Geçen gün yeni taşındığımız evimizde kitaplıkları yerleştirirken elime Refi Cevat Ulunay'ın yıllarca önce yazdığı ‘‘Sayılı Fırtınalar’’ kitabı geçti...Okuyanlarınız bilirler, ‘‘Sayılı Fırtınalar’’ bir devrin ünlü kavgalarını anlatır...Kitabı yıllar sonra tekrar şöyle bir karıştırdım... Sonra da bizim bu devrin ünlü kavgalarını düşündüm... Ulunay'ın anlattıkları, bugünkülerin yanında bana hava geldi...‘‘Sayılı Fırtınalar’’ gerçi kabadayı kavgalarını anlatır ama, hiç fark etmez...Zira bugün artık memlekette ne kadar adam varsa, alayımız kendi çapımızda kabadayıyız evvelallah...Hem bizde fırtınalar da o zamanlardaki gibi sayılı değil... Havada, karada, denizde, her yerde, her zaman esiyor...Şimdi gelelim, ilerde tarihe malolacak, nesilden nesile anlatılacak günümüz kavgalarından bazılarına...*Ê*Ê*Yer, Ali Sami Yen Stadı'nın önü...Hıncal yedeğindeki onbeş dakika önce Türkiye Güzeli olmuş arkadaşıyla birlikte maça gitmektedir...Birden karşısına Fatih Terim çıkar...Fatih: ‘‘Benim adım Fatih Terim... Ben adamın boynundaki fuları ütülerim...’’Hıncal: ‘‘Şu koskoca camiaya senin gibi şehir magandası yakışıyor mu?.. Şuraya bak gene ayakkabıların ökçelerine basmış, ayrıca ayakkabıları da ters giymişsin... Sırf benim dediklerimi yapmamak için her şeyin tersini yapıyorsun zaten...’’Fatih: ‘‘Kafayı benim maçlarda yaptığım oyuncu değişikliklerine takıyorsun sürekli... Ben senin yaptığın değişikliklere karışıyor muyum?..’’Hıncal: ‘‘Nasıl yani?..’’Fatih: ‘‘Yanındaki hatunları sürekli değiştiriyorsun... Şimdi yakında bu kızı da değiştirirsin... Şuraya bak, bu kız değiştirilecek kız mı?..’’İşte bu sırada ‘‘Sen benim yanımdaki kıza nasıl laf söylersin?..’’ diyen Hıncal, Fatih'in üstüne uçar ve Fatih'e bir kafa geçirir...Ne olduğunu şaşıran ve bir an kendini yerde bulan Fatih, güçbela kendini toplayıp ayağa kalkarken Hıncal'a:‘‘Böyle kafa Hakan'da bile yok... Zaten Hakan da çok formsuz... Bizim takımda santrfor oynar mısın?.. Hem senden de kurtulmuş olurum...’’Hıncal: ‘‘Oynamam...’’Fatih: ‘‘Neden?..’’Hıncal: ‘‘Takım şampiyon olur... Sonra sen seneye gene takımın başında kalırsın... Yağma yok.’’Fatih ile Hıncal tam tekrar birbirlerine gireceklerken birden Mustafa Denizli çıkar ortaya...‘‘Ayıp oluyor... İkinize de yakışmıyor arkadaşlar...’’ deyip aralarına girer...Sonra da olayları dehşetle izleyen güzellik kraliçesi kızcağıza dönüp kıza, ‘‘Hıncal hocam en iyisi gel biz seninle tiyatroya gidelim’’ der...Hıncal yerinden fırlayıp, ‘‘Sen manyak mısın lan Mustafa... Ben burdayım, bırak kızı...’’ diye gırtlağına sarılınca da, Mustafa, Hıncal'a dönüp, ‘‘Yahu şu milli takımın durumundan sonra, ben kederimden ne yaptığımı biliyor muyum?..’’ der...*Ê*Ê*Yer, Etiler... Vakit, geceyarısı...Sarışın, genç bir adam elinde bir yığın anahtar bir dairenin kapısını açmaya çalışmaktadır...Ev sahibi yatağından fırlar, kapının arkasına dikilir...