Yemiyor tabii ve bankacılık kariyerim başlamadan -iyi ki- bitiyor. Özcan Türkakın şimdi orada Genel Müdür Yardımcısı.

Bana şimdi arada bir kaptan diyorlar. Ben de sahici bir kaptanmışım gibi tükürüyorum; bazen.

*

Seine Nehri’nin denizcileri, Galata Rıhtımı’ndaki Rizeli tayfa, liman orospuları, büyük bir yelken gibi açılan dualar, sis, sis düdükleri...

Attilá İlhan bir deniz şairidir de aynı zamanda. İçinde şilepler çarpışır. Deniz fenerleri akşamın içinden öksüz bakar. Lodos, panjurları duvarlara çarpar. Haliç’te yaşlı bir şilep ağlar. İmgeleri, deniz, liman, gemi, makine dairesi, ayaz, lodos ve tayfa kokar.

Alámet-i farikası klasik denizci şapkası ile kaptan şiiri de bağlantılıdır; eminim. Bu şapkayı, Kaptan’ı yazdığı Paris’te ilk kez takmış olduğunu düşündüm hep. Hatta kanımca, kaptan’ı yazdıran, şapkayı ona çok yakıştıran sevgilisinin sözleridir.

Kimilerinin aksine, buralı olmanın ağırlığından yüksünüp öfkelenmek yerine, Türkiye’ye özenle, kaygıyla, keyifle ama hep içerden bakan Attilá İlhan yaşayan en değerli şairimizdi. Nur içinde yatsın.

Var mısınız?

İstanbul’u, Akdeniz’deki yelkencilik haritasının göbeğine oturtacak bir yarış için sponsor aranıyor. Fransa’nın en yüksek tirajlı gazetesi Le Figaro tarafından düzenlenen Classe Figaro Beneteau Yarışı’nın 2006 yılında Cannes-İstanbul arasında yapılması planlanıyor. Yarışın teması deniz ve çevre kirliliği ile Türk boğazlarının güvenliği olarak belirlendi. Yelken sporunun futboldan sonra en popüler etkinlik olduğu Fransa’da, yarışın Cannes-İstanbul arasında yapılması için Le Figaro’yu ikna eden Cumali Varer, ‘İstanbul’da sonuçlanacak bu yarışı yapabilirsek, Fransa’daki Türkiye karşıtı önyargıların kırılmasına çok yardımcı oluruz’ diyor.

İstanbul’da sonuçlanacak Akdeniz’deki en uzun açık deniz yarışı dünyanın önde gelen yelkencilerini tek bir hedefte birleştirecek. Okyanus yarışlarından farklı olarak Akdeniz’in çok değişken hava şartlarında yarışacak olan sporcular arasında dünya şampiyonları Bruno Peyron, Karine Fauconnier, Isabelle Autissier de yer alacak.

Fransa’da yaşayan spor organizatörü Cumali Varer’in ortağı Frank Covat ile birlikte oluşturup Classe Figaro Beneteau Düzenleme Komitesi’ne kabul ettirdiği projeye göre teknelerin 26 Haziran 2006’da Cannes’daki Porto Canto Limanı’nda yelken basmaları ve yarışın 12 Temmuz 2006’da İstanbul Boğazı girişinde bitmesi öngörülüyor. Tekneler, yarış sırasında, Bozcaada Limanı ile Gelibolu arasında makine seyri yapacak ve Gelibolu’da yeniden yelken basacak.

Cumali Varer, Deniz Kuvvetleri yetkilileri ile konuştuklarını ve destek aldıklarını belirtirken heyecanlı: ‘Dünyada ilk kez olacak bir yarış bu. Akdeniz’in en önemli açık deniz yat yarışı olacak. İstanbul açısından kaçırılmaz bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Türkiye ile ilgili soru işaretleri olan Fransa halkındaki önyargıların kırılmasına yol açacaktır. Yarışa sponsor olan Fransız şirketlerinin temsilcileri, yelken sporuna meraklı binlerce Fransız İstanbul’a gelip, Türkiye ile ilgili çok olumlu izlenimlerle geri döneceklerdir. Yüzlerce gönüllü büyükelçimiz olacak. Dünyadaki yelkenseverlerin ilgiyle izleyeceği yarış, İstanbul’u bu çok önemli Akdeniz olayının merkezine oturtacağı için, Türkiye’nin bir denizci ulus olduğu gerçeği herkesin zihnine kazılacaktır.’

Ancak önemli bir sorun var: Kaynak. Varer, Fransa’daki ilişkileri sayesinde ön protokol imzaladığı düzenleme komitesine ay sonuna kadar teminat vermemesi durumunda yarışın yapılamayacağını belirtiyor. Bu, altı yıl sürecek bir tanıtım fırsatının kaçırılması anlamına geliyor. Turizm Bakanlığı yetkilileri ile yaptığı görüşmelerden çok umutlu. Fransa ile bağlantısı olan şirketleri potansiyel sponsor olarak görüyor ve onlarla da görüşüyor.

Özel olarak tasarlanmış hafif ve hızlı teknelerin Beneteau tarafından üretilerek katılımcılara verileceği yarışa iki Türk ekibin de katılması söz konusu olabilecek. Projenin gerçekleşmesi halinde, İstanbul’un yanı sıra, Türkiye’deki yelken sporu da büyük destek görmüş olacak.
Yazarın Tüm Yazıları