‘‘Kim o, n'oluyor orda?..’’‘‘Çilingir... Çilingiroğlu...’’‘‘Ben çilingir çağırmadım... Sen de kim oluyorsun lan?..’’‘‘Bana bak doğru konuş... Şimdi açtırma kapıyı söyletme kötüyü...’’Ve derken Çilingir Kaya kapıyı büyük bir gürültüyle açar, içeri dalar... Kaya ile Cem artık karşı karşıyadırlar...Kaya, Cem'in gırtlağına sarılır, ‘‘Sen benim karıma nasıl Medya Maymunu dersin lan?..’’‘‘Sana teessüf ederim, beni ne kadar yanlış anlamışsın... Ben Hülya'ya maymun değil, ‘‘My Moon’’ yani, İngilizce Ay'ım demek istedim... Dünya ahret kardeşim olsun, ay parçası gibi kız maşallah...’’Bu arada Kaya'nın elinde bir paket vardır... Paketi açar... İçinden Hülya'nın eski bir eteği çıkar...Cem'e, ‘‘Sen askerlik de yapmadın... Askerlik yapmayan adam erkek değildir... Al o zaman eteklik giy...’’ der...‘‘Yanılıyorsun... Şimdi bana her şeyi açık ettirme... Ben askerliğimi gizli olarak yaptım... Sen hiç 'Jitem' diye bir şey duydun mu?’’Birden Kaya olduğu yerde çakılır... Ve Cem'in yüzüne dehşetle bakmaya başlar...‘‘Yoksa sen?..’’‘‘Evet...’’ der Cem... ‘‘Oyum...’’‘‘Ben de, beni karşında görünce rengin korkudan böyle yeşil oldu zannettim...’’Cem, ‘‘İşte gerçeği şimdi öğrendin...’’Kaya, ‘‘Ver elini öpiim YEŞİL abi’’ der ve kapıdan çıkıp ardına bakmadan tüyer...*Ê*Ê*Yer, Türkiye... Mekan, ‘‘Muhtarlık Binası...’’‘‘Türkiye'nin Muhtarı’’ Reha, makamında oturmaktadır...Derken içeri Reha'nın yardımcısı girer...‘‘Muhtar Bey, Hakan Bey geldiler... Sizinle görüşmek istiyorlar...’’‘‘B.Hakan mı, K.Hakan mı?..’’‘‘Ortanca Hakan Muhtar Bey... Türkiye'nin Hakan'ı...’’Muhtar Reha. ‘‘Peki gelsin’’ der ve hemen teyakkuz durumuna geçer... O sırada Türkiye'nin Hakan'ı kapıdan girmiştir... Muhtar gardını alır...‘‘Senin burada ne işin var?..’’ der... ‘‘Hakkımda onca atıp tuttun... İstesem şu an kolunu bacağını kırıp bu durumunu akşam haberlerine konu yapar, haberlerin en az yarım saatini kurtarırım ama, bu bana yakışmaz...’’‘‘Ağır ol Muhtar... Adamlarım Deli Aysel ile Kamer Genç'i üstüne salarsam görürsün gününü... Ama artık bu kavga anlamsız... Ayrıca buraya iş için geldim...’’‘‘Söyle ne istiyorsun?..’’‘‘Muhtar değil misin?.. Maruzatım var... Biliyorsun o ünlü ekranda orgazm haberinden sonra kızaktayım... Maddi durum da mommok... Fakir ilmühaberi almaya geldim...’’Kavga o gün için büyümez...Hakan ilmuhaberi alır gider.* * *Tabii kavgamız, gürültümüz bunlardan ibaret değil...Gazeteci Emin'in son olarak oturduğu apartmanın kömürlüğünden kömür araklarken enselediği İ.Melih'le yaptığı kavgalar, öğrencinin, memurun, sokaklarda polisimizle verdiği puan mücadeleleri, sayılı değil, sayısız fırtınalarımızdır... Ama yerimiz bu kadarına elverdi, bugünlük bu kadar...Bu arada politikacı kavgalarına hiç değinmediğimden söz edeceksiniz...Onlar danışıklı olduğundan ve arada sopayı hep biz yediğimizden, onları kavgadan saymıyorum...